Gerçek bir 'Monsieur'
LIFESTYLE

Gerçek bir 'Monsieur'

Zıtlıkları buluşturarak farklı olma cesareti uyandıran mücevher tasarımcısı Alican İçöz ile kendini iyi hissettiği Paris’inde buluştuk.

GÜNCELLEME TARİHİ: 28 Ağustos 2018

Güneş Uysalefe
Fotoğraflar Jair Sfez

Birçokları kendilerini, gerçek kimliklerini Paris'te bulmuştur. Ernest Hemingway, Gertrude Stein veya Pablo Picasso gibi, yaratıcılığında zirveyi bu şehirde yakalayan isimlerle doludur tarih. Alican İçöz de aynı ekolü benimseyenlerden. Üniversite çağından bu yana Paris'i evi belleyen İçöz, tasarımlarıyla olduğu kadar, gerek bıyığı gerekse stiliyle de burada bir markaya dönüşmüş. Barok inci, kristal veya sarı altını kullanışındaki ham ve grafik yaklaşımla mücevherde oturttuğu tarzıyla, Urart'tan Attico'ya farklı isimler için parçalar hazırlayarak ve Net-à- Porter gibi web sitelerinde yer alarak artık uluslararası boyutta başarılı kabul edilen bir yetenek kendisi. Bu sükseye bir de giyim zevki ve delici bakışları eklenince ortaya orijinal bir persona çıkıyor; sahi kimdir nezaketi ve hali tavrıyla zamane İstanbul beyefendilerini çağrıştıran, bir yandan da gustosuyla günümüz Paris'ini yansıtan bu gizemli Alican İçöz? Evinde gerçekleştirdiğimiz özel çekimde tanıdık.

Paris'te ev bulmak zordur. Ne kadardır bu adrestesin, özel bir hikayesi var mı?
Dört yıldır buradayım. Evet, ev ararken ben de zorlanmıştım biraz. İlginç olan, normalde asla yapmayacağım şekilde, hiçbir fotoğrafını görmeden gittim evi görmeye. Holdeki Pan & Daphnis heykelini görüp, içeri girdikten sonra kararımı vermiştim zaten.

Evcimen misindir ya da evde çalışmayı sever misin? Yoksa her an her yerde tasarlıyor olabilir misin?
Evde vakit geçirmeyi de, çalışmayı da seviyorum. Ancak hemen hemen her yerde not alıp eskiz yapabiliyorum.

Ne dinliyorsun şu sıralar tasarlarken? Kimleri düşünüyor, nelerden etkilendiğini hissediyorsun?
1970'ler divaları, Deep House ve New Disco. Nelerden etkilendiğime gelince, çok değişiyor. Bu konuda tutarlılığım yok. Değişik enformasyonları biriktirip, o anki isteğime ve görmek istediğim forma hizmet edecek şekilde kullanıyorum. Bazen de daha önce başladığım bir fikri ileri götürme arzusu olabiliyor etkilendiğim.

Paris başlı başına bir ilham ve yaratıcılık rotası. Mücevher evleri ve etkinlikleriyle de diğer lüks başkentlerinden daha ön planda. Senin yıllar önce bu şehri tercih etme sebebin neydi?
Londra'da üniversitede okurken özel bir sebepten ötürü bir seneliğine geçiş yapmıştım. Her zaman Londra'nın benim şehrim olmadığını düşünürdüm, Paris'e geldiğimde ise burada ne kadar iyi hissettiğimi fark ettim. Paris geçmişten bu yana birçok konuda öncü ve referans olan bir şehir. Ayrıca diğer başkentler kadar bariz ve hızlı bir şekilde olmasa da kendini sürekli yeniliyor. Bütün bu sebepler ve her şeyden önce burada kendimi iyi hissetmem başlıca unsurlar oldu Paris'i tercih etmemde.

Paris'te birkaç favori adresini sorsak...
Caviar Kaspia, Takara, La Belle Epoque, Manko, La Station, Buttes Chaumont, Galerie Véro-Dodat, Sotheby's, eski bir primitif sanat galerisi olan Dries Van Noten mağazası, Cafe de la Mairie, yazın kurulan Tuileries'deki Lunapark, Palais de Tokyo...

Mücevhere yaklaşımını nasıl kelimelere dökersin? Bir Alican İçöz tasarımını nasıl tanırız?
Nasıl özetleyebilirim bilmiyorum ama mücevheri basit, ufak bir aksesuar olarak görmüyorum diyebilirim. Bir look'u tamamlayan değil, anlatan bir konumda mücevher benim için. Bazen kontrast, bazen de paralel gitmeli kıyafete. Kendi tasarımlarım için soyut ve minimal formlar ile maksimal doku ve malzemelerin birleşimi diyebilirim.

