Lüksün doğası
GÜZELLİK

Lüksün doğası

Reed Krakoff, Tiffany & Co. için hazırladığı ilk mücevher koleksiyonu ile köklü mücevher evine taze bir soluk, lükse çabasız doğallık hissi getiriyor.

GÜNCELLEME TARİHİ: 12 Haziran 2018

Holly Brubach
Fotoğraflar: Reed Krakoff

Reed Krakoff, geçtiğimiz yılın Şubat ayında Tiffany & Co. kreatif direktörü olarak işe başladığı ilk günü hatırlıyor; "Kağıt bardakta kahve ikram etmişlerdi. Rengi meşhur Tiffany mavisiydi ve üstünde siyah harflerle markanın ismi yazıyordu." Krakoff, bardağı o kadar sevmiş ki, fotoğrafını çekip saklamış. "Oldukça romantik görünüyordu. Romantik ama aynı zamanda kullanışlı." Mücevher evinin bu yılın başlarında satışa sunduğu porselen bardakların ilham kaynağı da işte bu kağıt bardak -aynı şekil, aynı renk, aynı logo.

54 yaşındaki Amerikalı tasarımcı, geleneksel lüks kavramıyla çelişen böyle esprili parçaları çok seviyor. Bunlardan biri de arşivden bulup çıkardığı ve yeniden yorumladığı 1980'lere ait gümüş hap kutusu; onun dokunuşuyla Çin kağıt yemek kutularından ilham alan bir tasarıma dönüşmüş.

Sadece özel okazyonlar için saklanan değerli objelerden ziyade her gün, her yere giderken kullanılabilecek Tiffany & Co. parçaları Krakoff 'un "gündelik lüks" felsefesinin birer sembolü gibi.


Gümüş kutu, mandal, yaka iğnesi, kolye ve yüzük, Tiffany & Co.

181 yaşındaki ikonik Amerikan markasının Manhattan, Madison Square Park'a bakan merkez binasındayız. Tasarımcı, ofisinin hemen karşısındaki kütüphanede otururken en başarılı olduğu şeylerden birini yapıyor: Lüks hakkında konuşmak. Upuzun boyu, kısacık saçlarıyla, "Jean ve gömlek… Hafta içi işe giderken hep aynı şeyleri giyiyorum. Üniforma gibi" diyor. Üzerinde yine jean'i, Turnbull & Asser gömleği (bugünkü lacivert-beyaz desenli) ve çorapsız giydiği Oxford ayakkabılar var. Siyah kalın çerçeveli gözlükleri ona asosyal bir tasarım dehası görüntüsü veriyor. Bu izlenim, konuşurken sohbetin içine adeta nakış gibi işlediği -objelere, mobilyalara, modaya, filmlere ve plastik sanatlara yaptığı- referanslarla daha da güçleniyor. Yumuşak bir sesi var. Alçak sesle ve sanki beynine üşüşen düşüncelerin hızına yetişmek istermiş gibi hızlı konuşuyor.

Tiffany & Co. için hazırladığı ilk mücevher koleksiyonu Paper Flowers için, "Fazla ciddi bir şey olmaması konusunda kararlıydım" diyor. "Lüksün resmi ve ulaşılmaz olması gerekmiyor. Bu benim tasarım mottom oldu." Koleksiyonun çıkış noktası, arşivde bulduğu, 1881 yılına ait suluboya iris çiçeği resmi olmuş. Markanın Eylül ayında çıkardığı parfümün kalp notası da iris çiçeği. Ama Krakoff 'un da belirttiği gibi bu sadece bir tesadüf. Yola çıkarken amacı böyle bir benzerlik yaratmaktan ziyade "çiçeklerin şiirselliğini" yakalamakmış. Önce kağıttan taç yapraklar yaptığını, sonra bunları metale uyarlayıp, taç yaprakları bir araya getirdiğini anlatıyor ve, "Doğayla zanaat buluştu" diyor. Renklere gelince; mavi ve mor tonları safir ve tanzanitten (1968'de Tiffany'nin dünyaya tanıştırdığı yarı değerli bir taş), beyaz ve sarı tonları da markayla özdeşleşen pırlantalardan geliyor. Ayna parlaklığında cilalanmış platin parçalar ise taşlarla ilginç bir tezat oluşturuyor. Krakoff, "İnsanlar bu metali tek başına mücevherde görmeye pek alışık değil çünkü genelde üzeri kaplanmış ya da pırlantalarla bezenmiş oluyor" diyor. Paper Flowers koleksiyonunda ise platin saklanmak yerine tasarımın estetik boyutuna katkıda bulunuyor. "Sonuç; endüstriyel ile organik, maskülen ile feminen arasındaki tezatlığı vurgulayan parçalar."

