550 yıllık AVM
Touch İstanbul / Yazı ve Fotoğraflar: Gökhan Yenice
550. yılını kutlayan Kapalıçarşı’nın duvarları, tezgahtaki malları, ziyaretçileri değil; en çok esnafıdır ruhunu sağlayan ve taşıyan. Onların sunduklarının cazibesinde tarihi bir dekora akar insan. Yazımız biraz esnaflar üzerinden gidiyorsa bu sebepledir...
Kapalıçarşı’nın kapısında sabahları eşittir herkes. Çırağı, ustası, tezgahtarı, patronu, ortacısı, hanutçusu, müşterisi herkes kapılar açılana kadar aynı sükunet ile eyleşir kapı önünde. Esneyen çenelere sabah serinliği vurup, ayıltır herkesi; kapı açılır ve hızlı, hedefini bilen adımlar girer ilk içeri. Gezgin ve meraklı adımlar bu ayakları çok sonraları takip edecektir. 1461 yılında iki Bizans bedesteninin onarılarak etrafına açılan çarşı, Kanuni zamanında tavanı örtülüp ahşap duvarları çekilmiş, ancak 18. yüzyılda şimdiki görünümüne benzer bir hal almıştır. Kapalıçarşı veya Osmanlı’daki ihtişamını işaret eden adı ile Çarşu-i Kebir yani Büyük Çarşı zaman zaman günde 500 bin kişiyi sokaklarında taşımakta, dükkanlarında ağırlamakta. Çarşının şu an var olan 11 ana kapısından birinin önündeyiz; Nuruosmaniye Kapısı.
550 yıllık AVM
Heybetli Arma-i Osmani’si ile gelenleri karşılayan Nuruosmaniye Kapısı’nın açıldığı caddeyi boydan boya geçip üzerinde Sultan II. Abdülhamit tuğrasını taşıyan Beyazıt kapısına varana kadar, insan kuyumcuların vitrinlerinde parlayan sarı ve çok değerli madenin sihrindedir. Ama biz bu yolu es geçip ilk önce 50 metre kadar aşağısına, Kılıçcılar Kapısı’na yürümeyi sürdüreceğiz. Kapının önü hele hele Varakçı Han ile Çuhacı Han’ın önü hiç sakin değil. Ayaklı borsa çoktan ufak ufak işlemlerine başlamış bile, kurlar hakkında fısıldaşmalar var. Birisi, “Merkez (bankayı kastederek), tam (Amerikan Doları) yollayacak” diyerek aklınca dedikodu ortaya atıyor. Hemen diğer yanındaki simsar, uyanık simsara kalayı basıp “Altın da düşecekmiş” deyince, ayaklı borsanın simsarları ilk kahkahayı salıveriyor çarşıya sabah sabah. Borsaların açılmasıyla rakamlar bağırış çağırış dolduruyor daracık sokağı. Aralarından sıyrılıp Çuhacı Han’dan içeri seğirtiyoruz.
550 yıllık AVM
USTAM YAKARDI BU TEZGAHI
Aret Usta (gerçek ismini kullanmamızı istemiyor) tam 54 yıldır bu handa, şimdiki dükkan ustasından kalmış ona. Küçücük, 5-6 metrekarelik bir atelye burası, iki kişi tezgahta karşılıklı çalışırken üçüncü kişi kapının önünde ancak oturabiliyor. Aret Usta, önüne açtığı meşine işleyeceği yüzükleri koyuyor. “Ustam titizliği ile ünlüydü; Şah Rıza Pehlevi’nin karısına, bir sürü krala yüzük yapmıştı. Hatta onun ustası Osmanlı Sarayı’nın en ünlü kuyumcularından biriymiş. Biz değil krallara, komşumuza bir yüzük siparişi alsak işimize heveslenir olduk” derken; yüreğindeki sıkıntı sözlerinin arasına sıkışıyor. Kuyumculuk hızla otomasyon makinaları sayesinde endüstriyel bir tavırla fabrikalaşırken, bu küçük değerli çırak-usta ilişkisi yavaş yavaş rengini yitiriyor.
