Eş ruhumu buldum bulmasına da
Cosmopolitan/Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş
Artık kollarınızda bir kedi veya ayıcık değil; bir adam yatıyor. Bazen gecenin bir yarısında uyanıp ona şaşkın şaşkın bakıyorsunuz aklınızdan “sen gerçek misin” düşünceleri geçerken… Binlerce yıldır süren yalnızlığınızın sonunun geldiğine inanamıyorsunuz. Hadi gelin, biraz da bu bilmediğiniz toprakları karışlayalım birlikte.
Sen Gerçek misin?
Evet, yanınızda yatan bu insan gerçek. Kanlı canlı bir insan, tıpkı sizin gibi. Ama kesinlikle mükemmel birisi değil! Onun da hataları, acıları, kendine acımaları, şaşkınlıkları, eksiklikleri var; tıpkı sizin de olduğu gibi. Siz ona gece kalkıp “gerçek misin” diye sorarak baktıktan bir süre sonra, o da kalkıp aynı bakışlarla bakıp, aynı soruyu soruyordur, emin olun. Şunu kavramanız çok önemli, sizler birbirinizin kurtarıcısı değil; yol arkadaşlarısınız. Hayat yolculuğunda yan yana geldiniz ve el ele yürüyorsunuz. Bu el ele tutuşma çok uzun da sürebilir, çok kısa da; ömrünüzün sonuna kadar da gidebilir, birkaç ay sonra da bitebilir... Bunun ne kadar süreceği öncelikle önemli değildir aslında; ilişkiler, ruhlar birbirlerine verebilecekleri ve paylaşabilecekleri sürdüğü kadar sürer. Bu bizim için can sıkıcı bir bilgi olabilir çünkü biz “hep” sahip olmak isteriz ama evren böyle işlemez maalesef.
Eş ruhumu buldum bulmasına da
Eğer birliktelik artık ruhlara bir şeyler katmıyorsa ve yolların ayrılma zamanı gelmişse ayrılırız ki yeni deneyimler bizleri bulsun ve yaşamımızın zenginlikleri artsın. Bazen birliktelik o kadar zengindir ki yaşam boyu sürebilir ama bu bir “ideal” değildir. Konu yaşam olduğunda “idealler” insanı sadece kısıtlarlar. Bir kişiyle altmış seneyi veya altı kişiyle onar seneyi dolu dolu geçirebilirsiniz. Burada püf noktası “dolu dolu” geçirmektir, geri kalan kısmı ruhunuzun yolculuğunu nasıl sürdürmek istediğine göre gelişecektir. Ayrıca emin olun “sonsuza kadar” çok uzun bir süre. Hem de çok! Bu evren de aklınızın alamayacağı kadar geniş. Her ne kadar üzerinde uzlaşma olmasa da şahsen ben zamanın ve evrenin farklı dönem ve yerlerinde, birbirinden renkli rollerle bulunduğumuza inanıyorum, yani yaşam yolculuğumuzun sadece bu hayatla sınırlı olmadığını düşünüyorum. Ama sonuçta bizim elimizde kesin olan bir bilgi varsa, şu anda elimizdeki hayata sahibiz ve onu güzelleştirmektir amacımız.
Eş ruhumu buldum bulmasına da
Peki ya kaybetme korkusu?