Krakoff, 68 karat pırlantayla bezeli gerdanlıktan gece elbisesiyle de, jean ve tişörtle de kullanılabilen pandantifli kolye ve yüzüklere kadar farklı seçeneklerle dolu, geniş fiyat skalası olan bir koleksiyon hazırlamış. En çok da bundan gurur duyduğunu söylüyor. "Normalde bir koleksiyonun yaratım aşamasında süreç şöyle işler: Bir fikir doğar ve önce en saf haliyle ifade edilir, yani en lüks, en pahalı materyallerde hayat bulur. Ardından, çıkış noktası olan bu fikir filtrelenerek daha ucuz versiyonlar yaratılır. Paper Flowers'da ise yaratıcı fikir orta bir noktadan algılandı ve ardından iki uca doğru genişledi. Amaç mücevheri daha ulaşılabilir, daha gerçek bir şekilde yorumlayabilmekti. Pahalı materyal ve fikirlerle yola çıkmaktansa -zira böyle olduğunda insan bir noktada paralize olabiliyor- bu bana daha iyi bir yaklaşım gibi geldi."


Vazolar, çalar saat, keçeli kalem, sütlük, şekerlik, yüzükler ve bilezik, Tiffany & Co.

Tasarımcının Tiffany & Co. hakkında konuşurken sık kullandığı bazı kelimeler var. Bunlardan biri 'tutku'; "Tiffany'nin işi insanların aşık olduğu, tutku duyduğu parçalar yaratmak" cümlesinde olduğu gibi.

Ona göre şirketin sorumluluklarının başında bu geliyor. Diğer bir kelime de 'hayal'. Markayla ilk tanıştığı an için "hayal gibiydi" diyor ve gençlik yıllarında annesine eşlik ettiği geziyi hatırlıyor; "O zamanlar Connecticut'ın banliyösünde yaşıyorduk. Tatil için New York'a gelmiştik ve Tiffany mağazasına uğrayıp dördüncü katı; Vladimir Kagan, Angelo Donghia ve dönemin diğer ünlü tasarımcılarının imzasını taşıyan porselenlerin, yemek takımlarının olduğu bölümü gezdik."

Krakoff kendisini Tiffany geleneklerinin ve mirasının koruyucusu olarak görüyor. Bu, Tiffany'nin ilk resmi kreatif direktörü, Art Nouveau dehası Louis Comfort Tiffany ile başlayıp Krakoff 'a kadar uzanan zengin bir miras. Tasarımcının seleflerinden biri de otuz sene görev yaptıktan sonra 1990'da emekliye ayrılan John Loring. Bu süre zarfında Tiffany için 21 kitap yazan Loring, müşterileri pırlantalar, inciler ve saatler konusunda eğitirken, masa düzenleme sanatı, parti ve düğün hazırlığına dair öneriler vermeyi -ve zevk sahibi olma konusunda mükemmel örnek teşkil etmeyi- ihmal etmedi. Krakoff, "Farklı zamanlardı" diyor. "Sanırım insanlar bilgilendirilmek, yönlendirilmek istiyorlardı. Bugünse daha çok benim markayı nasıl algıladığım, nasıl yorumladığım gibi şeyler önem kazandı. Bu mirasa layık olmak, global bir izleyici kitlesi tarafından 7/24 izlenen sanal bir vitrinde sergilenmeye değer parçalar yaratmak gerçekten büyük bir sorumluluk."

