Daphne'nin renkleri
Harper's Bazaar/Esra Sevin
Stil ikonu Daphne Guinness, MAC için bir makyaj koleksiyonu hazırladı. Aynı kendisi gibi eklektik, aristokrat ve zamansız renklerden oluşan koleksiyonu onun ağzından dinliyoruz...
O yaşadığımız yüzyılın en dikkat çekici kadınlarından biri. Onun kendine has tarzının temelinde aristokrat geçmişi, Güney İspanya’da geçen çocukluğu, büyürken haşır neşir olduğu o yaratıcı kalabalık -ki aralarında Picasso da varyatıyor. Ve eğer giyinmek insanın kendini ifade etmesinin bir yoluysa Daphne Guinness’in bir sanatçı, hem de son derece sıra dışı bir sanatçı olduğunu kimse inkar edemez. MAC’in kreatif direktörü James Gager, Daphne Guinness’i şöyle anlatıyor; “Bir partiye gittiğinizde ya da bir etkinliğe katıldığınızda mekana Daphne girdiği an gözlerinizi ondan alamıyorsunuz. Onu tanımlamak gerçekten çok zor. Hem zamansız hem de son derece modern. Daphne Guinness’le bir şeyler yapmak uzun zamandır aklımdaydı. Ondan daha şık birine hiç rastlamadım. Onu çekici kılan bir diğer neden ise son derece sıra dışı projelere imza atmasıydı. Barneys’in vitrinlerini giydirmesi, kendi cenazesini sahnelemesi ve daha birçok şey. Daphne’nin, her işi son derece yaratıcı ve asil bir şekilde yapmak gibi bir özelliği var.”
Daphne'nin renkleri
James Gager, Daphne Guinness’ten MAC için bir makyaj koleksiyonu yaratmasını istiyor. Markanın kreatif direktörü projeyle ilgili konuşmak için ofi se geldiği günü çok net hatırlıyor; “O içeri girdiği an hepimiz çarpılmıştık. Daphne’yi gördüğünüzde onun ne kadar baştan çıkarıcı bir kişiliğe sahip olduğunu anlıyorsunuz. Saçı, mücevherleri, kıyafetleri ile o kadar şık ki, adeta görsel bir şölen gibi. Aynı zamanda son derece de akıllı. Hem gizemli hem de son derece şeff af bir havası var,” diyor ve ekliyor, “ Koleksiyon için onu yönlendirmemiz bile gerekmedi. Renk ve dokulara karşı son derece stil sahibi bir yaklaşımı var. Makyajı seviyor, kendi parfümünü kendi yapıyor ve tüm bu konularda son derece deneysel, yenilikçi bir bakış açısına sahip.” Daphne Guinness, toplantı sırasında kafasındaki renkleri gösterebilmek için çantasından minik bir suluboya kutusu çıkarıp tükürüğünü kullanarak renkleri karıştırmaya başladığında odadaki herkese bu konuda ne kadar yetenekli olduğunu kanıtlamış. Daphne Guinness’e şu sıralar MAC mağazalarında yerini alan koleksiyonunun yaratılış sürecini, ilham kaynaklarını ve bu özel stil ikonunun güzellik anlayışını sorduk.
Daphne'nin renkleri
Harper’s Bazaar: Kozmetiklerle ilgili ilk kişisel deneyimlerinizden bahsedebilir misiniz?
Daphne Guinness: Dürüst olmak gerekirse büyürken çevremde makyaj yapan çok insan yoktu. Bu yüzden de makyaj ve kozmetiklerle ilgili fazla bir fi krim yoktu. Diğer yandan her zaman boyalar ve resimle iç içeydim. Şimdi düşünüyorum da, kendimi boyamaya çalıştığım zamanlar olmuştu. Yüzümü boyayarak bir Japon kadınına benzemeye çalıştığımı çok net hatırlıyorum. Japon bir dadım vardı ve Japonlar’ın estetik anlayışına kendimi bildim bileli hayran olmuşumdur. Ama kendimi boyarken makyaj malzemeleri yerine sulu boyalar ve akrilikler kullanıyordum. Bazen yüzüme, göz kapaklarıma desenler çizer, resimler yapardım. Artık böyle bir şey yapmak istediğimde Kanada’daki MAC Pro Shop’a gidiyorum ve cildi bembeyaz yapan, tende bir inci tanesi gibi sedefli görünüm yaratan pigmentlerden satın alıyorum. Bu pigmentleri vücut için de kullanabiliyorsunuz. Aslında makyaj beni her zaman büyülemiştir. Annem hiç makyaj yapmazdı ve bunun büyük bir kayıp olduğunu düşünüyorum. Çünkü bence insan olmanın en harika yanlarından biri kendinizi değiştirme gücüne sahip olmak.
HB: MAC sizden bir koleksiyon hazırlamanızı istediğinde ne düşündünüz?
Daphne'nin renkleri
DG: MAC’i her zaman sevmişimdir. Özellikle dudaklarda rugan etkisi yaratan Lipglass’lerin ve maskaralarının bağımlısıyım. Bazen fırçalarla, farklı renklerdeki pigmentlerle oynamak için mağazalarına giderim. Bana böyle bir projeyle geldiklerinde bunun harika bir fırsat olduğunu düşündüm. Ayrıca MAC’le o kadar çok ortak arkadaşımız var ki! Sevgili dostum Issy, MAC için bir ruj tasarladı, yine çok iyi arkadaşım olan David LaChapelle marka için muhteşem çekimler yaptı ve her zaman bundan çok keyif aldığını söyler. Bu teklifle bana geldiklerinde, “Harika, en sonunda farklı bir şeyler yapacağım,” diye düşündüğümü hatırlıyorum.
