Estetik kodlarla mücevher bilimi
Mücevherler dünyanın anılarıdır" mottosuyla farklı kültürleri mücevherlere aktarmak üzere Jacques Adler tarafından 1886 yılında İstanbul'da kurulan Adler'in dünya üzerindeki ilk satış noktasının Tünel pasajında olması şaşırtıcı bir gerçek. Öyle ki hikaye Jacques Adler'in New York'a giderken yolunun İstanbul'dan geçmesi ve bu şehirden etkilenerek mücevherlerini burada yaratmaya başlamasıyla başlıyor. İkinci butiği de Beyoğlu'nda açan Adler markayı oğlu Edouard Adler'e devrediliyor. Bu dönemde, daha da spesifik olmak gerekirse 1955 yılında üçüncü mağazaları şehrin en lüks oteli Hilton'da açılıyor. Bir yüzyıl boyunca İstanbul'da yaşayan Adler Ailesi'nin dünyaya açılmalarıysa Edouard Adler'in çocukları Franklin ve Carlo Adler tarafından gerçekleşiyor. 1972 yılında İstanbul'dan ayrılan marka Cenevre'ye taşınıyor ve bugün Londra, Abu Dabi, Tokyo, Hong Kong gibi şehirlere yayılıyor. Bugün Franklin ve Carlo Adler'in ardından, bayrak dördüncü kuşak temsilcilerine yani Karen, Allen ve Daisy Adler'e emanet. Markayı bugün mücevherleri 'dönüştürerek' güncel hale getiriyorlar ve bize detayları anlatıyorlar.
Eylem Şimşek
Estetik kodlarla mücevher bilimi
Jacques Adler 19. yüzyılda açtığı ilk mağazasıyla birlikte mücevher tasarımında kökten değişiklikler yapan, yeni estetik bakış açısı geliştiren biriydi. Bugün o estetik anlayışı siz nasıl betimliyorsunuz?
Carlo, Franklin Adler: Büyükbabamız Jacques Adler, Prusya ekolünden gelen oldukça disiplinli ve otoriter biriydi. 19. yüzyılın sonlarına doğru Viyana'da bir atölyede çalışmıştı. Mücevher ustası olarak Türkiye'ye geldiğindeyse aşina olduğu Avrupa stilini ve tekniğini Osmanlı kültürüyle harmanladı. Böylece her iki tarafın estetik yanları müşterilere sunulmuş oluyordu. Amaç doğu ve batı arasında bir köprü kurmaktı.
Markanın İstanbul'da doğmuş olmasının kuşkusuz bu estetik çizgiye büyük etkisi var… Peki, o estetik çizgide markanın Cenevre'ye taşınmasıyla birlikte ne tür değişiklikler oldu?
Carlo, Franklin Adler: Biz bu kültür harmanını Avrupa'ya getirdik. Ailemiz Türkiye'de yaklaşık 100 sene yaşadı ve Osmanlı kültürünü benimsedi. Hiç kuşkusuz Osmanlı motiflerinden etkilendik ve Avrupa'ya geri götürdüğümüz şey de bu oldu. Böylece yeniden bu füzyonu yaratarak özümüze dönmüş olduk.
Allen, Karen Adler: Markanın Cenevre'ye taşınması art deco ve art nouveau gibi Avrupa'ya özgü tarzlardan ilham almamızı sağladı. Aynı zamanda Avrupa ve İsviçre mücevher atölyelerinin özgün
tekniklerini öğrenmemize vesile oldu. Biz her mücevherin yaşam sevincinin bir ifadesi, bir yorumu olarak görüyoruz. Bu yüzden Çin'den Venedik'e, Türk seramiklerinden Hint işlemelerine farklı kültürlerden ilham almak için kendimizi açık tutuyoruz.
Estetik kodlarla mücevher bilimi
Adler henüz dünyaya açılmamışken mücevherlerin üretimi tamamen burada mı gerçekleşiyordu?
C.F.A.: Evet, İstiklal Caddesi'nde bir atölyemiz vardı. Mücevher ustalarımız hem tasarım hem teknolojik açıdan dönemin avangart tasarımlarını bizim için yarattı.
Önceki kuşakların size aktardığı herkesin bilmediği bir hikaye anlatmanızı istesek?
C.F.A.: Yardım amacıyla, inciler beyaz Rus bayanlara dizdirilirmiş. Bir gün önemli müşterilerden biri, büyükbabama dizilmesi üzerine bir inci kolye getirmiş. Ufak bir ücret karşılığı kolyenin modelini değiştirmek istiyormuş ki büyükbabam zaten bu parayı olduğu gibi o beyaz Rus bayana verecekmiş. Ama adam "Bay Adler, bu çok pahalıya geldi!" demiş. Büyükbabam gidip, eline bir makas almış ve kolyeyi parçalara bölüp bayana geri vermiş. Ve şöyle demiş; "Artık ödemenize gerek yok!"
Shinsei koleksiyonunda yer alan ve karbon üzerine 9.65 karatlık kaboşon zümrüt ile 3.34
karat 434 pırlantadan oluşan küpe
Estetik kodlarla mücevher bilimi
Bugün Adler'in dördüncü kuşak temsilcisi olarak geçmişten neleri bugüne taşıyorsunuz; bugün ve gelecekte neleri değiştirmeyi planlıyorsunuz?
