Amerikan ikonu
Harper's BAZAAR
Tiffany’nin ünlü tasarımcısı Jean Schlumberger, “İşlerimde evrenin düzensizliğini yakalamak istiyorum” demişti. Onun, tabiatın içten gelen, kendiliğinden akıp giden organik ruhuna duyduğu aşkı ilan ettiği bu sözlerinin, Tiffany mücevherlerinin göz alıcığını ve ait oldukları dünyanın görkemini bire bir yansıttığını görüyoruz.
Amerikan ikonu
Markanın tarihi, kelimenin gerçek anlamıyla nadir bulunan, değerli taşlarla bezeli. 1887 yılında başlayan serüvenlerinde, 50 yıl sonra, şirketin kurucularından Charles Lewis Tiffany, bir açık artırmada Fransız kraliyet ailesine ait bazı mücevherleri satın alıyor. Bu, Tiffany’nin ‘Mücevherlerin Kralı’ olarak ünlenmesini daha da sağlamlaştırıyor. Ve mücevherlerin ikinci hayatlarının ‘birinci sınıf’ olacağı algısını da yerleştirmiş oluyor. Marka, daha sonra bazı mücevherlerini Joseph Pulitzer ve J.P. Morgan gibi önemli isimlere satıyor. Tiffany, bir yandan en büyük tarihi hazineleri yeniden şekillendirirken, bir yandan da en az onlar kadar dikkat çekici yeni tasarımlar yapmakla meşgul oluyor. Schlumberger 1956 yılında yeniden görev başına getirildiğinde, değerli mücevherler henüz ‘moda mücevheri’ olarak değerlendirilmiyor. İşte Schlumberger, bu devrimdeki en büyük rollerden birini üstleniyor.
Amerikan ikonu
Pulları değerli taşlarla işlenmiş balıkları ve kuş formlu, görkemli tasarımları ile Schlumberger, stil sahibi takipçilerin birer birer Tiffany’nin arkasından gelmesini sağlıyor. Bunların arasında Babe Paley, Gloria Guinness, Diana Vreeland, Jacqueline Kennedy ve Elizabeth Taylor gibi dünyanın en ünlü ve stil sahibi kadınları yer alıyor. Zamanla markanın bünyesine, kendi ünüyle gelen tasarımcılar da katılıyor. Halston’ın modellerinden biri olan Elsa Peretti, 1974 yılında Tiffany’nin yaratıcı takımındaki yerini alıyor. Bu tarihten itibaren markanın ikonikleşmiş pek çok tasarımı, onun imzasını taşıyor. Teardrop (Gözyaşı) formlu küpe ucu süsleri, Bone (Kemik) kelepçe formlu bilezikleri ve Open Heart (Açık Kalp) adlı, içi boş kalp biçimli kolye uçları bunlardan bazıları.
Amerikan ikonu
Paloma Picasso, imzası haline gelmiş, altından yapılma ‘X’ harfl erini 1980 yılında Tiffany’nin seçkisine katıyor. 2006 yılında ise ünlü mimar Frank Gehry, mimari formlu bilezikleri ile gücünü markayla birleştiriyor. Harper’s Bazaar, yıllar içinde Tiffany’nin bu çok katmanlı, çok yönlü mirasına sayfalarında defalarca yer veriyor. Richard Avedon’un 1960’da Liz Taylor’ı üzerinde sadece inciyle kaplı bir pelerin olan çıplak sırtını fotoğrafl adığı kare ve tabii ki bir başka kült fotoğrafçı Hiro’nun, Schlumberger tasarımı yunus biçimli yaka iğnesini bir modelin ağzında fotoğrafl adığı kare ilk akla gelenlerden. Elbette Audrey Hepburn ve Breakfast at Tiffany’s, markanın kültürel ve sosyal statüsünü sonsuza kadar mühürlüyor. Deli dolu, taşkın bir kadın olan romanın kahramanı Holly Golightly’nin ünlü, ‘Tiffany için deli oluyorum!’ sözüne katılıyoruz. Çünkü biz de kesinlikle aynı hisler içindeyiz.