Misafir ağırlama sanatı
LIFESTYLE

Misafir ağırlama sanatı

Four Seasons Hotels İstanbul Halkla İlişkiler ve İletişim Direktörü Sibel Benli ile şehrin en güzel lokasyonlarından birinde yer alan, Boğaz manzaralı ofisinde buluşup kariyer ve stili üzerine konuştuk.

GÜNCELLEME TARİHİ: 30 Ocak 2019

Çimen Uzsoy G.
Fotoğraf Kutup Dalgakıran

Çok uzun yıllardır turizm sektöründesiniz. Ne yapmak istediğinize karar verdiğinizde kaç yaşındaydınız?
18 yılı aşkın süredir turizm sektöründeyim. 2001'de Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü'nden mezun olduktan sonra, aynı okulun Turizm İşletmeciliği mezunu olan yakın bir çocukluk arkadaşımın yönlendirmesi ile turizm alanındaki serüvenim başladı diyebilirim. Açıkçası, mezun olduğumda turizm sektörü ile ilgili pek fikrim olduğunu söyleyemem. İşin içine girdikçe tanıyıp sevdim ve bağlandım. Boğaziçi'nde okuduğum bölüm, insan ilişkileri ve iletişim konusunda güçlü bir altyapı sağladığı için hizmet sektöründe kendimi ilk andan itibaren rahat hissettim. O yıllarda, odağın insan olduğu ve yeni kültürler keşfedebileceğim bir işle meşgul olmak istiyordum. İnsanların mutluluklarına katkı sağlamanın yanı sıra, eğlenceli ve yaratıcı bir or tamda bulunma fikri beni heyecanlandırıyordu. Farkında olmadan, bugünkü işimin hayalini kuruyormuşum meğer...

İşinizin en sevdiğiniz yanı nedir?
İşimin sevdiğim birçok yanı var. Bunların başında dinamizmi, değişim ve gelişimin devamlılığı, kişiyi birçok alanda yenilemeye zorlaması geliyor. Her gün, yeni bir heyecan kaynağı ve adeta bir maraton. Bu tempo, iç dünyamı zenginleştirip ruhumu besliyor. Farklı konularda bilgilenmek ve alanında başarılı seçkin insanlarla tanışmak benim için her zaman çok değerli olmuştur. Öğrenme sürecinin hiç bitmemesi de paha biçilmez bir motivasyon unsuru. En kıymetlisi ise şüphesiz birlikte çalıştığım arkadaşlarım ve işim sebebiyle tanışıp yıllar içinde dost haneme eklediklerim.

Çalışan annelerin en hassas noktası olan, iş ve ev hayatı arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
İstanbul gibi kalabalık ve yaşam akışının hızlı olduğu metropollerde, iş ve ev hayatı arasındaki dengeyi sağlamak için iyi bir planlama ve özen gerektiğini düşünüyorum. Koşullar herkes için yorucu. Özellikle hizmet sektörü gibi, yoğun emek ve doğasında durmak olmayan sektörlerde, çalışan ebeveyn olmak diğer sektörlere kıyasla sanırım biraz daha özveri gerektirebiliyor. Four Seasons gibi, çalışanına değer veren küresel bir markanın çatısı altında olduğum için kendimi bu konuda şanslı hissediyorum. İşimin elverdiği ölçüde, çalışma programımı evdeki düzene ve 17 aylık oğlumun günlük programına göre ayarlamaya gayret ediyorum. Sosyal hayatımı da oğlumla birlikte vakit geçirebilecek şekilde planlıyorum. Eşimle bu konuda sıkı bir işbölümümüz olduğunu söyleyebilirim.