550 yıllık AVM
Birçok atelye artık fabrikalardan gelen fason işlere bağlı ayakta duruyor. Kuyumcu ustasının geleneksel incelikli tasarım hayalleri; akademili endüstriyel tasarımcıların ve modacıların yön verdiği doğrultuda kayboluyor. “Bunlar falanca marka yüzükler, fabrikadan döküm geliyor, işliyoruz” diyor Aret Usta ve ekliyor “Ustam şimdi görse bunları, yakardı bu tezgahı.” Kapalıçarşı’da hanlar gibi özellikle sokaklar muhtelif mesleklerin ismi ile anılmakta, keza bu isimlerin sahibi meslekler her ne kadar artık bu sokaklarda olmasalar da Kapalıçarşı’nın esnafl arı bir dönem loncaları ile anıldıkları sokaklarda dükkan tutarlarmış. Şimdi ismi ile aynı mesleği sergileyen sokak veya cadde sayısı neredeyse yok. Halıcılar Caddesi’nde açılan kafeler ile tek tük halıcı kalmış.
550 yıllık AVM
Çarşının erimiş mermerleri üzerinden adeta kayarak o mermerleri alıp götüren yüzbinlerce ayak izinin yüzlerce yıllık hikayelerine ait nesnelerinin donattığı Cevahir Bedesteni’nde antikacılar azalmış, turistik ürünlerin toplandığı bir alana dönüşmüş. Çocukluğumuzdan kalan anıların izlerine rastlamak bizi heyecanlandırsa da Cevahir Bedesteni’nin hikayeleri ve onlara bağlı nesneleri azalmış. Bedestenin içerisine kendilerine ait bir düzen oluşturarak sıkışık düzen yerleşmiş bu irili ufaklı dükkanlar yine de ışıl ışıl altın tezgahlarında daha cazip geliyor bize. Keza bu dükkanlar dükkan olmadan çok evvel “dolap” adı verilen bir tür kiralık kasa görevi görüyormuş. 1750 yılında geçirdiği büyük yangını fırsat bilen yeniçeriler tarafından yağmalanınca “dolap”lar güvenini yitirmiş. Şimdi içlerinde piştov taklitlerinin, bakır işlerinin, lületaşı kelle pipoların, oltu taşı tespihlerin, akik kolyelerin, antikaların ve taklitlerin donattığı dükkanlara dönüşmüşler. Aralarında hala, bu çarşıda doğup büyümüş gibi duran antikalar dikkatimizi çekiyor.
550 yıllık AVM
Cevahir Bedesten’in eski bir antikacısı ise tüm gizemli eşyaları gibi gizemli kalmayı tercih ediyor. “Boşver beni sen, benim adım yadigar, sıfatım göçer, mekanım toprak; toprağın üzerinde, aha bir bu çarşı kalacak” deyiveriyor. Neyse ki Amerika’dan getirtip 1-1,5 yıl uyuttuğu difenbahya yapraklarına insan olma muştuları nakşederek onları uyandıran Nick Merdenyan sıcak sohbeti ve çayı ile bizi biraz toparlıyor.1968 yılından beri Kapalıçarşı esnafı olan Nick Merdenyan defalarca anlattığı hikayeyi artık bir broşür haline getirmiş ve biz sorunca utangaç bir sıkıntıyla broşürü uzatıyor bize. Merdenyan da Kapalıçarşı’nın geçirdiği bazı değişimlerden rahatsız. Sandal Bedesteni’nin nasıl bozulduğunu neredeyse dolu gözler ile anlatıyor. Ama Kapalıçarşı’da açılan kafelerden de memnun olduğunu dile getiriyor. “En azından gezenlerin soluk alıp, oturabileceği mekanlar oldu” diyor.
