İletişimin Gücü adına
LIFESTYLE

İletişimin Gücü adına

Kitle iletişim araçlarının dijital platformlara kaydığı çağımızda hala yazılı basının ve tiyatronun yani entelektüel girişimlerin gücüne inanan Melis Aygen ile nitelikli etkileşim alanları üzerine…

GÜNCELLEME TARİHİ: 3 Ekim 2017

Eylem Şimşek

Fotoğraflar Onur Eşiyok

Görsel ve yazınsal iletişime; bunları içeren her türlü enstrümana karşı analiz merakı olmasına rağmen Melis Aygen'in hayatında sinema, tiyatro, dizi oyunculuğunun apayrı bir yeri var. Şimdiye kadar televizyon programı ve genel yayın yönetmeni pozisyonunda olduğu haftalık dergiyle insanlara ulaşan Aygen; Tümay Özokur Akademi'de oyunculuk eğitimi alarak bu alanda uzmanlaşmayı seçiyor. Azra Kohen'in Fi kitabından uyarlanan ve dijital platformda yayımlanan dizide ve Peyami Safa'nın Cingöz Recai romanının sinema uyarlamasında konuk oyuncu olarak yer alan, Herkesin Bildiği Sırlar adlı tiyatronun yönetmen yardımcılığını yapan, Pemra Uğural'ın ilk romanı Zaaf'ın dijital projesinde kitabın en can alıcı karakterini canlandıran Melis Aygen'e tahmin edebileceğiniz üzerine çok sorumuz var…

Sohbetimize sizi medya alanında eğitim almaya ve bu alanda çalışmaya motive edenlerle başlayabiliriz…

Müzik dinlerken, dizi, film ya da reklam izlerken, gazete ya da dergide makale veya röportaj okurken hissettiğiniz duygular ve bunlardan etkilenmeniz muhteşem bir farkındalık ya da empatizm değil midir? Medya alanında eğitim almaya beni iten anahtar nokta işte bu aslında. Medya araçları sayesinde çok sayıda insana ulaşma düşüncesi. Aslına bakarsanız, Latinceden türeyen 'iletişim' kelimesi, yani communes 'ortak bir şey ifade etmek' anlamına gelir. İletişim bana göre diğer tanımıyla insan hayatının özüdür. Yaratıcılık, analitik düşünme ve etkili bir şekilde mesaj iletme becerisi gibi çok yönlü değerli becerileri sağlaması, kitleleri eğitmesi, etkilemesi, yazılı ya da görsel mesajların küresel ve sektörel bağlamda nasıl aktarılacağı konusunda derinlemesine görüş sunması beni bu alanda motive eden en önemli etkenlerden.

Kariyerinize oyunculukla devam etmeye nasıl karar verdiniz?

Oyuncuların, insanları hareket ettirebilme gücüne sahip olduklarını fark etmem kariyerimi bu alanda sürdürme kararımı vermemi sağladı. Aslında bu, üniversitede branş seçimimin sebeplerinden çok da farklı sayılmaz. İletişim araçlarının kitleleri etkilemesiyle oyunculuğun etkisinin aynı olduğu düşüncesindeyim. İlham kaynağım ise merak. İçinde barındırdığın yüzlerce kimlik ve karakterin dışavurumunun en keyifli ve eğlenceli yegane mesleği olsa gerek oyunculuk.

Tümay Özokur Akademi'de oyunculuk eğitimi almak size ne gibi faydalar sağladı? Bu süreçte oyunculukla ilgili sonradan öğrendiğiniz sizi en çok şaşırtan şey nelerdi?

Tümay Özokur Akademi'nin öğretisi 'Önce insan; kişi kendini tanımalıdır ki ne yapacağını bilsin' üzerine kurulu. Akademi, oyunculuk temel eğitimlerinin dışında, oyuncunun zihinsel, fiziksel, entelektüel, duygusal kapsamdaki süreçlerini gerçekçilik akımının çevresinde şekillendirmiş bir eğitim kurumu. Oyunculuğun bilinçaltının derin gizemlerini ortaya çıkaran sezgisel, psikolojik ve tamamen içgüdülere dayalı bir meslek olduğunu keşfettim. Yani ancak kendi içiyle bağlantı kurabilen birinin iyi bir oyuncu olabileceğini anladım. Oyunculuk, kendi olmanın ne olduğunu farkına varmanın ve bunu kamera önünde kullanmanın hiç bitmeyen uzun ve keyifli bir eğitim yolculuğu. Sahip olduğumuz en iyi şeyin kendimiz olduğunun, içsel hislerimizi iyi eğitilmiş sesimiz ve bedenimizle dışsal forma kavuşturup ete kemiğe bürünmenin, insanlığın her halini olabildiğince çok duygu biçimiyle tecrübe etmenin ve bununla beraber daha önce kullanmadığım, bilmediğim renklerimi farkına varmanın şaşkınlığını yaşıyorum.

