Eş ruhunuzu nasıl bulursunuz?
Cosmopolitan/Hasan Çeliktaş
Yıllarca gecelerinizi kedinize sarılarak geçirdiniz. Ama artık DVD’leri birlikte seyredeceğiniz, yıllar geçse de aşık kalacağınız adamı arzuluyorsunuz. Size hep değer verdiğini hissettirecek, özel günleri unutmayacak ve ruhunuzu tamamladığını hissettirecek o kişiyi nasıl mı bulacaksınız? Hazır mısınız? Başlıyorum…
İlk yöntem
Sabah kalkın ve ılık bir duş alın. Kendinizi iyice rahat hissedin çünkü bu çok önemli. Daralmış olarak bu çalışmayı yapamazsınız. Duşun altında uzun uzun kalmayı ihmal etmeyin. Suyun güzelliğinin tadını iyice çıkartın. Duştan sonra da kremlenme faslınızı yine ağır ağır ve tadını çıkartarak gerçekleştirin. İyice gevşemiş olmanız çok ama çok önemli. Daha sonra da aynanın karşısına geçin ve derin derin gözlerinize bakın… Kendinizi inceleyin… Sonra da şu sözleri kendinize tekrar edin: “Ben böyle bir adamı zor bulurum!”
Eş ruhunuzu nasıl bulursunuz?
Nasıl yani?
Hahaha, size bir ritüel sunacağımı ve siz de onu uygulayıp cuppa bu adamı bulacağınızı sanıyordunuz, değil mi? Maalesef böyle kısa yoldan eşruhunuzu bulun diye bir reçete söz konusu değil, var diyen de buyursun gelsin. Evrensel sistem, öyle dünyamıza benzemez; kısa yoldan köşe dönmecilik, aydınlanmacılık, eşruh bulmacılık yoktur. Olurmuş gibi görünse bile o, kısa süren bir illüzyondan ibarettir; sonrasında daha acıtıcı şekilde patlayabilir olup bitenler. Kısa yoldan zengin olursunuz, ama bu paradan ne hayır gelir, ne mutluluk; kısa yoldan aydınlandığınızı sanırsınız, hatta çevrenizdekilere de bu aydınlanmayı anlatmak veya satmak istersiniz, sonra bir sabah kalkmaya çalışırsınız ama yataktan bile kalkamayacak kadar çökük olduğunuzu görürsünüz; eşruhunuzu bulduğunuzu sanırsınız, adamı en yakın arkadaşınızla basarsınız… Çok mu karamsar görünüyorum? Ben sadece size işin bugüne kadar gözlemlediğim ve deneyimlediğim kısımlarını anlatıyorum. Eğer bir şeylere ulaşmayı gerçekten ve derinden arzuluyorsanız, ona ulaşırsınız ama öyle kısa yollarla, reçetelerle değil. Nasıl mı? Hazır mısınız? Bu sefer gerçekten başlıyorum…
Eş ruhunuzu nasıl bulursunuz?
Eşruh nedir?