HB: Koleksiyonun yaratım aşaması nasıldı?
DG: Beverly Hills Hotel’deydim. İlginç ama ne zaman orada kalsam odamda hep çılgın bir proje geliştirme sürecinde oluyorum. Odanın tüm zemini renk eskizlerimin yer aldığı kağıtlar, sulu boyalar, rengarenk pudralarla kaplanmıştı. Balkon ise tamamladığım ve kurumaya bıraktığım kağıtlarla doluydu. Odada adım atacak yer yoktu. Bana bir görev verildiğinde bunu gerçekten çok ciddiye alıyorum. İşe ham maddelerle başlıyorum, onları karıştırıyorum ve renklerin sanatsal referanslarını hayal etmeye çalışıyorum. Aynı zamanda eski ustaların bir rengi nasıl yarattıklarını, hangi karışımları kullandıklarını da göz önüne alıyorum. İş tamamlandığında çalışmalarımı bir valize doldurdum ve MAC’e götürdüm. Kulağa garip gelebilir ama bu koleksiyon fi kri doğmadan bile hep boyalarla, renklerle oynardım.
Daphne'nin renkleri
HB: Renklerden söz açılmışken, saçınızdan bahsedebilir miyiz? Herkes sizin saçlarınızın çok ilginç olduğunu düşünüyor.
DG: Evet sanırım öyle. Aslında sadece bir kazaydı. Saçımı önce kırmızıya boyamıştım. O noktada üst bölümü sarıydı. Çocukken saçlarım o kadar açık sarıydı ki bembeyaz görünüyordu, zaman içinde koyulaştı. Hikayeye geri dönersek; saçımı kırmızıya boyattım, sonra daha koyu kırmızıya, ardından mor renge, sonra da koyu maviye. Saçımın üst bölümündeki sarının en beyaz tonu ise gittiğim farklı kuaför salonlarındaki hatalar yüzünden zaman içinde oluştu. Daha sonraki halinin ne olacağını bilmiyorum, ama her konuda deneysel olmayı kesinlikle çok seviyorum ve saçımı yaptırmaya bayılıyorum. Bir kadının saçının yapılı olması bence çok uygarca bir şey.
Daphne'nin renkleri
HB: Bu koleksiyonu etkileyen belirli bir tarih ya da moda referansları var mı?
DG: Hiçbir şeyi kopya etmeyi sevmiyorum, her zaman yaratmak için çabalıyorum. Tabii ki ilginizi çeken, size ilham verenleri referans alacaksınız, ama ben yepyeni, farklı renk ya da renklerle ilginç kombinasyonlar yaratmaya çalışıyorum. Degas’nın söylediği gibi “Ustaları taklit etmelisiniz, sonra onları yine taklit etmelisiniz ve uzun bir süre geçtikten sonra kendinize ait bir şey yaratmalısınız.” Aksi halde ileriye doğru değil hep geriye doğru gidersiniz. Bu yüzden de referanslarımı geçmişten almaya ve onları bugüne uyarlamaya çalışıyorum. Yaşamımın her alanında defalarca kullanabileceğiniz klasik şeyleri tercih ediyorum, moda beni ‘sinir’ ediyor. Güzel şeyleri seviyorum ve insanların yaratıcılıklarını takdir ediyorum ama trendler kesinlikle bana göre değil. Benim ilham kaynağım Titian, Zurbarán, Michelangelo gibi ustalar ve kelebekler. Uzayın derinlikleri beni büyülüyor. Uzay teleskopuyla çekilmiş fotoğrafl ar var. Bir kelebeğin kanatlarına hatta bir denizanasına dikkatlice bakarsanız bu fotoğrafl arla birçok benzerlik olduğunu görürsünüz. Deli olduğumu düşünüyor olabilirsiniz, ama dediğimi yapın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Daphne'nin renkleri
HB: Koleksiyondaki en favori parçalarınız hangileri?
DG: Hyperion ojenin rengiyle iftihar ettiğimi söyleyebilirim. Hem gri gibi, hem de Whistler’ın 1890’lardaki tablolarını hatırlatıyor. O dönemlerde resimlerinde hala o gri, dumanlı sis vardı. Ojenin grisi gerçekten çok güzel bir ton oldu, aynı zamanda Çin porselenlerini de andırıyor. Bu tarz renkleri çok çekici buluyorum; koleksiyonda hep böyle soğuk renkler var. Ana renklerden ve sıcak tonlardan pek hoşlandığım söylenemez. Hepimiz hafi fçe bronzlaşmış bir tenle sahilde koşturamayız. Ben hiçbir zaman öyle biri olmadım. Aslında bu fi kir bazen çekici gelse de, istesem bile öyle bir kadın olamam. Kahverengiler, kiremit tonları ve sarılarla aram pek iyi değil. Üstelik sarı rengin kötü şans getirdiğini düşünüyorum. Sarı pırlantalardan büyük bir tutkuyla nefret ediyorum!