Statü güncellemesi
Tatil için Airbnb'den özel bir ada, davetcokelbisemyok.com'dan makul fiyatlarla bir geceliğine Vionnet elbise ya da UberLux sayesinde şoförlü bir Rolls-Royce kiralayabildiğimiz bir tık uzaklıktaki lüks çağındayız. Teknolojinin gelişmesiyle lüksün ulaşılabilirlik kuralları tamamen değişiyor ve eskiden lüks sayılan pek çok şeye sahip olmak için süper zengin olmaya gerek kalmıyor. Bunun yanında Snapchat'in CEO'su Evan Spiegel ya da Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg gibi insan davranışlarını teknoloji üzerinden değiştirerek süper zenginler listesine giren bir Y jenerasyonu da var... Bu tabloya baktığımızda süper zenginlerin 'normal' olarak algıladığı statü seviyesinin hangi seviyede olduğunu merak ediyoruz. Her şeyden kaçmak ve kafa dinlemek için SpaceX uzay gemisiyle Mars'a uçmak mı yoksa arabaya atlayıp çiftlik evinin yolunu tutmak mı? Tüm bunların yanında tükettiğimiz her anda düşündüğümüz bir dönemde olduğumuzu fark ediyoruz: Dikkat çekici ve gösteriş odaklı tüketim yerini sağduyuya ve ihtiyata bırakıyor. Bu noktada otantik olmak ve kendini gerçekleştirmek gibi terimler karşımıza çıkıyor ve yeni bir statü sembolü oluşuyor. Kişiselleştirilmiş bir saat, nadir bulunan bir sanat eseri, zor ulaşılan yerel malzemelerle hazırlanmış bir yemek bu ritüelin bir parçasına dönüşüyor. Amaç olağanüstü bir insan olmak için deneyimler yaşamak. Tıpkı Ernest Hemingway'in dediği gibi; "Sizle aynı statüdeki insanlardan daha üstün olmaktan daha soylu bir şey yoktur. Gerçek soyluluksa 'önceki siz'den üstün olmaktır." Peki lüks limitleri ortadan kaldırırken esas neye değer veriliyor?
Statü güncellemesi
Demet Müftüoğlu
İstanbul 74 ve 75 Studio' nun kurucusu
"Lüksün artık daha ulaşılabilir olması ve demokratikleşmesi, kelimenin anlamını iyice kişiselleştiriyor. İçinde yaşadığımız çağda zaten bireysellik çok ön planda; herkesin artık kişisel lüksleri var. Lüks anlayışı da kişisel tercihlere göre belirleniyor. Bunu da sadece 'Türk tüketicisi' olarak kategorize etmek doğru olmaz çünkü tüm dünyada lüks kavramı bu yöne kaydı. Ayrıca yine son dönemde lüks sokağa inmeye çalışıyor, sokak da lüks olmaya çalışıyor. Bu ikisi arasındaki denge, sistemi demokratikleştiren bir çarka dönüşüyor. Hatta bunun en iyi örneği olarak Supreme x Louis Vuitton işbirliğini gösterebiliriz. Bunun yanında kültür-sanat alanındaki lüks algısının daha deneyim odaklı ve interaktif bir boyuta taşınıyor. Özellikle 'sanal gerçeklik', bu deneyim odaklı beklentiyi karşılayan ve hayatımıza giren en büyük yenilik. En başarılı örneği ise dünyanın ilk sanal gerçeklik sanat platformu Acute Art. 'Duvarları olmayan galeri' mottosuyla oluşturulan platform, Marina Abramovic, Jeff Koons ve Olafur Eliasson'un sanal gerçeklik projelerini izleyici ile buluşturuyor. Mesela Abramovic, Rising adlı işinde VR gözlüğü takan izleyiciyle sanal gerçeklikte etkileşime geçerek içinde bulunduğumuz iklim değişikliği kriziyle yüzleşmemizi hedefliyor. Abramovic'in avatarının bulunduğu cam hazne yavaşça suyla dolarken, katılımcının hayati bir karar alması gerekiyor: Sanatçı ile yapılan her bir anlaşma sonucunda suyun seviyesi alçalmaya başlıyor. Ancak hiçbir tepki vermemeniz durumunda Abramovic'in boğulması ve dünyanın yok olması kaçınılmaz oluyor. Böylelikle gerçek dünyada alınan en küçük kararın bile hayati bir etki yaratabileceğinin farkındalığı izleyiciye aşılanıyor. Bu projenin mobil aplikasyonu da Eylül ayında lanse edilecek. Özetle lüksün dünyasında bilinçli tüketim kesinlikle yaygınlaşıyor. Buna bağlı olarak da yeni statü algısı, bilgi ve deneyim paylaşmak haline geliyor."
