Yüksek mücevher sanatı

Verona'da, Villa Sigurta'nın büyüleyici atmosferinde İngiliz model Jena Goldsack, sezon podyumlarının en görkemli parçalarını Bulgari yüksek mücevher tasarımlarıyla natürel bir uyum içinde sergiliyor. Ayrıca Goldsack, kariyerini, güzellik ve moda keşiflerini modellik dışındaki hedeflerini kaleme aldı.

Fotoğraflar: Mehmet Erzincan
Moda Editörü: Mert Aslan

İngiltere'nin batısındaki sayfiye bölgesi Cornwall'da büyüdüm. Babam balıkçı, annem ise gittiğim okuldaki öğretmenlerden biriydi. Beden eğitimi derslerinde spor salonu yerine yelkenli yapmaya giderdik! Ailemin bir yelkenlisi olması benim için müthiş bir şanstı; bu sayede hep sudaydım... Arkadaşlarımın çoğu hala burada yaşıyor ve Cornwall'a döndüğümde her şeyi eskisi gibi buluyorum. İş hakkında hiç konuşmuyoruz -ki bu bana çok iyi geliyor.

Zaten modelliğe de Cornwall'da moda okulunda okuyan bir arkadaşımın mezuniyet koleksiyonu için podyuma çıkarak başladım. Okula devam ederken hafta sonları ek iş olarak çalışıyordum. Bir ajans tarafından seçildiğimi duyduğumda bununla hiç ilgilenmemiştim. Etrafımdaki herkes 'en kötü ne olabilir, bir dene' diyerek beni ikna edince fotoğraflarımı Models1 ajansına gönderdim. Altı yıldır hala onlarla beraberim. Bu süreçte okyanus biliminden beslenmeye, farklı alanlarda online kurslar alarak zihnimi de meşgul tutmaya çalıştım. Çünkü bir gün modellikten emekli olduğumda elimde pek çok seçenek olsun istiyorum!

Kimileri beni 'klasik', kimileri 'egzotik' görünümlü olarak niteliyor. Ergenliğimde kendimi hiçbir zaman güzel bulmadığım için bu sıfatlar bana hala tuhaf geliyor. Sürekli okyanusta yüzen, taramadığı saçları hep tuzlu gezen, büyük beden kapüşonlular giyen bir kızdım. Sahilde yaşadığım için hep bronzdum. (Evet, İngiltere'de de bronzlaşabiliyorsunuz!) Belki egzotik dedikleri eda, bu ten rengiyle mavi gözlerin bileşiminden doğuyor.

Ama benim için güzellik, kesinlikle içeriden gelen bir şey. İyi bir ruh haliyle hayata geçirdiğiniz pozitif tavırların toplamı. Şu anda bunları Manhattan'daki Spring Studios'ta, Marc Jacobs güzellik kampanya çekiminin arasında yazıyorum. Hafta sonum boş. Ardından iki günlük bir iş için Los Angeles'a geçeceğim. Sonra ya New York ya da Avrupa'da bir yere... Moda endüstrisinde her şey o kadar son dakika gelişiyor ki! Ama bu durumu çok heyecan verici buluyorum, şikayetim yok.

Zaten işimi yaparken bir numaralı kuralım, asla sızlanmamak. Şöyle bir düşünüyorum da şikayet edecek neyim olabilir ki? Yorgun dahi olsam bunun geçici olduğunu, kısa süre sonra iyi bir uyku uyumaya fırsatım olacağını biliyorum. Modellik kısa süren ve az zamana çok iş sığdırmanız gereken bir kariyer. Bu yüzden yapabiliyorken elinizdekinin en iyisini yapmanız gerek. Birlikte çalıştığım kişilerden genelde çok sabırlı olduğum yönünde yorumlar alıyorum. Uzun bekleme sürelerinde zihnimde 'Jena Balonu' adını verdiğim bir yere kaçıyorum. Bunu bir tür meditasyon hali olarak düşünebilirsiniz. Böylece koşturmacaların ortasında dahi dinlenebiliyorum.

Bunun dışında yoga, pilates, boks hem zihnime hem bedenime iyi geliyor ve bu sayede formda kalıyorum. Haftada birkaç kez HITT ( High Intensity Interval Training) yapmak da çok zinde tutuyor. Cildim için Aesop'un yağ ve nemlendiricisini kullanıp sık sık maske uyguluyorum. Manhattan'da, East Village'da tamamen organik malzemelerle yapılmış cilt ürünleri satan Live Live adlı bir dükkan keşfettim: Tam bir cennet!

Genelde en çok New York-Londra arasında seyahat ediyorum. Hatta bu yaz kendime Londra'da bir ev satın aldım ve yazın çoğunu orada geçirdim ama sonbaharla beraber iş için artık çoğunlukla New York'ta olacağım. Şehrin enerjisini çok seviyorum ama sakin bir yerde büyüdüğüm için zaman zaman burası bana biraz fazla gelebiliyor.

Böyle zamanlarda şehre yakın nehir kenarına veya dağ yürüyüşlerine gidiyoruz. Kişisel stilime gelince; gece gündüz fark etmez, ben hep sadelikten yanayım. Bir balıkçının kızı olarak çizgilere ve marin temalı her şeye bayılıyorum. Jean ceketle tamamladığım mini elbiseler(Kısa süre önce Realisation Par diye bir marka keşfettim) hep üstümde. Tam bir bomber ceket hayranıyım ve bunun için genelde Iro ve Sandro'ya başvuruyorum. Özellikle Londra'daysam hep spor ayakkabı giyiyorum. Paris'te ise işler değişiyor…

Kendimi hep siyah şık bir elbise ve topuklu bot giyerken yakalıyorum! Ama işin özünde ben tam bir İngiliz'im! Yani pervasız bir espri anlayışım vardır. Mesela Amerika'da şaka yaparken sesim bir oktav dahi değişmez (Hatta bu nedenle yaptığım esprilerin çoğu anlaşılmaz!).

İngilizlerin, kendi limitlerini bilme konusunda duyarlı olduğunu düşünüyorum. Kendimizi aşırı zorlamıyor, genelde ne zaman mola vermemiz gerektiğini fark edebiliyoruz. Rahat insanlarız; bir şeyi yapmak istemediğimizde ya da bir durumdan hoşlanmadığımızda hiç lafı uzatmadan doğrudan karşımızdakine söylüyoruz. Bu da insana genel bir mutluluk veriyor.

Eğer model olmasaydım seyahat yazarı veya denizbilimci olmak isterdim. Neyse ki aldığım medya dersleriyle bu hevesimi teorik anlamda biraz olsun tatmin edebildim. Denizbilimci olmaya merakım ise elbette okyanus kıyısında büyümemden geliyor.

Modern hayatın sürekli zarar verdiği okyanusları korumak için çalışmak benim için çok anlamlı olurdu. Bunun dışında çalışabildiğim sürece en çalışkan şekilde işimi yapmak, geleceğe dair birincil hayalim. Hem kariyerinde başarılı hem de dünyanın, insanların veya hayvanların daha iyi koşullara kavuşması için çalışan Karlie Kloss veya Doutzen Kroes'un adımlarını takip etmek istiyorum.

Okyanuslardan toplanarak geri dönüştürülmüş plastiklerden tekstil ürünleri elde etmek, üretim yapmaya başlayacağım ilk alan olurdu. Bir gün bir pilates stüdyosu açmak da hiç fena olmaz. Çok fazla hayalim var, umarım hepsini gerçekleştirebilirim!"