Gözlemlediğim kadarıyla sarı altını seviyorsun. Üzerinde çalışmaktan hoşlandığın ana malzemeler veya yeni keşiflerin hangileri hakikaten? Örneğin değerli taşları ele alışın geleneksel bir pırlantalı tasar ımın çok dışında. Biraz üretimde ilerleyişini paylaşabilir misin?
Bazen malzemeyle, bazen formla başlıyorum, devamında işleme tarzı ve yüzey geliyor. Doğal malzemeleri elden geçirip, çok brüt durmayacak şekilde, en sonda elde etmek istediğim görüntüye uygun hale getiriyorum. Bu bazen işlenmemiş bir kuvarsı alıp fasete ettirmek oluyor, bazen barok inciyi olduğu gibi kullanmak. Değerli taşlar için de taşın önemine göre çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Taş amaç mı, yoksa montüre araç mı, buna göre tasarım otomatik olarak değişiyor zaten benim için.

Üretim demişken, sanırım tasarımların Türkiye'de hazırlanıyor. Ekibin nasıl iş ortaklarından oluşuyor? Moda takviminin sezonlarını takip etmiyor olmalısın, ne sıklıkta yeni koleksiyon hazırlıyorsun?
Güzel bir ekiple çalışıyorum. Motive, heyecanlı, usta zanaatkarlar hepsi. Farklı moda haftalarına katılan markalarla çalışırken birkaç moda haftasını aynı anda takip etmek durumunda kalıyorum koleksiyonun zamanlaması için. Altı ayda bir koleksiyon hazırlayıp, bazen trunk show gibi özel durumlar için modeller ekleyebiliyorum.

En son nasıl bir parça tasarladın, hikayesini ve özelliklerini tarif eder misin?
Uluslararası bir pop star'a turnesinde kullanması için alternatifler çizdim. Normalde kullanmadığım malzemeleri mücevher tekniğiyle büyük boyutlarda kullandım.

Moda Operandi ve Net-à-Porter gibi platformlarda çalışmalarını sergileme ve daha geniş bir kitleyle buluşma şansın var. Mücevher kültürü ve online alışveriş; sence bu ikisi birbirine ısındı mı, gözlemlerini alabilir miyiz?
Bahsettiğiniz iki web sitesi de diğer alternatifleri gibi artık takı ve mücevher için tamamen ayrı satış stratejileri ve görsel hikayeler oluşturuyorlar. Takı aslında internetten satılması kolay bir ürün çünkü yanılma, yakışmama payı giyime göre daha az. Bu yüzden de her sezon online dükkanların takı satışları ve siparişleri artıyor.

Markan için nasıl projelerin, hayallerin var?
Şimdilik istediğim gibi gidiyor her şey. İleride ölçülü bir şekilde büyüyüp, işin görsel kısmına ağırlık vermek istiyorum.

Aslında bıyık ve kirli sakal da Alican İçöz markasının bir parçası. Bize kişisel bakım rutininden biraz bahseder misin? Kendine has ritüellerin veya hayranı olduğun kozmetik ürünler var mıdır?
Eskiden biraz daha meraklıydım sanırım ama şimdi cildime ve saçıma ne kadar az müdahale edersem o kadar iyiymiş gibi geliyor. Basit, doğal bir nemlendirici ve mümkün olduğunca az şampuan kullanmak gibi.

Tasarımların kadar giyimin ve zevkinle de farklı bir duruşun var. Kişisel tarzını nasıl tarif edersin? Nasıl oluştu günümüzdeki siluetin, gardırobun?
Kısaca giyinmenin kendisini seviyorum diyebilirim, bütün etaplarıyla. Geçmişte kısa bir süre deneme yanılma yöntemiyle gittikten sonra, öncelikle neleri kendimde sevmediğime karar verip, sadece kendi üzerimde beğendiğim şeyleri alarak ve kendime uygulayarak, bir süre sonra otomatikleşti giyim tarzım. Gardırobum da böyle oluştu.

Takip ettiğin veya koleksiyonlarını beğenerek giydiğin erkek giyim tasarımcıları kimler?
Dries Van Noten, Prada, ender olarak da yeni markalar, mesela fotoğraflarda üzerimde olan Davi Paris gibi. Bunun dışında, artık olmayan Stefano Pilati'nin Yves Saint Laurent'ı ya da Martin Margiela'nın kendisinin tasarladığı Maison Martin Margiela erkek koleksiyonları da beğendiklerim arasında.

Peki, ya tarzını beğendiğin kadınlar?
Ece Sükan, Giorgia Tordini ve Anna Schiffel. Eskilerden ise Tina Chow, Nan Kempner ve Anjelica Huston bilinçaltımda olanlar.

Son olarak, bize Parizyen denince aklına gelen kadını tarif eder misin?
Çok uğraşılmamış gibi görünüp aslında detaylarda çok spesifik bir şekilde oluşturulmuş bir look ve özgür, vurdumduymaz bir tavır.