550 yıllık AVM
Bu arada bize o güzel nakışlı yapraklarından örnekler gösteriyor ve tüm insanlığın barış ve sevgi dolu birleştirici çağrısına işaret ediyor. Biz konuşurken cam bir küp fanusun içerisinde korunan kocaman bir lületaşı dikkatimizi çekiyor. Merdenyan bu kıymetli lületaşını olabildiğince narin fanusundan çıkartıp fotoğrafl amamız için karşımıza koyuyor. George Lucas’ın prodüktörlüğünü yaptığı fantastik bir filmin karakterleri ile oluşturulmuş ve incelikli kompozisyonun detayları ile olağanüstü. Merdenyan bu büyüklükte kusursuz bir lületaşının çok nadir çıktığını ekliyor, biz fotoğrafları çekerken. Merdenyan Usta’nın sohbetini bırakmak istemesek de Kapalıçarşı’da daha gezeceğimiz çok yer var. Çıkarken biraz çekinerek Ermenice “Kişarpari” (Ermenice “İyi Geceler”) diyoruz. Gözlerinin içi gülerek bize bakıyor ve “Yok yok, o akşamları uygun olur, şimdi mnas parov (Ermenice ‘sağlıcakla kal) deyin” diyor.
550 yıllık AVM
ŞARK KAHVESİ’NİN ESKİ HALİ TARİH OLMUŞ
İç Bedesten de denen Cevahir Bedesteni’nin Zenneciler Sokağı çıkışından yukarı doğru yürüyoruz. Sağlı sollu dükkanların çoğunda aynı turistik eşyalar var neredeyse. Niyetimiz Zenneciler’den Feraceciler’e çıkıp bir zamanlar Kapalıçarşı’nın tek oturup sohbet edip kahve içilecek mekanına varmak. Şark Kahvesi’ne vardığımızda bir şaşkınlık yaşıyoruz. Bir sade kahve içip alçak hasır taburelerde veya iç sedirlerde oturduğumuz, duvarlarında Osmanlı dönemi hayatını anlatan duvar resimlerinin olduğu otantik Şark Kahvesi üç sene önce bir tadilattan geçmiş. Sedirler gitmiş, duvarları boyanmış ve birçok bezeme ile duvar resminin üzeri kapanmış. Yılların yıpratarak erittiği ve parlattığı mermer zemini ucuz fayanslarla kapanmış. Masalar sıradan sokak kahvesi masaları ve üzerine örtülü kilim desenli örtüler ile ismi dışında özelliği olmayan kitsch bir mekana dönüşmüş. Yangına karşı Kapalıçarşı tarihi boyunca tulumbacıların tulumbalarını muhafaza edip, kahve ve nargile içip çöreklendikleri bu mekanda kalan iki eski yangın tulumbasından biri kaybolmuş, diğeri ise bir aklıevvel nişanı olarak sarı soba yaldızı ile boyanıp tavandan sarkıtılan zincirlere asılmış. Şark Kahvesi artık sadece Türk kahvesi ve ince belli bardaktan çay ve meşrubat sunmuyor.
550 yıllık AVM
Sanki bir italyan kafesiymişcesine espresso ve pellegrino marka soda da var listesinde, hazır toz kahvede. Gelen kahvemiz her ne kadar köpüklü ve taze çekilmiş kahveden yapılmış olsa da artık burada içtiğimiz kahvelerin ve yaptığımız sohbetlerin baharatından uzak, acı bir kahve.Feraceciler’in devamı olan Yağlıkçılar Sokağı’ndan geçip Evliya ve tadilatta olan Sarraf Hanı geçip Lütfullah Efendi Sokağı’na yöneliyoruz. Niyetimiz Lütfullah Sokak’ta yer alan antikacıları, sarı ve bakırcıları görüp, meşhur Bakırcılar Çarşısı’ndan, üzerinde “el-kasibu habibullah” (Allah ticaret yapanı sever) yazan Fesçiler kapısını geçip Beyazıt kapısından tekrar Kapalıçarşı’ya girmek. Çarşının adım attığımız her sokağında aylarca süren çalışmayla restore edilmiş duvar bezemelerinin bakımsızlıktan nasıl parçalandığını görmek biraz canımızı sıkıyor. Lütfullah Sokağı tam da hatırladığımız gibi, sağlı sollu sıralanmış bakır ve sarı ürün ticareti yapan dükkanlar, antika veya taklit ürünler satan yerler hala duruyor. 25 senedir bu çarşıda esnafl ık yapan Cavit Amca’nın (Süleymanoğlu) samimi küçük dükkanına uğruyoruz.
