Erkeğin dedikodu yapanından korkulur
Cosmopolitan
Beraber olduğu kadınların dedikodusunu yapan adamlar kadar tokatlamak istediğim başka kim var acaba? Haydi samimi arkadaşlara dert yanmayı geçtim, daha yeni tanıştıkları insanlara bile karısının dedikodusunu yapan adam gördüm ben...
“Orası, burası kokuyor” diyen, doğumdan sonra aldığı kilolardan şikayet eden, karısından girip işi kayınvalideye, kayınpedere götüren, paragözlüğünden dem vuran, kısaca her fırsatta karısıyla yaşadığı en mahrem sorunları masaya yatıran adamlar onlar. Gerçekten böylelerini zıplaya zıplaya tokatlamak, onlara “Sen ne gevşek ağızlı bir insansın! Utanmıyor musun kadınının dedikodusunu yapmaya” demek istiyorum.
Erkeğin dedikodu yapanından korkulur
Aslında bu gevşeklerde amaç lafı döndürüp dolaştırıp “Aramız çok kötü, onun bakımsızlığı ve ilgisizliği yüzünden değil sevişmek ona dokunmak bile içimden gelmiyor, artık aynı yatakta bile yatmıyoruz”a getirmek. Hani belki bunu anlattığı karşısındaki kadında bir takım acıma hisleri uyanır da kendisine de bir ekmek çıkar diye umut ediyor! Bir değil, iki değil bir sürü adam tanıdım böyle ballandıra ballandıra karısının dedikodusunu yapan
Erkeğin dedikodu yapanından korkulur
Sadakatsizliğine Kılıf Uydurmaya Çalışan Evin dışına çıktığı anda kelebek gibi uçuyor arı gibi sokuyor, sonra da kendisini işte böyle savunuyor: “Bildiğiniz gibi değil, bizimki evde çok bakımsız. Ortalıkta makyajsız, eşofman-terlik falan dolaşır. O yüzden de kendisini hiç içim almıyor, dokunmak bile istemiyorum. Eh ne yapayım kardiş, ben de çareyi başka kadınlara gitmekte buldum” diyorlar yani...
Erkeğin dedikodu yapanından korkulur
Pek çok “pişmemiş” adamın, aslında “adam olamamalarına” bahane bunlar. Kadına çamur atmak yani. Çünkü onlar evde sürekli mis kokularla, beyaz gömleklerle, oralarını buralarını kaşımadan, tuvalete, banyoya girdiklerinde bilumum tahliye seslerini duyurmadan vs. yaşarlar ya! Kadından da bu zarafetlerine karşılık, sürekli bacakta jartiyer, ağızda kırmızı gül sapıyla dolaşmalarını bekliyorlar doğal olarak! Aksi halde zevcelerine dokunmak içlerinden gelmiyor işte. Gidip başka kadınlara dokunduruyorlar asalet şelalesinde yıkanmış bünyelerini... Pis, utanmaz dedikoducular!
Erkeğin dedikodu yapanından korkulur
Abartmadan sevsek?
Hey Mart kedileri! Nasıl gidiyor gönül işleri? Bir kıpırtı, bir yerinde duramama, bir heyecan başladı mı şimdiden? Geldi bahar ayları, gevşedi mi gönül yayları? Aman diyeyim, sakin olun. Hele benim cinsimdenseniz, yani sevdasına düştükleri adamı parmağının ucuyla değil, avucunun içiyle sımsıkı kavrayan kadınlardansanız; dikkatli olunuz. Baharın vereceği coşkuyla yine gidip abuk sabuk birini bulup evin baş köşesine oturtmayalım ne olur? Biz kim miyiz? (Hah işte en sevdiğim kısım... Kendi kendimi övme kısmı. Bayılırım!) Tutkulu, şefkatli, sıcak, içten, hem çok bıçkın, aynı zamanda da pek “kadın kadınız”. Duygularımızı saklamaz, aşkımızı sunmakta pintilik etmeyiz. Sevdiceğimizi gönlümüzün sırça köşküne, hem de taa baş köşeye, gururla yerleştiririz. “Sen kurul buraya paşammmm, ben sana bakarım da, sever, öper taparım da! Her şartta başımın üzerinde taşır, üzerine bol bol da şımartırım, en ufak bir başarında sırtını sıvazlarım, kendini evrenin hakimi, dünyanın en dayanılmaz erkeği hissettiririm” vs. çekeriz. Bu taşkın sevgi gösterilerinde bir art niyet ya da beklentimiz de yoktur hani. Sadece cömertçe açtığımız kucağın sıcaklığına ve samimiyetine halel getirilmesin isteriz. İçimizden gelir coşkumuz. Biz, orta yolda yaşama becerisinden yoksunuz. Bizim rüzgarımız lodos, denizimiz okyanus! Gerçi “lodosun gözü yaşlıdır” derler ya. İşte bunu hep unuturuz.