Kendi içinde tümlenmemiş insan kaybetme korkusu yaşar çünkü karşısındaki insan onun eksik taraflarını dengeliyordur ve geçici bir tümlenme hissi yaşamaktadır kişi. Bunu da kaybetmek istemez haliyle ama eninde sonunda korktuğuyla yüzleşecektir; çünkü evren kişinin kendi içinde tümlenme yaşamasını ister. Ayrıca da hiç kimsenin enerjisi sürekli olarak başka bir varlığı tamamlamaya yetmez. Eninde sonunda yollar ayrılacaktır; hem karşıdaki yorulduğu için, hem de kişinin kendini geliştirme fırsatı adına “kadersel” olarak. Geçen ayki yazımda size tümlenmenin yolunu anlatmıştım. İnsanın kendisiyle, gerekirse bağıra bağıra, yüzleşmesidir tümlenmenin en temel şartı. Bunu yaptığınızda da zaten hayatınıza girecek veya mevcut olan kişiler potansiyel kurtarıcı veya tamamlayıcı rolünden çıkarak yol arkadaşlarınıza dönüşürler. İşte o zaman daha doyurucu, keyifli, kasmayan ilişkiler yaşanır. Böyle bir ortamda da zaten korkunun yeri olmaz; zaten eğer korku varsa aşk yoktur maalesef! “Onu çok seviyorum ve bu yüzden kaybetmekten korkuyorum” bir illüzyondan ibarettir. Çok sevmek, kaybetmek korkusuyla birlikte yürümez. Hayatın onunla olduğun zamanlarında, onunla birlikte dolu dolu yaşamayı hissettirir. Hiçbir beklenti; “seni seviyorum ama sen neden benim istediğim gibi davranmıyorsun” tavrı; ego çatışması; birbirinin yaşamına müdahale hali ve en önemlisi sahiplenme yoktur. İki yol arkadaşı birlikte yürüyordur ve öyle mutludur ki o anda zaten başka “özel” birisinin varlığına ihtiyaç duymazlar. Bir başkasıyla olmama sebepleri, hayatlarında sevgilisinin zaten olduğu ve ona karşı sorumlulukları bulunduğu için değildir. Kişi öncelikle kendisiyle olmaktan, sonra da o yol arkadaşıyla yaşamı paylaşmaktan o kadar mutludur ki, bir başkasının “özel” olması ihtiyacı içinde değildir. Birliktelik, zorlamalarla değil; seçimlerle birlikte yürür. Böylesi ilişki de ancak kendisiyle mutlu olmayı başarabilenlere nasip olur.
Eş ruhumu buldum bulmasına da
Karşımızdaki hiç hata yapmaz mı?
Sen hiç hata yapmaz mısın, hanım kız? Karşındaki yıllardır beklediğin kişi olabilir ve sonuçta o da bir insandır. “Hata” olarak nitelendirilen ama esasında senin doğrularına ters gelen davranışları olabilir. Hatta o bunun farkında olmayabilir de çünkü onun doğrularına göre de yaptığı onun doğalıdır. Hadi gel, kavramsal tartışmalara girmeden sana bir mükemmellik yüzdesi vereyim ben de rahat et hayatın boyunca: Mükemmellik yüzde 100 değildir, yüzde 80’dir. Her insana yüzde 20 esneme payı bırak. Bir insan ilk başlarda sana yüzde 100 mükemmel gelebilir ama eninde sonunda bir “hata” yapacaktır ve sen o insana esneme payı bırakmamışsan, derin hayal kırıklığı içinde o insanla ilişkini zedeleyeceksindir.
Eş ruhumu buldum bulmasına da
Hatta daha da keskin davranıp, ilişkiyi kesmeye yelteneceksindir. Bir, iki, üç derken, gelirsin bir yaşa bakmışsın ki çevrende kimse kalmamış. Keza aynı oranı kendine de ver. Kendin de yüzde 100 olamazsın hiçbir zaman. Yüzde 80 iyi bir orandır. Sana büyük gelişme şansı tanır; kafanı gözünü çarptığında, bir de kendini dövmeye başlamazsın “ben bunu nasıl yaptım” diyerek. Hele ki ikili ilişkilerde ise böyle bir esneklik candır. Ayrıca bunun üstüne karşındaki insanın sana batan davranışlarını inceleyip kendi içindeki tepkileri gözlemleme şansın olursa ruhsal olarak da çok gelişirsin. Çünkü karşımızdaki insanda kızdığımız ne varsa aslında bizden kaynaklanır. Karşınızdaki, o hareketinizle nerenizdeki yaraya basıyor ki siz de canınız yandığı için ona kızgınlık hissediyorsunuz? “Yandaki masadaki kıza baktı, ben yanındayken bunu nasıl yapar?” Peki, sana bu cümleyi şöyle çevirsem: “O masadaki kız benden güzel mi de ona bakıyor. Off! Zaten güzel değilim. Bir kademe derine: Güzel değilsem, sevilemem. Bir kademe daha: Ben sevilemem. Daha da derine: Ben sevilmeye layık değilim.” Ve biliyor musun ruhlar birbirlerinin hayatına girerken birbirlerini de çok geliştirme sözü verirler içsel olarak. Seni kendini sevmezliğinle yüzleştirecek bir ruh hayatına mutlaka girer ve bunu da seni en kızdıracak biçimde yapar ki sen duruma ayıl da kendi içindeki yarayla karşılaş diye. Yarayı tespit ettiğin anda onu şifalandırma sürecini de başlatabilirsin çünkü ve eğer bunu yapabilirsen, enerjin değişecektir ve karşındaki kişi ya yanında kimselere bakmaz olacaktır; ya baksa bile sen buna cidden güleceksindir ya da artık sana verebileceği bir şey kalmadığı için hayatından çıkacaktır ve yerine başkası gelecektir. Olasılıklar sınırsızdır evrende ve her şeyin temelinde keyifli bir yaşam deneyimi sürmek vardır.