Statü güncellemesi
Pelin Akşenkal
Adler ve Vacheron Constantin Türkiye sorumlusu
"Lüks bugün herkesin bir şekilde tecrübe etmek istediği bir 'deneyim' oldu. Yani her gün yemeyecek bile olsa insanlar havyarın tadına bakmak, Maldivler'e gitmek, helikoptere binmek istiyor. Bu yeni bir kitle, düşünce ve hareket tarzı... Roland Garros'un final maçına bilet bulmak, Royal Ascot yarışlarını izlemek, Oscar törenine katılmak gibi ya da evinde düzenlediği partiye bir Hollywood yıldızını çağırmak gibi talepler artıyor. Bunun en önemli sebeplerinden biri iletişimin bu denli hızlı gelişmiş olması. Aslında anahtar kelime, tüketim: Kolay ulaşılabilen her şey çabuk tüketiliyor, dolayısıyla tatmin olmak zorlaşıyor. Süper zenginler ise daha ulaşılmaz şeylere sahip olmak istiyor. İstisnai bir karatta pembe ya da mavi pırlanta, Kashmir safiri ya da Burma yakutu gibi... Baktığınızda bugün artık uzaya seyahat etmek de mümkün. Vacheron Constantin'in Atelier Cabinotiers adındaki 'ısmarlama' departmanında, görünenin çok ötesinde çılgın hayaller gerçekleştirilmiş veya oldukça zorlu zevkler tatmin edilmişti. Saat tutkunu kişi, bitmiş bir saati satın almaktansa hayal ettiği, istediği tüm özelliklerin içinde bulunduğu, belki de bir araya getirilmesi imkansız olduğunu düşündüğü özelliklere sahip bir saat sipariş ediyor. Ve üzerinde çalışılacak zamanın hesabı yapılmadan, sahibine özel eşsiz bir sanat eseri yaratılıyor. Statü algısı ise bence bir karakter meselesi; o nedenle genellemenin doğru olacağı kanısında değilim. Ayrıca her süper zenginin farklı ilgi alanları var... Her gün aynı jean ve tişörtü giyip bir Picasso satın alabilir ya da birkaç yüzyıl öncesine ait bir satranç taşına altı milyon euro ödeyebilir. Güç gösterisi yapanlar olduğu kadar, mütevazı yaşayanlar da. Bunu kendilerini ispat etmeye gerek görmedikleri için yapanlar da var; olayı snobe etmek için bilhassa yapanlar da... Tüm bunlara baktığımızda ben eski süper zenginlerin statü algısında bir değişiklik olduğunu düşünmüyorum; varolan bilinçli tüketim anlayışı hala devam ediyor. Satın alabiliyor olmak statüyü her zaman yüceltmiyor aslında. Örneğin evinin duvarına bir Renoir, Monet ya da Lautrec tablosu asıp sadece onları kendilerinin seyretmesindense, bir müzeye bağışlayıp altlarına plakalarda aile ismini yazdırmanın ve bu değerleri yeni nesillerle paylaşmanın daha önemli olduğunu düşünen süper zenginler de var."