550 yıllık AVM
Cavit Amca bir Gümülcine göçmeni ve eski Yunan vatandaşı zorunlu göçmen bir Türk. Batı Trakya’da hala toprakları var ve Batı Trakya Derneği ile haklarını geri almak üzere uluslararası bir dava açmış. Diğer taraft an amcası vasıtası ile heveslenip bulaştığı antika işine başlamış ve tezgahını Kapalıçarşı’ya kurmuş. Oğlunun okuyup bitirdiği tarih bölümünden bahsederken gözleri gurur ile parlıyor, “Şimdi bir sanatçı zerafetiyle bu eski Kafkas yeleklerini bulup onarıp tamir ediyor, ince işçilikleriyle uğraşıyor” diyor ve babasının ticaret öğrensin diye onu okutmamış olmasından şikayet ediyor. Eski ahlak ilkelerine bağlı olarak çalışması onu zengin etmiyor ama belli ki gönlünü huzurlu ve içini rahat tutuyor. “Bana tarihi değeri olan bir mal getirdiklerinde alıp müzeye teslim ediyorum, bu toprakların kültürünü biz korumazsak eskilerin yaptığı gibi satarsak geriye hiçbir şey kalmayacak” derken; elinden geçen parçalar ile çok zengin olabileceğinin altını çiziyor.Cavit Amca yılların sunduğu yorgunluğa azametle direniyor ve elinden gelen en dürüst ticareti yapmaya çalışıyor.
550 yıllık AVM
“Bir de Kapalıçarşı’yı restore edip lüks markalar koyacaklarından bahsediyorlar” diyerek hayıfl anıyor, “Sanki zengin turist gelirmiş gibi. Eskiden az turist gelirdi ama zengin turist idi para harcardı illa uğradığında bir iki şey alırdı, şimdi nerde; 100 turist geçiyor yoldan, biri belki alışveriş yapıyor.” Cavit Amca ile kapıda vedalaşıyoruz. Uğrayın ara sıra, demesine komşusu takılıyor, “Ara sıra uğrayın ama, hep gelirseniz kovar bu sizi” ve kahkahayı koyuveriyor. Lütfullah Sokak’tan çıkıp Bakırcılar Çarşısına ya da diğer adıyla Çadırcılar Caddesine çıkıyoruz ki... Eyvah eyvah! Çadırcılar Caddesi’nde bir tek bakırcı bile kalmadığı gibi Kapalıçarşı’nın karakterini yansıtan ve cephesinin görkemini yansıtan sokak ortada yok. Hayır yer yarılıp da içine girmiş değil, ama Doğu Bloğu ülkelerine bavul ticareti yapmanın çok karlı olduğu dönemlerde bu sokak bakırcılarını kaybetmiş ve o güzelim dükkanların yerini, eşofman, ayakkabı, elbise, tişört, denim v.b. satan dükkanlar doldurmuş. Bu dükkanlar da sergilerini yaymak adına her yeri çıfıtları ile donatmış. Karman çorman bir heyhulanın arasından Sahaflar Çarşısı’nın girişinden ve Fesçiler Kapısı’nın önünden hızlıca geçip kendimizi Beyazıt Kapısı’nın önüne zar zor atıyoruz. Kapıdan geçip Kalpakçılar Caddesi’ne giriyoruz.
550 yıllık AVM
KRALI BÜYÜLEYEN ÇARŞI
Sağlı sollu kuyumcuların olduğu ve sabah girdiğimiz Nuruosmaniye Kapısı’na kadar uzanan en işlek cadde burası. 1889 yılında Alman İmparatoru Wilhelm ve eşi Augusta Victoria ihtimal bu kapıdan girmişlerdir içeri. Kapalıçarşı’dan büyülenip ikinci kez 1898 yılında geldiklerinde yeniden ziyaret etmek istemişler ama güvenlik nedeniyle ziyaretleri uygun görülmemiş. Kapalıçarşı’yı duyup ziyaret edenler arasında, İngiliz Kralı 7. Edward ve Kraliçe Elizabeth, İspanya Kralı Juan Carlos, Arabistan Kralı Faysal, Kofi Annan, Tony Curtis, Liza Minelli, Cameron Diaz, Shakira, Obama gibi onlarca şöhretli insan var.