Herhangi bir spiritüel içerikli kitap okuduysanız veya hali hazırda spiritüel yolculuk içindeyseniz, “eşruh” kavramıyla karşılaşmamış olmanız imkansız gibidir. Ruhsal yolculuklarına başlayanlar için mola verilen ilk duraklardan birisidir “eşruhlar”. Teoride “bir ruhun kendini parçalara bölmesi ve o parçalara bölünen ruhların aynı yaşam içinde birbirleriyle karşılaşması” demektir, “eşruhların birleşmesi”. Nasıl bir anlatım ama değil mi? Kendi ruhunla birleşiyorsun, öyle bir kişi ki bu; ona baktığın anda bütünlendiğini hissediyorsun ve muhteşem bir aşk seni bekliyor… Anlatılanları böyle anlayıp da kitabı kapatır kapatmaz eşruhunu aramayan ve hoşlandığı ilk kişiyi de kız arkadaşlarına anlatırken “işte ben onu buldum, eşruhumu çağırdım ve geldi” cümlelerini kullanmayanı döverler bu alemde! Ama kazın ayağı hiç de öyle değil aslında ki zaten kısa bir süre içinde eşruhunu arayan kızımızı kafası gözü darmadağın olmuş ve ruhsallığını sorgular halde buluruz. Halbuki eşruhlar, romantik bir konu değildir. Bir ruhun, o zaman diliminde farklı deneyimler yaşayabilmesi adına farklı kimliklerde dünyaya gelmesidir. Yani siz şu anda 35 yaşında, esmer, taş gibi bir hatun olup, bir büyük firmada kariyer yapıyor olabilirsiniz; çünkü ruhunuz yaşamı bu şekilde deneyimlemeyi seçmiştir. Ama aynı anda ruhunuz, 2012 yılında 65 yaşında demiryollarından emekli bir işçi amca olmayı da deneyimlemeyi isteyebilir ve bunu yaşar da. Tıpkı Facebook’ta birden fazla hesap açmak gibidir bu. Hepsini yöneten sizsinizdir ama farklı farklı karakterler yansıtabilirler hesaplar. Bu durumda 35 yaşındaki taş gibi sizle, 65 yaşındaki emekli amca eşruhsunuzdur. Ne kadar romantik ve bir o kadar da karışık değil mi? Spiritüel konuların en karmaşıklarından biridir eşruhlar. Ben elimden geldiğince sadeleştirmeye çalışıyorum
Eş ruhunuzu nasıl bulursunuz?
“Eş”ruh nedir?
“Eş”ruhlar, bizlerin frekansına çok yakın ve birlikte olup evlenebileceğimiz, çoluk çocuğa karışabileceğimiz, deli gibi aşık olup yaşamımızı, her şeyimizi paylaşabileceğimiz kişilerdir. “Eş”ruhunuz, sizi “sonsuz” aşka taşıma potansiyeline sahip, ilişki yaşayabileceğiniz, görür görmez ona vurulabileceğiniz, karıkoca olabileceğiniz ve bununla birlikte ilişkinizi batırabileceğiniz de kişilerdir. Yani gayet kanlı canlı insanlardır ve frekanslarınızın uyumu nedeniyle birbirinize çekilirsiniz ama bu sizin onunla sonsuza kadar unutulmaz bir aşk yaşayacağınızın garantisini taşıyan ilişki modeli değildir. Potansiyeli vardır, ama garantisi yoktur. Çünkü dünyada yaşadığımız her deneyimin özünde, yaşamaktan duyulan keyifle birlikte ruhumuzu geliştirme çabaları da yatar. Gelişiriz ve geliştiğimiz ölçüde de yaşamdan aldığımız keyif de artar. Hayatımıza giren insanlar da evimize gelen misafirlere benzerler. Evimiz, uzun süredir havasız kalmışsa ve kokuyorsa; “üff şu pencereleri açsana” mesajını alttan alta iletirler bizlere aslında. Pencereyi açmalıyızdır ki içeri hava yani yaşamsal enerji dolsun. İşte hayatımıza giren insanların, bizlere kapalı odalarımızı, kapılarımızı, pencerelerimizi göstermesine de “yansıtma” ya da “ayna olma” denir. Onlar bizlere kendimizi yaşamdan koparan noktaları işaret eden mesajlar getirirler ama biz onların mesajlarını genellikle fena halde reddederiz, onlara kızarız ve kısa zaman içinde evimizden uzaklaştırmaya çalışırız. Çünkü bu yansıtmalar, bizleri sinir eden şekilde karşımıza çıkarlar. Evrensel bir temel kural vardır: Karşınızdaki kişide gördüğünüz bir hareket, sizi sinir ediyorsa, orada sorun sizinle ilgilidir; eğer hareketi görüyor ama kızgınlık duymuyorsanız, bu onunla ilgilidir. Bizi en geliştiren kişiler de ya ailemizdendir ya da sevgilimiz olurlar. İşte kendimizi kabullenebildiğimiz ve pencerelerimizi açabildiğimiz ölçüde o muhteşem aşk potansiyelini kinetiğe dönüştürebiliriz ama karşımızdakiyle kapışmaya başlarsak “bu aşk burada biter ve ben çekip giderim” şarkısını birlikte söylemeye başları
Eş ruhunuzu nasıl bulursunuz?