Daha önce hazırladığınız seyahat programıyla televizyon geçmişinizin olması oyunculuğunuza hangi açılardan avantaj sağladı?

Yaklaşık dört buçuk sene kadar kamera önünde televizyon programı yaptım. Sanırım on bin saat dedikleri muhteşem kuralı fazlasıyla tamamlamışımdır. Her sene ortalama iki yüz bölüm çektiğimizi düşünürsek, kamera önündeki rahatlığım, ezber yeteneğim, vücut dilim, oto kontrolüm ve kalabalıklar karşısında çekinmeden durabilmemin oyunculuğuma dair avantajı oldukça fazladır.

Konuk oyuncu olarak yer aldığınız Fi internet üzerinden yayımlanan bir dizi… Günümüzde filmlerin ve dizilerin dijital platforma geçiş yapmasını medyacı gözüyle siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Sosyolojik açıdan baktığınızda internet çağında televizyon hayatımızda ne kadar yer kaplıyor?

Televizyonun hala yaşamlarımızda olabildiğince yer kaplıyor olduğunu düşünüyorum çünkü biz aile değerlerine bağlı, bir arada olmayı, vakit geçirmeyi seven geleneksel bir toplumuz dolayısıyla bu rakamın düşeceğini sanmıyorum. Diğer taraftan değişmeyen tek şey değişimdir. Televizyonun da değişen yeni yüzü, çağımızın trendi olan dijital platformlar. Televizyonu deneyimleme biçimimizi değiştiriyor, deneyimlerimizi televizyon setlerinin bir parça ötesine taşıyoruz. Dijital platform yüzde 90 civarında kullanılıyor ve bu ciddi bir artış. Sanırım artışın en önemli sebepleri, dizi ya da filmlerin fragmanları, eski ya da yeni bölümleri, kamera arkası görüntüleri gibi izleyici açısından önemli içerik türlerine ulaşabiliyor olmaları, yorumlara ve paylaşımlara açık etkileşim hali. Dijital platform dizilerinin, beğenilen, beğenilmeyen ya da abone sayısı anlamında da gözle görülebilir şekilde ölçümlenmesi de bir motivasyon enstrümanı bence. Azra Sarızeybek Kohen bana göre yazarlık çerçevesinde ilklere imza atmış bir isim. Fi romanının dijital platformda bir dizi projesine dönüştürülmesi de bir ilk. Romanın popülerliği, dizi projesinin başarısını da beraberinde getirdi.

Oyunculuğun yanı sıra geçtiğimiz mayıs ayında sahnelenen Herkesin Bildiği Sırlar adlı tiyatronun yönetmen yardımcılığını da yaptınız. Bu deneyim ilerde tiyatro alanında bir kariyer hedefiniz olduğu anlamına mı geliyor yoksa oyunculuğunuza katkıda bulunması için mi böyle bir hamle yaptınız?

Bence sanat formlarının en yücelerinden biri tiyatro… Bir insanın başkalarıyla insan olmanın sınırlarında gezinmenin anlamını paylaşması fikrini bir düşünsenize; muhteşem! Kariyer hedefimde elbette tiyatro oyunculuğu var. Oyunculuğun, duygular sanatının hissedilerek tüm sahiciliğiyle paylaşıldığı muhteşem dünya, tiyatronun sahnesidir. Sanırım o yüzden 'Sahne tozunu yutmak' deyimi var; gerçek hayattan çok daha fazlası olduğu için belki de. Her şey tiyatro sahnesinde, orada varolur, gerçekleşir, oynanmaz, yaşanır. Yaşam ve oyun adeta bütünleşir, tam da o dakikada, saniyede, anda ve o sırada. Tüm mesele olmak ya da olmamaktır aslında tiyatroda, sorusu da cevabı da içinde saklıdır. Bu deneyimin bir parçası olmak arzusundayım. Tiyatroya sahip çıkmalı ve hayatlarımıza armağan etmeliyiz.