Hermès'in turuncusu varsa Tiffany'nin de mavisi var. Mavi kutu hiç kuşkusuz markanın ikonografisinin en önemli yapıtaşlarından biri ve Krakoff büyüleyici olduğunu düşünüyor. Öyle ki, geçtiğimiz yıl yarattığı tasarımların çoğuna bu mavi ton hâkim; mavi bavullar, mavi deri kartvizitlikler, mavi-beyaz cüzdanlar, mavi sırlı toprak saksılar, içinde Tiffany mavisi kum olan kum saati… Hepsi de bu ikonik rengi yücelterek markanın zengin geçmişi ile bugününü bir araya getiriyor.

Krakoff, diğer lüks markalarla -özellikle prestij kavramının altını çizen Avrupa menşeili olanlarla- rekabet etmek yerine Tiffany'yi onlardan ayıran özellikleri vurgulamayı tercih ediyor: Lüks kavramına getirdiği pragmatik yaklaşım ve markanın özündeki modern sadelik. Mücevher evinin kurucusu Charles Lewis Tiffany'nin 1886 yılında yaptığı teknik bir inovasyon için, "Tiffany'yi tanımlayan en önemli şeylerden biri de pırlantayı altı tırnaklı montür üstüne yerleştirmesiydi" diyor. "Bu yeniliğin çıkış noktası fonksiyonel bir tasarım anlayışıydı. Pırlanta, altı tırnak üstüne yerleştirilince içinden daha çok ışık geçiyordu. Bence tasarım hakkında söylenebilecek en Amerikanvari şey ne biliyor musunuz? Form fonksiyonu izler. Güzellik fazlalıklardan kurtulmaktır."

Krakoff, Tiffany'nin Amerika'ya özgü lüks anlayışını yansıttığını anlatırken sık sık "açıklık" kelimesini kullanıyor. Materyalde açıklık (gümüş mücevherler), kullanımda açıklık (bir kahve fincanı vazo olarak da kullanılabilir) gibi. Açıklık, aynı zamanda daha geniş bir müşteri kitlesini kucaklamayı da ifade ediyor.

Tiffany & Co. reklam kampanyalarındaki Park Avenue çiftlerini hatırlayın. Yakın zamana kadar markanın imajı bu ve benzeri 'hayal çiftler' üstünde yükseliyordu: Erkek smokin giyiyor, kadının üstünde bir gece elbisesi var ve belli ki erkek kadına evlenme teklif etmek üzere... Dün olduğu gibi bugün de geçerliliğini koruyan bir hayal dünyası bu. Ama izleyicinin giderek uzaklaştığı, kendinden bir şey bulamadığı, belki imrendiği ama kendisiyle özdeşleştiremediği bir dünya.

Bugünse Tiffany & Co. evlilik departmanının ismi Aşk & Bağlılık olarak değişirken, reklam kampanyalarıyla yaratılan dünya giderek gerçekliğin bir parçası haline gelmeye, gerçek hayatın üstünde yükselmeye başladı. Şirketin daha samimi, daha dâhil edici bir imaj yaratma isteği yeni olmasa da, Krakoff 'un gelişiyle her şeyin ivme kazandığı aşikar. Yeni reklam kampanyalarında, uzaktan baktığımız, kendimizi bir parçası olarak görmekte zorlandığımız o peri masalı hissi yok artık. Masal kahramanları, yerlerini Zoë Kravitz, St. Vincent ve Janelle Monáe gibi özgür, güçlü kadınlara bırakıyor. Tüm vücudu dövmelerle kaplanmış bir kadının parmağını süsleyen alyans da aşka dair bir hikâye anlatıyor. Ama daha güçlü, daha gerçek bir hikaye bu.