A.K.D.A: Bırakmış oldukları sağlam müşteri ilişkileri için, işbirliği yaptığımız diğer kurum ve kuruluşlarla oluşturulmuş olan bağlar için, ekibimiz için, Adler'in DNA'sını oluşturan arşivlerdeki desenler ve çalışmalar için ve dolayısıyla bize böyle bir ortam sağlamış oldukları için hem bir önceki jenerasyona, hem de büyükbabalarımıza minnettarız. Bir mücevherin, seri üretimden çıkan bir üründen öte, zanaatkar bir çalışma sonucunda ortaya çıktığı kanısındayız. Bunu gelecekte de devam ettirme sırası şimdi bizde... Geçmişin enerjisini miras aldık ve geleceğin enerjisini bizler inşa edeceğiz. Diğer bir yandan, almış olduğumuz ileri seviyedeki eğitimler ve farklı alanlardaki iş tecrübelerimiz, profesyonel hayatta gerekli olan pratikliği kazanmamızı sağladı. Bizim jenerasyonumuzun şirkete ve iş idaresine yeni bir bakış açısı ve canlılık getireceğini düşünüyoruz.
Bu arada İstanbul'da açılan ilk mağazanın bugünkü halini gördünüz mü? Eğer gördüyseniz neler hissettiniz?
C.FA.: İlk mağazamızın yeri bugün cafelerin yer aldığı sanatsal bir semt oldu. Özellikle yaz aylarında daha keyifli… Mücevher dükkanlarının oradan ayrılmasının üzerinden geçen zamanı da düşünürsek, bizim için son derece nostaljik bir yer!
Strelitzia adlı pandantif bir broşa ve saç aksesuarına dönüşebiliyor
Estetik kodlarla mücevher bilimi
Değerli taşları karbon, titanyum ya da ahşap gibi materyallerle bir araya getirmek kuşkusuz mücevher dünyası için cesur bir adım. Mücevher tasarımında sınırları zorlamak adına Adler markasında katalizör görevini gören kişi kim?
K.D. A: Avangart bir yaklaşımla, her zaman mücevherlerimizde yeni ve farklı malzemeler kullanma arayışı içinde olduk. 2000'li yılların başında, koleksiyonuna ağaç ve ardından titanyumu kazandıran ilk markaydık. Altın, platin ve değerli taşların hüküm sürdüğü bir alanda bu gerçek bir devrimdi. Bu malzemelerin her birinin ayrı hikayeleri var; onları dinlemeyi bilmek ve 'mücevher yorumuyla' ifade etmek gerekiyor. Karşılıklı fikir alışverişlerinin kalitesi, çabukluğu ve zenginliği yaratıcılığın esas katalizatörüdür. Öyle ki verimli ve pozitif bir sinerji yaratır.
Markanın başında şimdi finans uzmanı olan Allen Adler ve sinema sektöründe kariyer sahibi Karen Adler ve uzun yıllar Adler'de çalışan Daisy Adler olarak siz varsınız.
Kişisel ilgi alanlarınızı ve profesyonel deneyimlerinizi markaya nasıl yansıtıp aktarıyorsunuz?
Daisy Adler: Yemek yapmaya bayılırım. Bunu anneannemden öğrendim. Yemek yapmanın aslında bir sanat olduğunu öğretmişti bana. İşin temelini öğreniyorsun ve sonra ona yeni bir şeyler katarak yorumluyorsun. Yemek yapmanın benim için diğer bir önemi, bir nevi meditasyon olması. Bir mücevher yaratmak da biraz buna benziyor: Önünüzde bir tarif yok. Elbette bilginizin olması lazım ama farklılığı yaratan malzemelerin kalitesi ve yapım aşamasındaki özen.
"Éternelle, Étincelle, Joy, Galaxie, Love in Eternity" adlı bileziklerden oluşan koleksiyon
Estetik kodlarla mücevher bilimi
Adler mücevhere sadece birer adet üretilen sanat eseri niteliğinde parçalar olarak gören bir marka. Yılda kaç adet mücevher üretiliyor? Ve bir tek tasarım eskizden üretime ne kadar sürede yaratılıyor?
D.A.: Belirlenmiş sayıda mücevherler yaratmıyoruz. Biz sanat eserlerimizi istek üzerine yaratıyoruz. Bu bağlamda sanırım hem sanatçıyız hem de terziyiz. 'Sanatçıyız' derken; bir proje bir yıldan fazla sürebilir. Yani hiçbir zaman kısıtlaması ya da deadline olmadan, içimizden gelen ilham ve bulduğumuz taşlar doğrultusunda yaratıyoruz. Projeye ara verip sonra yeniden başlayabildiğimizi kastediyorum. 'Terziyiz' derken de müşterilerimizi dikkatlice dinlemekten bahsediyorum. Ve gece gündüz çalışarak, çok kısa zamanda o siparişi tamamlayabiliriz.
Lüksün dünyasına ait bu marka için 2016 yılı nasıl geçiyor?
A.K.A.: 2016 Adler için yenilenme yılı. 'Gaia' ve 'Shinsei' gibi markanın estetik çizgilerine sadık ama yenilikçi koleksiyonlar hazırladık. Markanın gelişimi için yatırımlarımızı sürdürüyoruz.
Mücevher tasarımları zaman içinde son derece modern bir hale gelerek sadeleşme içerisine girdi. Artık abartılı dönemler neredeyse geride kaldı. Siz yeni jenerasyon Adler'de bu duruma nasıl uyum sağlıyorsunuz?
K.D.A.: Bir mücevheri 'dönüştürme' olasılığı üzerinde çalışıyoruz. Müşteri bir mücevher satın alacak fakat istediği takdirde onu farklı bir şekilde kullanması mümkün olacak. Mayıs ayında, hem bir kolyenin pandantifi, hem broş ve aynı zamanda saç aksesuarı olabilen bir parça tasarlamıştık. Yapımı zorlu ancak sonucu mükemmeldi.
Karbon üzerine 3.51 karat oval kesim zümrüt ve 2.49 karat 206 adet pırlantadan oluşan Shinsei bilezik