Statü güncellemesi
Eda Kehale Argün
Christie' e Türkiye Temsilcisi
"Özellikle Batı dünyasıyla kıyaslandığında, Türkiye gerek sanat gerek lüks alanlarında müzayedelerin oldukça yeni olduğu bir coğrafya. Dolayısıyla Christie's olarak diğer gelişen pazarlarda gördüğümüz gelişmelerin, Türkiye'de de yaşandığını görüyoruz. Türkiye'de özellikle uluslararası sanat alanında alımlar ilk kez hareketlenmeye başlayıp bireysel koleksiyonerlerin ötesinde pazar oluştuğunda, sanatseverler birbirine çok benzer isimleri arıyorlardı -ki bu çok doğaldı… Yeni ve aslında dipsiz kuyu olan bir alanda, bilinen sanat danışmanlarının ve koleksiyonerlerin alımlarından piyasa çok etkilendi. Fakat zaman geçtikçe koleksiyonerler kendilerini ne tip eserlere daha yakın hissettiklerini daha iyi anladılar. Böylece koleksiyonlar daha kişiselleşti, alımları yapan kişinin zevk ve karakterini yansıtmaya başladı. Bu, Türkiye'deki birikimin gelişmesi ve zenginleşmesi açısından çok güzel bir gelişme. Bildiğiniz üzere Christie's olarak Luxury Sales adı altında New York, Hong Kong, Londra, Cenevre ve Dubai gibi çeşitli lokasyonlarda saat, mücevher, çanta ve şarap müzayedeleri düzenliyoruz. Genç pazarlarda öncelikle sınırlı sayıda üretilen fakat daha çağdaş parçalara eğilim oluyor. Koleksiyonerlik anlayışı geliştikçe sadece maddi yönden ulaşılabilirlik değil; nadir ve özel olan parçaları koleksiyona katma isteği artıyor. Bu noktada da işin içine vintage ve önemli koleksiyonlardan çıkan parçalar geliyor. Jacqueline Kennedy Onassis'in koleksiyonundan gelen ve New York saat müzayedemizde Haziran ayında satışa sunulan Cartier Tank saat buna güzel bir örnek. Cartier'den her zaman benzer bir saati alabilirsiniz, fakat Jackie Kennedy'ye ait bir saat bulmanız neredeyse imkansızdır... Aynı şekilde artık üretimde olmayan nadir saatler, Avrupa'nın önemli kraliyet ailelerinden gelen mücevherler, birkaç sene önce dört farklı müzayedede satışa sunduğumuz Elizabeth Taylor'ın mücevher ve çantaları ya da bir astronotun kolunda aya kadar gidip gelen Omega çok özel parçalar. Lüksün ulaşılabilirliği arttıkça bu tip maddiyata dayanmayan değerlere ve özelliklere sahip parçalara ilgi artıyor."
Statü güncellemesi
Pemra Hiçsönmez
Frame Gayrımenkul'un kurucusu
"Statü, anlam itibariyle aslında sosyal hiyerarşide bulunan konumu ifade eder. Bu konum prestije dayanır ve beraberinde yaşam tarzı, haklar ve bazı sorumluluklar getirir... Frame Gayrimenkul olarak yurt dışında da servis veriyoruz ve bu nedenle farkı kolayca görebiliyoruz: Bizim ülkemizde statüye, yurt dışına kıyasla daha fazla önem veriliyor. Kullanılan arabalar, kıyafetlerinin markası, tercih edilen restoranlar... Özellikle sosyal medyada, bu özelliklere dayanan kimlik etiketlerini daha çok algılayabiliyoruz. Gayrimenkul sektörü de statü konusunda en belirleyici kıstasların başında geliyor. Çünkü yaşanan mekanlar kişiyi ister istemez bir statü sahibi yapıyor. Ancak statü sadece zenginlik, lüks, pahaca yüksek yerlerde yaşayarak ispatlanmayan bir durum diye düşünüyorum. Çok parası olup görece daha düşük profilli bir evde, mütevazi hayatlar yaşayan çünkü farklı enerjilerle mutlu olan müşterilerimiz var. Bize geldiklerinde onlara huzur verecek, karakteristik; diğer bir deyişle 'ruhu olan' evler aradıklarını söylüyorlar. Diğer taraftan bütçelerinin çok üstünde yerlerde yaşamayı hedefleyip kendisine prestij katmak isteyenler de var. Onlar yaşadığı ortamı değiştirerek ya da yenileyerek bunu bir fırsata dönüştürüp statülerini üst seviyeye çıkarmak istiyorlar. Girmek istediği ortamlara o kişilerle aynı bölgelerde/sitelerde yaşayarak girebileceklerini düşünenlere veya çocuklarını belirledikleri okullara vererek arzu ettikleri ailelerle arkadaşlık yapanlara bile şahit oluyoruz. Bunun nedeni de hazırda olan statü ile arzu edilen statünün birbirinden çok farklı olması."
