Nicole altın çağda
Bazaar / Fotoğraflar: Alexi Lubormiski
Nicole Kidman ile ilk tanışmamızı çok iyi hatırlıyorum. 2005 yılıydı ve Altın Küre Ödülleri partisindeydik. Bizimkine tipik bir Hollywood hikayesi diyebiliriz aslında; menajerimiz aynı kişiydi. O gün, orada anne ve babası ile birlikte bulunan, o uzun boylu, güzel kadının büyüsüne kapılmıştım. O kadar zarifti ki...
Benim romantik komedi filmlerimden birini izlemiş; hiç tereddüt etmeden bana çok kibar iltifatlar etti. Onu hemen sevmiştim.
Yıllar içinde çok karşılaştık, hep haberleştik. Ama bizi Just Go With It adlı komedi filmi için Hawaii’de bir araya getiren Adam Sandler oldu. Artık onunla çok yakın iki dost olduğumuzu düşünüyorum ve hula hoop çevirmenin başka hiç kimseyle o kadar zevkli olacağını sanmıyorum!
Jennifer Aniston: Tanrım, Rabbit Hole şlmini izledim. şimdi kendini neden Hawaii’ye, Adam Sandler’ın kollarına attığını daha iyi anlıyorum. Ben yapamazdım... Bir çocuğun ölümünü anlatan bir şlmde anne rolünü oynamayı nasıl becerdin? Gerçekten merak ediyorum, nasıl yaptın?
Nicole Kidman: Bilmiyorum. Filmde rol alacağım kesinleşince çok korkmaya başladım. Ama ben genelde her şeyle böyle ilişki kuran biriyim. İstiyorum, elde ediyorum, sonra istemiyorum. Hayatım boyunca bütün aldığım işlerde bunu yaşadım. Ve evet, bu ağır rolün ardından Maui’ye gitmek benim için gerçekten rahatlatıcı oldu.
JA: Rol aldığın şlmlere bakıyorum da, adeta “Nasıl oyuncu olunur?” sorusunun cevabı gibisin. Canlandırdığın bütün bu inanılmaz roller bir yana, çok da eğlenceli ve esprili bir insansın.
NK: Bana bunu hep söylüyorsun ve ben de hep, “Acaba gerçekten komik miyim?” diye kendimi sorguluyorum. Çünkü bana hiç komedi şlmi teklif edilmedi! Hep Rabbit Hole gibi senaryolar geldi. Ama yıllar önce Adam Sandler’la Saturday Night Live için bir skeç yaptığımızı hatırlıyorum. O zaman bana, “Seni bir gün komedi şlminde oynatmak isterim,” demişti.
Nicole altın çağda
Nicole altın çağda
JA: Seni bir projeye çeken başlıca faktör nedir?
NK: Genellikle garip şeyler. Acayip, sıradışı karakterleri canlandırmayı seviyorum. Daha sıradan şeyler yapmak için ikna edilmeye ihtiyacım var. Çocukken karanlık tarafım daha ağır basıyordu. Olağandışı şeyler ilgimi çekiyordu. Sanırım böyle olmamın bir nedeni de ailemdi. Annem her şeyi sorgulayan biriydi. Her şeye körü körüne, sorgulamadan ayak uydurmamıza karşıydı. Galiba bu yüzden üstlendiğim rollerin verdiği o rahatsızlık hissini seviyorum. En iyi performansımı en karmaşık rollerde sergiliyorum. Hayatı haşfe alan, umursamaz biri değilim ama öyle olmayı çok isterdim. Bunun üzerinde çalışıyorum.
JA: 2003 yılında The Hours’daki rolünle Oscar kazandığında, çok yalnızlık çektiğin bir dönemde olduğunu söylemiştin.
