Basel sanat başkenti
Harper's Bazaar/Neşe Nogay
Avrupa’nın sanat başkenti Basel’de kışın tadını çıkarmak için sayısız neden var; şömine ateşi, fondü, sarılı kızıllı yapraklar ve tabii ki sanat koleksiyonları.
Basel sanat başkenti
Kış ayları uzun bir süre bana karanlık, soğuk ve kasvetli günleri çağrıştırmıştır. Belki de bu yüzden kış aylarında yeni bir şehri tanımak beni hep daha az heyecanlandırmıştır. İsviçre’nin soğuk ama kesinlikle kasvetli olmayan Basel şehrini görene kadar. Ressam Paul Cézanne’in söylediği gibi “Sanat, doğaya paralel olan bir uyumdur.” Ernest Beyeler, bu şehrin doğasına olan tutkusu sebebiyle Basel’i terk etmeyip doğduğu bu topraklarda sanata kendini adar ve böylelikle başkalarının da şehre gelmesine vesile olur. Beyeler’in bu tutkusu Basel gibi küçük bir şehri, Avrupa’nın sayılı sanat başkentleri arasına sokar. Paris, Londra ya da New York’ta yaşamayı seçse her şeyin çok daha kolay olacağını bilse de Ernst Beyeler Basel’de kalma konusunda direnmeyi tercih eder. Bu kararı sayesinde bugün Basel Avrupa’nın en ayrıcalıklı sanat koleksiyonlarından birine sahip olur.
Basel sanat başkenti
Önceleri bir antika kitap dükkanında çalışan Beyeler, dükkanın sahibi ölünce aynı adreste başka bir iş yapmaya başlar; kendi galerisini kurar. Yıllar ilerledikçe çok sevip ayrılamadığı parçaları evine götürerek kendi koleksiyonunu oluşturur. Aynı zamanda aralarında Jean Dubuff et, Alberto Giacometti, Barnett Newman, Mark Tobey ve Pablo Picasso’nun bulunduğu birçok sanatçı ile dostluk kurar. Hatta Picasso kolay kolay kimselere yapmadığı bir teklifi Beyeler’e yapar; Mougins’deki stüdyosunda, içinde sekiz yüzü aşkın eser bulunan odasından Beyeler’e istediğini seçmesini söyler. Beyeler hızlıca düşünüp kırk altı eser seçer. Picasso ise bunlardan eleyerek yirmi beş tanesini kendisine satar. Beyeler, tabloları ile stüdyodan mutlu bir şekilde ayrılır.
Basel sanat başkenti
1998 yılında, eşi Hildy ile birlikte iki yüzü aşkın eserin içinde bulunduğu Fondation Beyeler’i kurar. Şimdi ünlü İtalyan mimar Renzo Piano’nun tasarladığı bu vakıf binası içinde Claude Monet, Paul Cézanne, Vincent van Gogh, Pablo Picasso, Andy Warhol, Roy Lichtenstein, Mark Rothko ve Francis Bacon gibi yirminci yüzyılın modern sanat ustalarının başyapıtları bulunuyor. Hayatını adadığı bu olağanüstü koleksiyonu sergileme ve aynı zamanda sergiyi tanıtma aşamasında Beyeler’in her zaman aynı kaygıyla hareket ettiği biliniyor: Kalite ve nitelik. Yaptığı tüm işlerde bunu önemsediğini göstermiştir ve günümüzün en nitelikli sanat fuarlarından biri sayılan ArtBasel’in kurulmasına önemli katkısı olmuştur.
Basel sanat başkenti
Otobüsle Almanya sınırından geçerek on beş dakikada ulaşabileceğiniz Vitra Campus ise kuşkusuz görülmesi gereken heyecan verici bir kompleks. Sadece ünlü tasarım markası Vitra’nın ürünlerini görmek için değil, aynı zamanda günümüzün yıldız mimarlarını bir araya toplayan, dünyadaki sayılı yerlerden biri de olduğu için. Bu kompleksin yapılarından biri olan VitraHaus adlı bina Baselli Herzog & de Meuron tasarımı. Hem Vitra ürünlerinin sergilendiği hem de üretimin bir kısmının yapıldığı fabrikaları gezebileceğiniz komplekste ayrıca Zaha Hadid, Frank Gehry, Alvaro Siza Vieira, Tadao Ando gibi dünyaca tanınmış mimarların yapıtlarını da görme keyfi ni yaşayabilirsiniz.
Basel sanat başkenti
İsviçre, Almanya ve Fransa’nın kesişme noktası olan Basel, bu üç ülkeye de benzer ama aynı zamanda üçünden de çok farklı bir dokuya sahip. On dördüncü yüzyıldan kalma, şehir merkezinin odağındaki görkemli belediye binası Rathaus, kırmızı taşlarıyla büyük bir tevazu içinde geçmişe olan bağlılığı hatırlatıyor. Öte yandan 2010 yılına kadar İsviçre’nin en yüksek binası olma sıfatını taşıyan Basler Messeturm binası ise, geleceğe olan tutkuyu, heyecanla ve kararlılıkla yansıtıyor. Düzenli, güzel, sakin ve tuhaf bir şekilde hem mütevazi hem iddialı olmayı başarabilen Basel, şüphesiz her mevsim ayrı güzel.