Kentli ozan Halil Sezai Paracıkoğlu
Touch İstanbul/Cem Sezer
Son dönemin yükselen yıldızlarından Halil Sezai Paracıkoğlu... Yıllardır bu piyasanın içinde olmasına rağmen onunla İncir Reçeli filmiyle gerçek manada tanıştık. Sadece oyuncu değil, iyi de bir şarkıcıydı. Şarkılarındaki melankoli, hayata bakışı bu mevsime, İstanbul’a çok uyuyordu. Bu, onun hikayesidir...
Kelimeler, anlamanın yoludur. Okuduğun kitaptaki iki cümle, seyrettiğin bir filmdeki tek sahne, dinlediğin bir şarkının tek mısrası, o anki ruh durumunu tayin eder. Neşeliyken kederle dolabilirsin birdenbire. Yükün gam ise gamsız biri olup çıkabilirsin de... Örnek mi istiyorsunuz; geçen ayların birinde Okan Bayülgen’in televizyon programı Disco Kralı’na konuk olan Halil Sezai Paracıkoğlu’nu hatırlayın! İzlemediyseniz, o bölümü youtube’dan bulabilirsiniz. Yurdun çeşitli yerlerindeki üniversitelerden gelen onlarca gencin stüdyoya bir Moğol ordusu gibi yayıldığı, kahkahalar ve gürültüler eşliğinde devam eden programa o gece Halil
Sezai Paracıkoğlu, oynadığı “İncir Reçeli”
adlı film hasebiyle katılmıştı. Taş kalpli birinin bile gözlerinin dolmasına neden olacak bir aşk öyküsünün anlatıldığı filmde Paracıkoğlu biraz klişe kaçacak ama “döktürüyordu”. Bu, onun ilk uzun metrajlı filmiydi.
Kentli ozan Halil Sezai Paracıkoğlu
Uzun zamandır müzik dünyasının içindeydi ama çekirdek bir fanatik grubu dışında tanınmıyordu. Yazdığı, buğulu sesiyle söylediği şarkılar “İncir Reçeli”yle gün yüzüne çıktı, geniş kitlelerin ilgisini çekti. Neyse, o geceye, o stüdyoya geri dönelim: Gençlerin, ışıkların, herkesin kendi arasında konuştuğu bir anda Kurt Cobain’in konserlerinde giydiği “meşhur hırkasına” benzer bir hırkayla, Ayhan Işık bıyıklarıyla gitarını eline aldı Paracıkoğlu. Yavaş yavaş söylemeye başladı. Stüdyoya pek de rastlanmayan türden bir sessizlik çöktü aniden. Az önce gülen insanların gözleri Japon animelerindeki gibi bulutlu bulutlu olmaya başladı. Konuklar arasındaki Cem Adrian ve diğerleri büyülenmiş gibi bakıyordu sahnedeki adama. Adam sesini, beşinci vitese ulaşan araba gibi özgür bıraktı. Ve dedi ki; “Benim bu derdim, ne yağan yağmurda, ne yalancı sonbaharda ne bomboş sokaklarda..” Öyle bir “ahhh” çekiyordu ki şarkılarının bir yerinde, dinleyeni başka alemlere götürüp getiriyordu. Herkes o gece bir yarasını saklar gibi duruyordu stüdyonun içinde. O adam, yaralara sesiyle değiyordu... Halil Sezai Paracıkoğlu özellikle bu programdan sonra sanal dünyada şarkıları en çok paylaşılan sanatçılardan biri oldu...
Kentli ozan Halil Sezai Paracıkoğlu
Türkiye’ye birçok önemli ses kazandıran Eskişehir’in çocuğu, Paracıklıoğlu. 33 yaşında. “Sevgili Dünürüm”, “Ihlamurlar Altında”, “Kader”, “Kahve Bahane”, “Türkan” dizilerinde küçük rollerde oynadı. Oralarda da pek göz önünde olmadı aslında. Kenarda, köşede kalmayı sanki seviyordu. Biz bunları söylüyoruz ancak onun “ünlü”, “tanınmış” bir sanatçı olmasından önce sahip olduğu bir kemik kitleyi de ıskalamamak gerekiyor. O kitle ki bugün herkesin dilinde olan şarkıları yıllar önce ezbere biliyordu. Paracıkoğlu’nun ev terlikleriyle kamera karşısına geçip gitarına vura vura söylediği şarkıların “hastasıydılar”. Hatta sanatçının bu şarkıları topladığı albümü “Seni Beklerken”e bile pek sıcak bakmadılar. İnsan bazen bencil olabilirdi zira. Onlar da o çok sevdikleri sesin popüler hale gelmesini istemediler...
Kentli ozan Halil Sezai Paracıkoğlu
Şimdi o, modern zamanların, İstanbul’un bir ozanı gibi kentli insanın iç dünyasını, melankolik sözlerle anlatmaya devam ediyor. “Aşk artık yaşanmıyor” diyor. “Sizi aşka inandıran aşk öldü, öldü de gömüldü” diyor... Sürekli bir paket haline getirilip satılmaya çalışılan aşkın bu çağda yaşamasının imkansızlığına vurgu yapıyor. Sesiyle parça pinçik ediyor yüreği. Cepleri efk arla dolduruyor. O yine de dinlenmeden geçilmiyor. Böyle olmasa bir sezon boyunca düzenlediği konser turnelerinde insanlar birbirini eze eze onu dinlemeye gitmez çünkü. Kuşkusuz Paracıkoğlu’nun konserlerinin de garip bir büyüsü var. Hemen her konserinde önünde bir duble rakı kadehi duruyor. Arada onu dudaklarına götürüyor.
Kentli ozan Halil Sezai Paracıkoğlu
O sahnede olmaktan, şarkı söylemekten mutlu olduğunu her haliyle belli ediyor. Dinleyenleri, şarkılarında anlatılan duyguları kendine yakın buluyor, onun sahnedeki duruşunu seviyor, samimiyetine inanıyor. Paracıkoğlu, iddiasız kelimelerle çok iddialı şeyler söylüyor.
Kentli ozan Halil Sezai Paracıkoğlu
“Benim bu derdim, ne yağan yağmurda, ne yalancı sonbaharda ne bomboş sokaklarda..” Herkes o gece bir yarasını saklar gibi duruyordu stüdyonun içinde. O adam, yaralara sesiyle değiyordu...
Uzun zamandır müzik dünyasının içindeydi
ama çekirdek bir fanatik grubu dışında tanınmıyordu. Yazdığı, buğulu sesiyle söylediği şarkılar “İncir Reçeli”yle gün yüzüne çıktı, geniş kitlelerin ilgisini çekti.