NK: Evet, hayatın insana iyiyi ve kötüyü bir arada sunuyor olması garip. Oscar’ı kazandığımda hayatımın en mutsuz dönemlerinden birini yaşıyordum. Ve yalnızdım. Çok garip bir dönemdi... Sanırım bu hayatınızı paylaştığınız birinin olup olmamasıyla ilgili bir şey; geceleri sizi kollarına alan, size zor zamanlarınızda destek olan biri... Oscar’ı kazandığımda, ödülümü anneme verdim. Çünkü bana mücadele etme cesareti aşılayan insan odur. Her şeyin bittiğini, dünyanın başıma yıkıldığını zannettiğim anlarda beni hep dinledi. Ödülümü vermekle, ona olan minnetimi bildirmiş oldum.
JA: şimdi bir muhabir gibi davranıp, tipik bir röportaj sorusu soracağım; Keith (Urban) ile Nashville’deki hayatınızdan ve bebeğiniz Sunday Rose’dan bahseder misin? Ne kadar zamandır yaşıyorsunuz orada?
NK: Beş yıldır.
JA: Ben de kısa süre önce Güney’de, Georgia’daydım. Paparazzilerden, kameralardan uzak olmak o kadar iyi geldi ki… Nashville’e taşınmak Keith ile ortak kararınız mıydı?
NK: Mükemmel bir zamanlamaydı aslında, çünkü o dönem yaşayacağım başka bir yer yoktu. Keith ile tanıştığımda bavullarımla yaşıyordum. Sanırım içimde daima biriyle tanışacağıma dair bir umut vardı. Tanışacağım kişi New York ya da Los Angeles’ta yaşamı yorsa, onun olduğu yere gidebilirim diye düşünüyordum. Köklerimi bir yere salma ihtiyacı içindeydim. Oregon’a taşınmayı bile düşünüyordum o dönem .
JA: Oregon mu? Harika bir yerdir. Seni anlayabiliyorum.
NK: Evet, uzaklarda yaşama şkri bana hep cazip gelmiştir. Kariyerim boyunca da bunu yapmaya çalıştım. Los Angeles’tan uzak durmaya çalıştı m. Keith’in Tennnesse’de yaşıyor olması, bu açıdan benim için şans oldu. Beni Nashville yakınlarında, Leipers Fork adlı yere ilk götürdüğünde, “Aahh!” dedim kendi kendime. Hani genç kızlar hayal kurar ya, ben hep öyleydim işte. Bir erkekle tanıştığım zaman, hemen evlenip çocuklarımızın olduğ unu hayal ederdim (gülüyor). Ama hayallerim gerçek oldu sonunda!
Nicole altın çağda
JA: İlk tanışmanızda, Keith odaya salınarak girdiğin anı unutamadığını söylüyor - Oprah Show’da izledim. Sen de onu ilk gördüğünde bir şeyler hissettin mi?
NK: Evet, “Tanrım, bana bunun gibi bir erkek bağışlarsan, hayatımın sonuna kadar ona sadık kalırım,” dedim kendi kendime. O kadar kuvvetli duygular hissettim yani. Onunla tanıştığı- mız günün gecesi dua ettim; eğer onunla olamazsam, karşıma aynı onun gibi bir erkek çıksın diye.
JA: Çok tatlı bir insan. Filmin çekimleri sırasında sana Çin yemeği getirdiğ ini hatırlıyorum. Hepimiz saçmalayıp seninle beraber hula hoop çevirdiğ imiz sahneyi unutamıyorum! - hindistancevizleriyle oynarken, o mükemmel bir eş gibi davrandı. Bu kadar başarılı bir kariyere ve bu harika aileye aynı anda sahip olmandan çok etkileniyorum. Sana hem şapka çıkarıyorum, hem de çok imreniyorum. Ama tüm bunları dengede tutmak kolay iş değil... Hayatında 20’li yaşları ndan bu yana neler değişti, çocuk sahibi olmak seni nasıl değiştirdi?