Kafam karıştı yahu!
İçiniz daraldı değil mi? Böyle 10 maddelik bir onu yap, bunu yap reçetesi ne güzel olurdu hani. Bir şey söyleyeyim mi? O tarz reçeteler de işe yarayabilir aslında ama bir süreliğine. Tıpkı başınız ağrıdığında ağrı kesici almak gibidir bu. Adı üzerinde reçete. Sizin o anki sorununuzu çözer ama başınızın aslında neden ağrıdığının kökenini tedavi etmez. Bir süre sonra başınız yeniden ağrıyacaktır ve siz bir ilaç daha içeceksinizdir; sorun kökeninden çözülmeyecektir. Ben size olayı kökeninden halletmeyi anlatmaya çalışıyorum. Derinlere inmediğiniz sürece, birileri gelir, birileri gider hayatınızdan. Kalıcı olan birileri mevcut ve o kişi harika bir insan olsa bile kendinizi, “Neden mutlu olamıyorum ben” diye sorgularsınız ve o kişiye haksızlık ettiğinizi düşünüp üzerine suçluluk duyguları da bindirirsiniz ki kadayıfın kaymağı gibi olur, oh yarasın! O zaman derinlere inelim biraz da…
Eş ruhunuzu nasıl bulursunuz?
Eşelemece konu
ilişkiler olduğunda en temel sorun, beklentidir: Birinin kapıdan parlak zırhlar içinde girip, sizi yaşadığınız hayattan, sıkıntılardan, bunalımlardan çekip çıkaracağı; kendinizin beceremediğini onun başaracağı düşüncesidir. Bu dünyada hiç kimse bunu yapamaz biliyor musunuz? Yani dünyanın en harika adamı da olsa o kişi, bu sefer ışıltısından gözleriniz kamaşacağı için kovalarsanız onu ve yine yalnız kalakalırsınız. Çünkü gözleriniz ışığa alışmamıştır bu sefer de. Sizin kendinize veremediklerinizi başkasının size verebilme olasılığı yoktur. İçinizdeki boşluğu bir başkası dolduramayacaktır asla! Şimdi yazının girişinde söylediğim egzersizi bir daha yapalım. Duşunuzu alın, kremlenin, iyice gevşeyin ve aynanın karşısına geçin. Gözlerinizin içine bakarak bu sefer şu soruyu sorun: Ben, kendimle çıkar mıyım? Evet, siz olsanız kendinizle çıkar mıydınız? Hemen “Tabii ki çıkardım, var mı benim gibisi, iyi huylu, güzel, akıllı, hem de taş gibiyim” cevabını yapıştırmayın. Onlar anne-babanızın ve çevrenizin size yapıştırdığı iyi huylu görünümlü etiketler; bunların tam tersi de olabilir. Bakın şimdi gözlerinize. Gerçekten kendinizle birlikte olmak ister miydiniz? İlişkiniz var ya da yok eğer bir yalnızlık hissediyorsanız ve bu yazının başlığını görür görmez atladıysanız; kusura bakmayın kendinize verdiğiniz yanıt: “Hayır”dır. Kendisine “hayır” dediği için acı çekiyordur. Peki diyelim ki yanıtınız ısrarla “evet”, o zaman hemen ikinci soruya geçiyorum: “Bana neden kendinizle olmak isteyeceğinize dair beş sebep yazabilir misiniz?” Bunu gönül rahatlığıyla soruyorum çünkü aynı soruyu kendime sorduğumda beşi çıkartamadığımı fark ettim ve canım çok acıdı! Ama en azından dürüst olduğum için kendime teşekkür ettim
Eş ruhunuzu nasıl bulursunuz?
