Modanın parlak noktası
Bazaar / Fotoğraflar: Kacper Kasprzyk
Geçtiğimiz sonbahar, Milano’daki Jil Sander defilesinde, ilk manken beyaz bir tişört ve limonata rengi uzun elbiseyle podyuma çıktığı an, seyirciler kreatif direktör Raf Simons’ın etkisi altına girmişlerdi bile.
Ardı ardına podyumda beliren, hipnotize edici renklere maruz kalan herkesin ağzı açık kalmıştı. Mankenlerin giydiği ayakkabıların tabanındaki neon pembesinden, dudaklarındaki karpuz kırmızısı rujlara kadar her detay yakın moda tarihinin en çarpıcı 12.5 dakikasını yarattı.
Kalabalık şaşkınlıktan donakalmış halde podyuma bakarken, Belçika doğumlu Simons defile arkasında terliyor ve kimsenin tasarımlarını anlamamış olmasından korkuyordu. Bugün gülerek, “Tamamen yanlış anlamışım,” diyor. Koleksiyonun anında yüksek satış rakamlarına ulaşmasına o bile şaşırmış.
Bu koleksiyon, aslında moda dünyasında bir süredir varlığını hissettiren minimalizme dönüş akımının provoke ettiği, cesur bir moda hamlesini temsil ediyor. Çünkü markayı kurduğu 1973 yılından beri Jil Sander’ın mottosu olan minimalizm, 2005’te onun yerini alan Simons’ın da felsefesi. Peki, yeni sezonda ne değişti?
Modanın parlak noktası
“Bu yeni minimalizm hakkında çok konuşuldu,” diyor 43 yaşındaki Simons, Milano’daki evinde, Hans Wegner tasarımı sandalyesine otururken. “Ve eğer benim ya da Calvin Klein’ın tasarımcısı Francisco Costa’nın konumundaysanız, bu durum birazcık kafayı çalıştırmanızı gerektiriyor.” Simons, kadın kıyafetleri tasarlamaya başlayalı (Jil Sander’a geldiğinden beri) sadece beş yıl oldu. “Ve bu da beni bir anlamda Proenza Schouler gibi New Yorklu çocuklarla aynı potaya sokuyor,” diyor.
Tertemiz yüzü, yana taranmış kısa saçları ve parlak gözleriyle, Simons gerçekten de bir çocuk gibi görünüyor. Onun bu minimalist tarzı, 16 yıl önce kendi erkek giyim markasını kurduğundan beri varlığını sürdürüyor. “Ne kadar çok marka minimalizme kucak açarsa, o kadar memnun olurum çünkü bu stili çok seviyorum,” diyor. “Yani kendimi saldırıya uğramış gibi hissetmedim, sadece herkesin bahsedip durduğu şeyi sorgulamayı tercih ettim. Ve, ‘Hımm, belki de tepki vermeliyiz,’ diye düşündüm. Francisco ile konuşmamıştım ama bu duruma ikimiz de tepki gösterdik.”
Simons’ın reaksiyonu, maksimalist bir arayışla kendini gösterdi: Couture. “Benim için couture’ün anlamı eşsizliktir ve bu koleksiyonu eşsiz kılan şey de renk.” Bu çarpıcı renkler, polyester ve naylon karışımlı kumaşlar kullanılarak elde edilmiş.
Neiman Marcus mağazasının moda direktörü Ken Downing koleksiyon için, “Tek kelimeyle bayıldım!” diyor. Barney’s’in eski moda direktörü ve ilk dönemlerinden beri Simons’ı destekleyen bir isim olan Julie Gilhart ise, “Diğer defilelerde de renk vardı ama Jil Sander’da gördüklerimize hayran kaldık,” yorumunu yapıyor.
Masmavi. Soldan itibaren: Elbise, 3.245 USD, ayakkabılar, 525 USD, tişört, 245 USD ve pantolonlu etek, 1.445 USD, Jil Sander.