NK: Ben, Isabella ve Connor’ı evlat edindiğimde 25 ve 27 yaşlarındaydım. Bugün, artık daha sabırlı bir insanım ama şziksel enerjim azaldı. 20’li yaşlarınızda ortalarda dolanıp duruyorsunuz. Çocuklar eteğinize yapışıyor ama hiçbir şeyden de geri kalmıyorsunuz. şimdilerde evde oturmayı daha çok sever oldum. Köklerim daha derin yerlerde adeta. Sanki beynim daha enerjik ama şziksel olarak enerjim azaldı. Bilmem anlatabiliyor muyum?
JA: Isabella ve Connor Nashville’e sık geliyorlar mı?
NK: Hayır, burayı pek ilginç bulmuyorlar. O kadar büyüdüler ki… Artık onlar yetişkin insanlar.
JA: Onlar ergenlik çağındayken seni en çok neler endişelendirdi?
NK: Tek dileğim mutlu olmalarıydı, her zaman öyle oldu. İnsanoğlu mutluluğu yakalamalı. Eğer yakalarsa her şey yerli yerine oturuyor. Bunu hem kariyer anlamında, hem de insanın özünü bulması açısından söylüyorum.
Nicole altın çağda
JA: Hayatın boyunca hep oyunculuk mu yapmak istedin?
NK: Galiba. Sen?
JA: Evet. Ailem sayesinde. Öyle bir ortamda büyüdüm. Bana çok eğlenceli geliyordu.
NK: Ben çok hassas bir çocuktum, annem ve babam kendimi yıpratmamdan çok korkarlardı.
JA: Oyuncu olmanın sence en zor yanı ne?
NK: Şöhret... İnsana fırsatlar sunduğu için çok güzel bir şey ama aynı zamanda son derece tehlikeli.
JA: İnişleri ve çıkışları da çok.
NK: Oyuncuların çoğu hassas insanlardır, buna rağmen hayatlarını kameralar önünde yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu durum umursamaz olmanızı gerektirebilir, ama oyuncu işini yaparken umursamaz olmamalı. Bu yüzden sürekli olarak çelişkiler yaşarsınız; hem gerçek, savunmasız bir insan olarak kalıp, hem de nasıl hiçbir şeyden etkilenmeyeceksiniz?
Hani okuldayken bazı kızlar kötü kalpli olur ve size kötü davranırlar ya. Onların karşısında durmak gibi bir şeyden bahsediyorum. Tabii çok daha ileri boyutlarda olanı.
JA: Kesinlikle. Sizi destekleyen insanlar birden tavır değiştirip kötü davranabiliyorlar.
NK: Ama kariyerimizde çok iyi yerlerdeyiz, yüzden şikayet etmemeliyiz.
JA: Çok haklısın dostum. şunu belirtmeden geçemeyeceğim; şziksel olarak da bir sanat eseri gibisin.
NK: Pardon ama şlmde bikini giyen ve yirmi yaşında gibi duran sensin!
Nicole altın çağda
NK: Ama kariyerimizde çok iyi yerlerdeyiz, yüzden şikayet etmemeliyiz.
JA: Çok haklısın dostum. şunu belirtmeden geçemeyeceğim; şziksel olarak da bir sanat eseri gibisin.
NK: Pardon ama şlmde bikini giyen ve yirmi yaşında gibi duran sensin!
JA: Kameranın lensindeki vazelin sayesinde öyle görünüyorum!
NK: Sen deli misin? Hayatımda gördüğüm en güzel vücuda sahipsin. Ve bunu heteroseksüel biri olarak söylüyorum. Günün her saatinde, sabah, öğlen, akşam, hep iyi görünmeyi başarıyorsun.
JA: Hadi ama ben şip-şop’larım ve jean pantalonumla yaşıyorum. Atlet, jean ve boyumu birazcık da olsa uzun gösteren hafif topuklu ayakkabılar adeta üniformam gibi. New York’ta dolaşırken bazen şık giyinen insanlara bakıp, “Bu kıyafetleri ne güzel bir araya getirmişler,” diyorum. Sen de öylesin, hep ama hep çok şıksın. Tıpkı Annie Hall gibi. Buna bayılıyorum.