550 yıllık AVM
Turumuzu Sandal Bedesteni’nden geçip Zincirli Han’da noktalayacağız. Ama önce; Kalpakçılar yolu üzerinde 231 numaranın hemen yanındaki daracık bir geçitten geçerseniz burası sizi Kapalıçarşı’nın Çarşıkapı Kapısı’na çıkartacak, iki kişinin ancak yan yana geçebildiği daracık Şeyh Hamdullah Sokağı’na açılacak. Tam bu sokakta Çarşı Balıkçısı Mustafa’nın küçücük dükkanından hamsi mevsimi en lezzetli hamsiyi yiyebilirsiniz, hem de esnaf fiyatına. Balıkçı Mustafa uğradığımızda daha hazırlık yapıyordu. Vira Sandal Bedesteni deyip yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlayan caddeden bedestene yollandık.
550 yıllık AVM
Sandal deyince aklınıza, kayık-kürek gelmesin; sandal, Bursa civarında dokunan bir sırası ipek bir sırası pamuk kıymetli bir dokuma kumaş ve adından da anlaşılacağı gibi bu kumaşı ve diğer değerli dokumaları temin edeceğiniz yer Sandal Bedesteni. Bedesten, 1984’ün sonuna kadar müzayede salonu olarak görev yapmış. Biz, şimdisine adım attığımızda bir kez daha şaşırıyoruz. Sandal ile Cevahir Bedestenleri’ni birleştiren organik bağ olarak sadece Kapalıçarşı’nın strüktürü var.Mezat yapılmayan alana Cevahir’in dolapları gibi dükkanlar sıkıştırılmaya çalışılmış. Son umudumuz hala mimarisini koruduğunu düşündüğümüz Zincirli Han.
550 yıllık AVM
Merderyan Usta’nın sesi kulaklarımızda, buradan çıkıp ara sokaklarda esnafl arı seyrede seyrede Zincirli Han yöneliyoruz. Ama son durağa gitmeden önce Ethem Tezçakar’ın çay ocağında bir mola vermek istiyoruz. Çoğu kez ayakta içtiğimiz bir bardak çay veya kahve hatırına yönümüzü değiştirip Halıcılar Caddesi’ne sapıyoruz. Ethem Tezçakar’ın çay ocağı duruyor ama güzel bir dekora kavuşmuş. Üstelik duruşundaki lezzeti bozmadan, Kapalıçarşı’nın ruhunu zedelemeden hatta onu daha da şıklaştırarak şekillenmiş bir çay ocağı. Ethem Usta artık mal sahibi ve dükkana nadiren uğruyor, Ocakçısı Zekeriya Sivriburun ise 1971 yılından beri Kapalıçarşı’da çalışmakta, gerçi hacca gittiği bir dönem Kapalıçarşı’dan uzaklaşmış ama o da çarşı tozu yutup bırakamayanlardan.
550 yıllık AVM
“Ne doğru düzgün ticaret var, ne doğru düzgün esnaf kaldı”, diye hayıfl anıyor Zekeriya Bey.” Zincirli Han, son durağımız. Artık ayaklarımız yorgun ve Kapalıçarşı’nın heyecanı buruk bir hüzünle hala yakamızda iken Zincirli Han’dan içeri giriyoruz. Han diğerleri ile kıyaslandığında oldukça bakımlı ve içinde yer alan gümüş dükkanları ışıl ışıl. Zincirli Han her ne kadar iyi korunmuş ve bakımlı bir han olsa da hana ismini veren ve avluya ait sundurmaları gerdirme ile destekleyen zincirlerin beyaz plastik kopyalar ile değiştirilmiş olması hana ait tek olumsuz görüntü.
550 yıllık AVM
Sultanahmet’e doğru yol alırken ardımızda bıraktığımız Kapalıçarşı’nın bizi ne kadar heyecanlandırdığını ve tüm eksiklerine ve bakımsızlığına rağmen nasıl İstanbul İstanbul koktuğunu içimizde hissediyor; eski görkemine, dokusu ve esnafı bozulmadan nasıl restore edilebileceğini düşünüyoruz…