Tipik bir 24 saatiniz nasıl geçiyor? Verimlilik için vazgeçilmezleriniz neler?
Güne saat 07.00'de oğlum Alp'in sabah ritüelleri ile başlıyorum. Bu başlangıç, bana büyük bir keyif ve yaşam enerjisi veriyor. Ev ve iş arasındaki mesafem yakın olduğu için, sabah 08.30 gibi evden çıkmam yeterli oluyor. Her iki otelimizde, haftanın günlerine yayılan rutin bir toplantı ajandamın yanı sıra, o dönemki proje ve etkinlilklerimize bağlı olarak ekip içinde ya da hizmet ortaklarımızla, genellikle yoğun bir gündemim oluyor. İşin günlük akışında, yenilikleri takip etmeye ve iş geliştirmeye olabildiğince zaman ayırmaya gayret ediyorum. Verimlilik için, açık iletişime ve ekip arkadaşlarımın görüşlerini dinlemeye çok önem veririm. İstanbul'un en güzel lokasyonlarından birinde ve en etkileyici manzarasının yanı başındayız. Beyin fırtınası toplantılarımızı Boğaz'dan ilhamla mümkün mertebe açık havada ya da çoğu zaman otelin farklı alanlarında yapıyoruz. Verimlilik ve yaratıcılık için, içinde bulunduğumuz ortamı deneyimlemeye ve misafir gözünden bakış açımızı taze tutmaya özen gösteriyoruz.

Ofis gardrobunuzdan bahsedelim, nasıl bir stiliniz var? Vazgeçilmez parçalar ve renkler hangileri?
Ofis giyimime önem veririm. Oldum olası içinde rahat hissedeceğim, zahmetsiz şıklıktaki parçaları tercih etmişimdir. Alışveriş yaparken seçiciyimdir. Yıllar içinde vücut tipimi ve kendime yakışanı iyi tanıdığım için iş kıyafetlerimde bilinçli tercihler yaptığımı düşünüyorum. Kumaş ve kesim kalitesine çok dikkat ederim. Dar paça pantolon, blazer ceket, beyaz gömlek, siyah mini elbise ve stiletto, ofis gardırobumun vazgeçilmezleri. Her ne kadar renkli giyinmeyi sevsem de ofis kıyafetlerinde siyah, bej, gri ve beyaz tonlarından vazgeçemeyenlerdenim. Mor, elektrik mavisi, sarı, nefti yeşil, fuşya ve şarap kırmızısı ise kendime yakıştırdığım ve enerjisi bana iyi gelen renkler.

İşe giderken ne giyeceğinize karar vermek çok vaktinizi alır mı? Almıyor ise bunu nasıl başarıyorsunuz?
Eskiye kıyasla, özellikle anne olduktan sonra, bu konuda daha pratik ve becerikli olduğumu söyleyebilirim. Bence bunun püf noktası vücudunuzu ve ihtiyaçlarınızı iyi tanımakta yatıyor. İş tempom ve bulunduğum ortam, şık olduğu kadar kendimi rahat hissedebileceğim, terletmeyen tercihler yapmamı gerektiriyor. 'Az çoktur' felsefesini benimseyerek kombinlerimi bu yönde seçmeye gayret ediyorum. Dolabımdaki kıyafet düzenimi de sabah hızlı tercih yapmamı sağlayacak şekilde organize ediyorum. İlgili parçaları bir arada tutmak bana büyük kolaylık ve hız sağlıyor. Birkaç kilit parçayı ve ayakkabılarımı, ani gelişebilecek durumlara karşı ofisimde tutuyorum. Son anda katılmam gereken bir davette şık bir ayakkabı ve zarif bir ipek bluz ile geceyi kurtarabiliyorum.

Modayı takip eder misiniz? Bu yılın trendlerini iş giyiminize nasıl uyarladınız?
Moda trendlerini olabildiğince takip ediyorum. Moda tasarımcılarının yeni kreasyonları ile ilgili röportajları okumaktan, fotoğraf çekimlerini ve defile videolarını izlemekten çok keyif alıyorum. İş kıyafetlerim için, özellikle takım elbise ve ayakkabı seçimlerimde modası geçmeyecek tercihler yapsam da aksesuar gibi parçalarda modayı yakalamayı seviyorum. Örneğin, bu yıl sezonun modası renkli leopar desenini bir bluz ve elbise ile gardrobuma ekledim. Pantolonda da trendlerde öne çıkan renklerden kendime yakıştırdıklarımı tercih ediyorum.

Kariyerinin henüz başlarındaki Sibel'e tek bir öğüt verebilecek olsanız, bu ne olurdu?
Kendime öğüdüm: Önceliklerini iyi belirle, hayatta, yaptıkların değil yapamadıkların için pişmanlık duyacaksın... Yıllar önce, kimin olduğunu hatırlayamadığım bir röportajdan sakladığım başucu notum şöyle: "Yorgunluğun, yoğunluğun ya da stresin seni kontrol altına almasına izin verme. Güzellik, hayattan zevk aldığın sürece anlamlıdır."