NK: Maskülen ve feminen görünümleri seviyorum. Neyin moda olduğu konusunda bir bilgim yok, sadece neleri giymeyi sevdiğimi biliyorum. Bir şeyin moda ya da demode olmasına inanmıyorum. Sonuçta her şey nasıl bir hayat yaşadığınızla ilgili. Rüzgara göre yön değiştirmeyi seven biri değilim, kendime ve inandıklarıma sahip çıkmayı tercih ediyorum.
Nicole altın çağda
JA: Eğer kendini böyle iyi hissediyorsan, couture giymene de gerek yok.
JA: L’Wren Scott giymeyi seviyorsun, değil mi?
NK: Çoğunlukla L’Wren’in koleksiyonundan giyiniyorum. Alışveriş yapmaya pek vaktim olmuyor. 20’li yaşları mda alışveriş yapmayı, mağazaları dolaşmayı seviyordum ama artık ilgimi çekmiyor.
NK: Renee Zellweger, daha geçenlerde bana gardırobunu tasarımcı kıyafetleriyle doldurmakla ilgilenmediğini söyledi. Çok haklı. Bu bence doyumsuzluktan başka bir şey değil. İnsan, kırk yaşında böyle şeyler yapmak istemiyor.
JA: Nashville’de yaşamak giyim stilini değiştirdi mi?
NK: Hayır.
JA: Hadi, bana doğruyu söyle. Gardırobunda bir tane kovboy şapkası var, biliyorum.
NK: Kovboy şapkası takmıyorum ama bence hoş duruyorlar. Bazen bikini giydiğimde takıyorum. Aslında daha çok Sunday Rose’a yakıştırıyorum kovboy şapkalarını.
JA: Keith’in sana hediye olarak kıyafet aldığı oluyor mu?
NK: Evet, iç çamaşırı da.
Nicole altın çağda
JA: Harika! Peki, onu kişisel zevkin konusunda bilgilendiriyor musun?
NK: Hayır! Onu hiçbir konuda eğitmeme gerek yok. Bu yüzden onu çok seviyorum; olduğu gibi biri, kendine has tavırları var.
JA: Hayatında çok iyi bir yerdesin. şimdi 20 yaşındaki haline bir öğüt verecek olsan ne derdin?
NK: Hayatının aşkı ile tanışacaksın. Benim hayattan beklentim her zaman bu oldu.
JA: Bu da çok önemli bir beklenti, değil mi?
NK: Ben insanlara hep aynı şeyi sorarım; ömür boyu sürecek bir aşkı mı, yoksa başarılarla dolu bir kariyeri mi tercih ederler? Çoğu insan kariyeri
tercih ettiğini söylüyor.
JA: Ben neyi tercih edeceğimi çok iyi biliyorum, düşünmeme bile gerek yok; hayatımın aşkını!
NK: Peki, sen 20 yaşındaki Jennifer’a ne öğüt verirdin?
JA: Daha fazla eğlen, hayatın tadını daha fazla çıkar derdim. İçimde gereksiz bir öfke vardı. İnsan her şeye rağ men hayatın tadını çıkarmalı. Derdim ki, ileride 30 yaşına gireceksin ama korkmana gerek yok. Çünkü aslında bu harika bir şey! Bir de sakın gerçekliği olmayan şeyler hakkında üzülme!
NK: Çok haklısın. Ah, bak, Sunday geldi, sana merhaba demek istiyor. Sunday Rose: Merhaba Jen.
JA: Merhaba tatlım, nasılsın bakalım?
NK: şimdi uyandı. Az sonra etrafta çılgınlar gibi koşturmaya başlar.
JA: Kısa zaman içinde tekrar görüşmeyi dört gözle bekliyorum. Rabbit Hole şlmi için de seni tebrik ediyorum ve başarılar diliyorum.
NK: Teşekkür ederim tatlım.