Yazılı basının geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Yazılı basına karşı sonsuz saygı duyuyorum çünkü bugün birçok internet tabanlı haber kaynakları veya televizyonların dedesidir, altyapısıdır, inandırıcılığıdır. O yüzden yazılı basın için eskimiş kelimesinin kullanılmasını doğru bulmuyorum. Ayrıca yazılı basın modern teknolojinin asla yaşatamayacağı bir deneyim sunar dokunsallık. Örneğin, Harper's Bazaar muhteşem derecede planlanmış hikayeler toplamı, herkes için bir şeyler sağlama ruhunu barındırıyor içinde. Moda çekimlerinden, trendlere, spordan seyahatlere, podyumlardan, haberlere, gurmeden eğlenceye, kültür, sanat ve güzelliğe kadar aylık tüm hikaye toplamını çekincesizce cesurluğu ve kalitesiyle sunuyor. Biz okuyucular olarak da hikayeleri nefes alır gibi içimize çekmek kalıyor geriye.

Şu sıralar heyecanla takip ettiğiniz diziler, etkisi altında kaldığınız filmler ve hayran olduğunuz oyuncular kimler?

Sektörün içinde olduğum için yerli yabancı hemen hemen tüm dizileri takip ediyorum. Etkisi altında kaldığım Türk filmlerinden biri Sarmaşık, yabancı filmlerden ise La La Land. Oyunculuk, zor zanaat. Bence herkes iyi oyuncu. 'Ne kadar çok insan çeşidi varsa o kadar çok teknik vardır.' demişti hocam zamanında. Dolayısıyla her oyuncunun kendi everestini aşması anlamında en iyisini icra ettiğine eminim. Meryl Streep, Tom Hanks, Cate Blanchett favorilerim. Bence insan olmanın sınırlarını zorluyor, risk alıyor ve her karaktere bürünebiliyorlar. Bu çok büyük başarı bana göre.

Ekim ayında vizyona girecek olan Peyami Safa'nın romanından uyarlanan ve bir dönem filmi olan Cingöz Recai'de konuk oyuncu olarak yer aldınız. Bu filmle ilgili neler söylemek istersiniz?

Peyami Safa'nın kaleme aldığı cesur, yakışıklı, tedbirli, komik, ciddi, zarif, romantik, rahat, çapkın, zeki, görgülü, cömert, iyi kalpli hırsız Cingöz Recai karakteri edebiyatımızda yer alan ilk polisiye romanlardan biri olma özelliğiyle beni etkiledi. "Gerçek basit ve sadedir. Onu biz büyütür, biz süsleriz" ya da "Elma ağacının dibi karanlıktır. Korkma yürü! Sonunda Allah'a ulaşırsın" gibi muhteşem cümlelere sahip kitabın mutlaka okunmasını tavsiye ediyorum ve Cingöz Recai'nin tanınması gereken bir karakter olduğunu düşünüyorum. Kıymetli isimlerin başrollerini paylaştığı, Onur Ünlü'nün Peyami Safa'nın hatırasını temsil ettikleri kült dönemi modernleştirerek beyaz perdeye aktarması ve izleyicilerin bu belirli dönemi ziyaret etmeleri fikri olağanüstü. Harika eserin bir parçası olmaktan dolayı mutluyum.

Canlandıracağınız karaktere nasıl hazırlanıyorsunuz?

Oyuncu olarak oynamak istediğiniz karakter gibi davranmanız esas durumdur. Onun gibi konuşmak, ayakta durmak, yiyip içmek, bakmak, yürümek, onun gibi olmaya ihtiyaç olma haline bürünmektir oyunculuk. Oyunculuğun başlangıç kısmını ve hatta en önemli kısmını bana göre araştırma oluşturuyor. Öncelikle proje ile ilgili tüm materyalleri toplayarak başlarım. Ardından hikayedeki karakterin ve onun işlevi hakkında bir anlayış oluşturabilmek için senaryoyu okurum. Arka plan çalışmalarım bunları takip eder ve ait olacağım karaktere 1500'ün üzerinde soru sormakla devam ederim. Yaşam biçimimi, alışkanlıklarımı, davranışlarımı aylarca o karakter gibi yaşama görevini üstlenirim. Geçmiş yapılandırmasını oluşturur, sosyo-antropolojik ve soyutlama sorularını cevaplarım. Şayet metin belirli fiziksel beceriler veya yetenekler gerektiriyorsa, bunlar için hazırlık çalışmalarına başlarım. Benim reçetem de bu!