Modanın parlak noktası
Yeni bir moda hareketi başlatmak sadece birkaç özel tasarımcının tekelinde. Simons da şüphesiz bu büyük lige dahil ama üstün yeteneğine rağmen onu çok fazla tanıyan yok. “Çok ünlü olmak gibi bir tutkum yok,” diyor. Doğru; uzun bir süre, defilelerinden sonra podyuma çıkıp seyircileri selamlamamıştı bile. Bu, bazı şöhret delisi tasarımcılarınkiyle taban tabana zıt bir durum. Moda eleştirmeni Simon Donan, “fiöhretin, imajın, iyi bir çevreye sahip olmanın ve kırmızı halıda sık sık boy göstermenin her şey anlamına geldiği bir zamanda yaşıyoruz,” diyor. “Ama Raf bunların hepsinden uzak duruyor.” Bunun nedenlerinden biri fotoğraf çektirmeyi sevmemesi. “Fotoğrafçıyı görüyorum ve…” Derin bir nefes alıyor. “Neden bilmiyorum ama bu benim için hiç kolay değil.” Kısa süre öncesine kadar uçağa binmekten de bir o kadar korkuyormuş. Eski kız arkadaşı, tasarımcı Veronique Branquinho, onu Tokyo uçağına binmeye zorlayarak uçak korkusunu yenmesini ve aynı zamanda sigarayı bırakmasını (“Sigara yüzünden benden ayrıldı!”) sağlamış. Ayrıca, beğendiği bir kıyafet gördü mü, bir düzine birden aldığını, bu yüzden de insanların onun hep aynı şeyleri giydiğini düşündüklerini söylüyor. Ama dünyevi zevklere düşkün olmayan biri Prada’dan alışveriş yapar mı? “Miuccia’nın büyük bir hayranıyım,” diyor üzerindeki kazağa dokunarak. “Bu geniş yakalı trikoları o kadar rahat ve kullanışlılar ki…”
Simons, zamanının yarısını Milano’daki evinde, huzur ve sükunet içinde geçiriyor. Gilhart, “Gece bir partiye gitmektense, evinde harika bir yemek yiyip, sizinle sohbet etmeyi tercih edeceğinden eminim,” diyor. Ne istediğini ve ne yöne gideceğini çok iyi bilmek gibi doğal bir yeteneği var. “Moda sektöründe, başarısız olma endişesiyle sürekli tasarımlarında değişiklikler yapan ve işlerini son dakikada halleden tasarımcılarla ilgili hikayeler duyarsınız,” diyor. “Bunu nasıl yaptıklarını hiç anlamıyorum.” Jil Sander sonbahar kış defilesinin hazırlıklarını dört ay önceden bitiren Simons’ı endişelendiren tek şey, seyircilerin ne düşüneceği. “Ama bundan memnunum çünkü seyircinin tepkisi çok önemli. Moda sanat değildir. Uygulamalı sanattır. Yani seyircinin tepki vermesi gerekir. Vermezlerse, işiniz bitmiş demektir.” Dikkate almadığı ve davet etmediği tek bir seyirci kitlesi var, o da Hollywood. Tilda Swinton hariç. “1960’larda Givenchy ile Audrey Hepburn’ün birbirine olan bağlılığı, Tilda ile Jil Sander arasında da var ve ben bunu çok seviyorum.” Sevdiği bir başka şey de sadece iki veya üç markadan giyinen, zarif ve ağırbaşlı kadınlar. “Sürekli objektişerin önünde olmaya bayılan kadınları anlamıyorum. Bunun onları daha özel yaptığını düşünmüyorum. Ben, ‘Buna ihtiyacım yok,’ diyen kadınlardan hoşlanıyorum.” Ve artık çok iyi bildiğimiz üzere Simons’ın da buna ihtiyacı yok.
Gökkuşağının tüm renkleri. Soldan itibaren: Elbise, 1.845 USD, ceket, 3.245 USD, bluz, 560 USD, pantolon, 1.245 USD, tişört, 245 USD, etek, 895 USD, ayakkabılar, 475 USD, üst, 845 USD, pantolon, 545 USD, ayakkabılar, 475 USD, tişört, 245 USD, etek, 2.145 USD ve ayakkabılar, 525 USD, Jil Sander.