Eş ruhumu buldum bulmasına da
Aşk sonsuza kadar sürmez mi
Yahu? “Ne kadar gıcıksın ya, Hasan. Yıllardır bekle, bekle bir hal olduk da birisi çıksın gelsin diye, şimdi gelmiş o kişi, sen bana neler anlatıyorsun. Desene yahu şöyle el ele diz dize birlikte yaşlanırsınız, ömür boyu ayrılmazsınız, onun gözü benden başkasını görmez, ömrünün sonuna kadar aynı aşkla bakar, sonsuza kadar birlikte yaşarsınız diye. Gelmiş bize vık vık diziyorsun lafları…” diye saydırıyorsunuz da ben de burada Twilight-Alacakaranlık yazmıyorum hani. “Sonsuza kadar aşk” vampirseniz oluyor da işte aynı adamları gerçek yaşamda görüyoruz. Kristen Stewart ve Robert Pattinson ne kadar mutlu bir çift; o sorgulanır. Ayrıca evet, aşk sonsuza kadar sürer mi? Sürer ama konu ilişkilere geldiğinde, işte orası şenlikli bir bölgedir. Dünyanın en iyi iki insanı olsanız bile ilişkiniz olağanüstü olmayabilir, hatta yürümeyebilir. Ama tam tersi fıstık gibi yürüyebilir de. Bu sizin vereceğiniz emeğe bağlıdır. Tıpkı çiçek yetiştirmek gibidir bu. Çiçekçiden ilk geldiğinde çiçek çok güzeldir de kendi haline bırakırsanız solar gider ama sizin çiçeklere olan aşkınız hep sizinle birlikte var olur.
Eş ruhumu buldum bulmasına da
“Emek” deyince de yanlış anlaşılmasın. Kadınlar ilişkide “emek” sözcüğünü “benim istediğimi yaparsan, bana ilgi gösterirsen bu ilişki güzelleşir, be adam” şeklinde kendilerine yontmaya çok muktedir davranırlar veya sürekli aşırı verici olarak adamı boğarlar. Nefes alıp vermek gibidir bu: Ne kadar alırsan o kadar vereceksin; ne kadar verirsen o kadar da alacaksın. Bu dengeyi bozduğun anda şişmeye veya yorulmaya başlarsın. Ayrıca kendi içsel bütünlüğünü yaşayan insanların ilişkisinde “özel” bir çabaya gerek yoktur, bu “emek” kendiliğinden gerçekleşir. Siz evinizdeki çiçekleri görev icabı mı sularsınız yoksa onlar zaten sizin yaşamınızın bir parçası oldukları için mi? İlişkilerde de durum böyledir işte, eğer karşılıklı akış varsa büyür ve gelişir; tek taraflıysa bir süre sonra diğer tarafı şişirir ve patlatır. Bu dengeyi kuramazsanız birbirinize teşekkür eder ve yolunuza devam edebilirsiniz ama kurabilirseniz; sonsuz aşkınıza, harika bir de ilişki ekler ve birlikte keyifli bir yaşam yolculuğu sürebilirsiniz. İşin temel denklemi bu kadar basit işte!