Aşka ikinci bir şans verin
Cosmopolitan/Sinem Güdüm
Orta yaştaki bekar kadınlar gazeteye ilan versek: “35-45 yaş arası, kültürlü, yakışıklı bir erkek aranıyor! Cep telefonu kendisinden akıllı olmayanlar tercih edilecektir” şeklinde! Arayan olur muydu dersiniz? Aşk yeni doğmuş bir bebek olsa nasıl görünürdü sizce?
Bence dalgalı, sapsarı saçları olurdu... Deniz mavisi gözlerindeki beyaz köpükler o pürüzsüz tenine vururdu... Gülüşü zaman zaman biraz muzip olsa da gözleri hep o masum maviliğini korur, bir bakışı içimizi ısıtırdı! Upuzun kolları olurdu, daha çok insanı sıkıca sarmalamak için! Kocaman bir kalbi; tertemiz bir beyni olurdu! Şimdi siz de gözlerinizi kapatıp kendi “aşk” bebeğinizi kucağınıza alın bakalım; onun teni ne renk? Peki ya saçları? Gözlerinin en derinine bakın şimdi; ne diyor size? “Artık korkma” dediğini duyar gibiyim o minik bebeğin…
Aşka ikinci bir şans verin
Yoksa siz de yıllar içerisinde kalbini sevgiye kapayanlardan mı oldunuz? Gençliğinizde evlilik planları yapıp sonra da hayal kırıklığıyla aşka küstünüz belki… Belki de aşk konularında çok mükemmeliyetçiydiniz ya da çapkın. Neyse ne; siz sonuca bakın! Hâlâ bekarsınız işte. Duygusal anlamda kendinizi oldukça yorgun hissediyorsanız muhtemelen siz bu tarz bir aşıksınız. Olsun… Ufak da olsa bir yeniden başlama isteği hâlâ içinizde varsa, o zaman korkmayın. İkinci bir şansı hepimiz hak ediyoruz!
Aşka ikinci bir şans verin
Belki de zamanında evlenmemiş olanların yapabildikleri en iyi şey yeniden başlamaktır; bunu hiç düşündünüz mü? Bir erkeğe tüm kalbinizle güvenip sonrasında hüsrana uğramaktan ya da hayatınızın başrolünü bir erkeğe verip kendinizi yaşamayı unutmaktan korkuyordunuz belki... İnsan acı çekmek istemeye görsün; bir yolunu buluyor mutlaka! Hayatınızın siyah-beyaz monotonluğuna renk getiriyordu belki kalp kırıklıkları… Ne kadar zavallı bir durum ama insan yapıyor işte! Pırasanın üzerine salsa sosu kadar kel alaka; bir o kadar da mide bulandırıcı bir an, o farkındalık anı, ama iyileşmek için gerekli! Bu acıları kendi kendimize çektirdiğimizin farkına varmak acı verse de bizi temize çeken bir iyileşme süreci başlatıyor aslında. Yani geçmişimizdekiler suçsuz! Nasıl ama? İnsanın tüyleri diken diken oluyor değil mi! “Olur mu canım; o bana şunu yaptı, bunu yaptı” laflarına başlamayın hemen. Madalyonu çevirin; susalım hemen.
Aşka ikinci bir şans verin
Özgürleşme zamanı
Olay tek kelimeyle özetlenebilir ve o kelime kesinlikle suç değil korku! Büyük ihtimalle bu yerli-yersiz ilişki korkularını, “özgürlüğüme çok düşkünüm” diyerek bir mantığa bile oturtmuştunuz zamanında! Zamanla yarışmanın sadece bir “zaman kaybı” olduğu gerçeğiyle yüzleşmenin vakti geldi artık belki de. Yalnızca kalbinizin sesini dinleyerek, “sahip olduğum her şey özgürlüğümden bir parça koparacaksa eğer; ben sana sahip olmak istemiyorum” diyerek özgürleşmenin zamanıdır!
Aşka ikinci bir şans verin
Kasmamanın kısaca; aşkın peşinde koşmak yerine “aşk” olmanın; başka bir deyişle, delirmenin! Madem delirmeye karar verdik, en azından bunu akıllıca yapalım bari. İyi ve kötüyü birbirinden ayırarak işe başlasak... Gerçek sevgiler harcanamayacak kadar değerli; bazı denizler demir atmaya değecek kadar berrak oluyor. Madem karar verdik, artık kendimize bir şans daha vererek kurban kimliğimizi bırakıp özümüze dönecek ve adeta “aşk” olacağız! İyisi mi demir atmaya giden bu yolda melekle şeytanı ustaca birbirinden ayırmayı başaralım bu sefer. İşe doğru erkekle yanlış olanı ayırt etmekle başlayalım...