Yüzleşmek
Kendine dürüst olmak en temel gelişim faktörüdür biliyor musunuz? Kendinize ne kadar dürüstseniz, ruhsal aynanızda kendinize o kadar doğrudan bakabilirsiniz. Ne kadar doğrudan bakarsanız, canınızı acıtan noktaları o kadar net görürsünüz ve o zaman da onu şifalandırmaya başlayabilirsiniz. Çünkü evrendeki tek şifa yöntemi yüzleşmek yani o sorunu görüp kabullenmekten geçer. Onu kucakladığınız anda, direniş ortadan kalkar, oraya enerji akar ve şifalanmaya başlarsınız. Yalnız mısınız? Kendinizi yalnız mı bırakıyorsunuz? Bunu kabul edin ve aynaya dönüp bakın. Kendinizi ihmal ettiniz ve kendinizden uzaklaşmak için yapmadığınız da kalmadı, değil mi? Siz aslında başkasının gelip sizin hayatınızı değiştirmesini beklerken, içten içe kendi hayatınıza dokunmayı umuyordunuz ! Dönün ve bakın! Emin olun canınız çok yanacaktır. Bu dünyada insanın kendisiyle yüzleşmesi kadar korktuğu ve onu zorlayan bir durum yoktur. Göreceklerinizden korkarsınız ve daha da kötüsü, yaptığınız hatalar nedeniyle asla affedilmeyeceğinize inanırsınız. Peki, güneşli bir havada sokağa çıktığınızda, güneş, ışınlarını üzerinden kaçırıyor mu? Duşa girdiğinizde su, sizden kaçıyor mu? Denizin güzelliğine bakarken, deniz sizden güzelliğini esirgiyor mu siz “suçlusunuz” diye? Evren sizi yargılamıyor, evren size suçlu muamelesi yapmıyor; bunu kendinize yapan sadece sizsiniz. Sizi affedecek de sadece sizsiniz…
Eş ruhunuzu nasıl bulursunuz?
Ne alakası var bunun “Eş”ruhlarla?
İtiraz etmeden önce dinle Bayan Çokbilmiş, hem de çok alakası var! Bu süreçleri yaşamadığın sürece, “gerçek” mutluluğu bulman maalesef hayal. Koray gelir, Serkan gider; gördüğünde kalbini yerinden fırlatan Hakan gelir, üç ay sonra bir bakarsın o gitmiş yerinde Serhan var… Ama sen bir türlü mutlu olamıyorsun ve en büyük zevkin de kankalarınla buluşup “Aşk nerdeysen çık dışarı” şarkıları söylemek olmuştur. İşte ben sana söylüyorum nerede olduğunu aşkın! Sen aşkın sorumluluğunu üzerine alamamışsan, kendine dokunamamışsan; hiç kimselere bahane de bulma, “aşka inanmıyorum” şarkıları da çığırma. Çatır çatır kendinle yüzleş, canını acıtacak kadar dürüst ol! Bunu yaptıktan sonra da içindeki hayattan korktuğu için her şeyi kontrol etmeye çalışan dominant teyze ipleri zaten bırakacaktır. İşte o zaman yaşam enerjisi içine akar; seni şifalandırır; bir bakarsın önce huzur içinde yükselmeye başlamış; sonra da mutluluk… Ve derken bir gün, hiç beklemediğin bir anda kapıdan içeri biri girer... Ne parlak zırhlarla, ne de gümbür gümbür... Ama yıllardır beklediğin yol arkadaşın, “eş”indir o senin. Gelir ve elele tutuşursunuz…