Statü güncellemesi
Tarık Bayazıt ve Savaş Ertunç
Changa ve Müzedechanga' nın yaratıcıları, Gastronomi duo'su
"Hala zor bulunan, zor ulaşılan yani endüstriyel üretim çarkı dışına düşen, çevre duyarlı, sağlıklı, hak gözeten, doğal, artizan gibi sıfatlar 'yeni lüks' kavramını biçimlendiriyor. Yeni lüks her zaman pahalı değil ama daima daha zor ulaşılır, az kişi tarafından tüketilir olmaya devam ediyor. Türkiye'de özellikle iyi eğitimli genç kesimin bu yeni küresel lüks tarifini benimsediğini ve talep ettiğini; parayla satın alınabilir en pahalı şeyleri lüks sanan kesimde de azalma olmadığını görüyoruz. Bizim sektörün penceresinden baktığınızda ise lüks algısının sadece Türkiye'de değil; tüm dünyada değiştiğini söyleyebiliriz. Eskinin ıstakoz, havyar ve şampanya, Michelin yıldızı, Dünyanın En İyi 50 Restoranı listesi gibi statü sembolleri artık yerlerini yok olmaya yüz tutmuş malzemelere (Siyez buğdayı, Mersin karidesi, Foça ahtapotu vs.), metropollerde kolay bulunmayan yerel/yöresel ürünlerle hazırlanmış yemeklere (Diyarbakır - Karacadağ pirincinden pilav, arapsaçı otu/kenger otundan zeytinyağlı yemekler vs.) ve restoran sahiplerini/şeflerini yansıtan küçük ve özel restoranlara (Bodrum'da Orfoz, İstanbul'da Cuma, Amanda Bravo vs.) bırakıyor. Kastırma malzemeler ve restoranlarla, uluslararası başarı kazanmış stilleri taklit eden, özgünlükten uzak, manzarası ve dekorasyonuyla iş yapan çakma modern restoranlarla artık biraz da dalga geçiliyor. Ancak bizde hala yükselişte olan yeni para, özenti kesimin ilgisini çekmeye devam ediyor ve aslında onlar küresel yeni lüks tanımının dışında kalıyorlar. Statü sembolü algısında meta tüketimi devam etse de 'bilinçli tüketim' kesinlikle yükseliyor."
Statü güncellemesi
Statü güncellemesi
Statü güncellemesi
Halka açık olmayan bir günde Versailles Sarayı'nda özel tur ayarlamak.
Statü güncellemesi
2018'de Mars'a uzay gemisi gönderecek SpaceX'ten yer ayırtmak
Statü güncellemesi
Ailenizi ya da arkadaşlarınızı özel bir adaya götürüp şımartmak.
Statü güncellemesi
Body by Simone'un Los Angeles ya da New York şubelerinden kişiye özel fitness antrenman programı almak.
Süper yat kiralayarak uzak diyarlara, el değmemiş sulara açılmak.
Lüks çanta fiyatına denk gelen bir haftalık yoga veya meditasyon inzivasına çekilmek
Anahtar teslim ev almak ve oraya sadece diş fırçası ve bir bavulla taşınmak.