Sms'in ertesi gün pişmanlığı!
Cosmopolitan/Öncel Öziçer
Senaryonun gidişatı belli... İçkiyi fazla kaçıran her sorunlu aşk mağdurunun yaptığı gibi birazdan telefonu eline alacak, karşı tarafa ya mesaj çekecek ya da arayıp ertesi sabah hatırladığında çok pişman olacağı şeyler söyleyecek!
“İki yıldır ilk kez garip bir sessizlik var aramızda” diyor, “sanırım bu kez gerçekten ayrıldık biz.” Diğer üç kadın, iki yıl boyunca çeşitli zamanlarda otopsiye yatırılan bu ilişkiyi dinlemekten biraz sıkılmış gibiler. Hatta ne sıkılması, gına gelmiş. Ama arkadaş hatırı işte. Aslında çaktırmadan üçü de kafalarında başka başka şeyler düşünüyorlar ama bir yandan elde pamuk, kafada kep, arkadaşlarının yarasına pansuman yapmaya hazır, gönüllü hemşireler.
Sms'in ertesi gün pişmanlığı!
Saatler ilerledikçe masadaki kanamalı hastanın tükettiği likitlerin ve kanındaki promilin seviyesi artmaya başlıyor. Masadaki üç Florence Nightingale tecrübeli, anlıyorlar ki durum birazdan sarpa saracak. Birbirlerine göz ucuyla bakıyorlar ve içlerinden biri çaktırmadan “hastanın” masa üzerindeki telefonuna uzanıyor. Tecrübeli bir yankesici edasıyla hooop masanın üzerinden aşırıp kendi çantasına atıyor. Çünkü gidişat belli... Telefon açılacak, mesaj çekilecek ve ertesi sabah hatırlandığında çok pişman olunacak şeyler söylenecek. Ya da yazılan mesaj veya söylenilenlerden çok “neden ilk arayan ben oldum” pişmanlığı yaşanacak ki, işte bu en kötüsü...
Sms'in ertesi gün pişmanlığı!
Pişmanlık Duygusu
Aslında dört arkadaş tecrübeli çünkü bu ilk kez başlarına gelmiyor. O kişi ağlasa da, yalvarsa da, ayaklarını öpse ya da “bak yemin ederim bir daha yüzünüze bakmam” tehditleri savursa da, o telefon sahibine asla geri verilmiyor. Ki aşk acısından cibiliyeti şekil değiştirmiş o kişi, ertesi sabah korkunç bir baş ağrısına eşlik eden pişmanlık ve utanç duygularıyla uyanmasın. Aslında bütün dünya aynı dertten muzdarip ki bir zamanlar Google’ın “drunk mail” diye bir program geliştirdiği şeklindeki şehir efsanesi cihana yayılmıştı.Hani sözde gecenin bir yarısı birilerine mail atmaya kalktığınızda, bunun eski sevgiliniz olduğu varsayılarak, “ertesi gün pişmanlığı” duymanız önlenecekti.
Sms'in ertesi gün pişmanlığı!
Mesajı göndermeye kalktığınızda, size önce beş adet basit matematik sorusu sorulacak, cevap verdiniz verdiniz, veremediniz, Google diyecekti ki “Haydi yavrucuğum, sen git bir kahve iç, önce bir ayıl, sonra bu mail’i atmayı tekrar düşün!” Aslında harika bir fikirdi ama bildiğim hiç hayata geçmedi. Bense bu haberi ilk okuduğumda bazı zayıflık anlarının benim gibi üç-beş iradesize özel olmadığını anlayıp pek sevinmiştim. “Yaşasın, meğer bütün dünya aynıymış, aşık olunca herkes aynı şapşalmış” demiştim. Hâlâ da öyle diyorum. Çünkü şu anda bu yazıyı okuyan kişinin bile en az bir kez kendini rezil etmişliği vardır, buna eminim. Yıllar içinde atıp da sabah uyandığımda kendimi şarj kablosuyla boğmak istediğim mesajları uc uca eklesem Aydede’ye ulaşan ilk Türk ben olurum ama artık hiç umrumda değil. Eskisi gibi dert etmiyorum zayıflıklarımı... Bizi böyle kabul eden etsin, etmeyen yedi kat göğe şikayet dilekçesi versin. Ayrıca beğenmeyen de küçük oğluna almasın! “Hıh” yaptım, omzumu silktim, döndüm arkamı gittim!