Bahamalar’ın bilinmeyen yüzü
LIFESTYLE

Bahamalar’ın bilinmeyen yüzü

Bahamalar’ın bilinmeyen yüzü; Avrupa aristokrasisi ve Amerikalı zenginlerin gözde tatil mekanı, üç asır sonra da korsan ruhunu kaybetmiş değil. Nassau’dan Abaco’ya, Andros’dan Paradise Island’a her yerde serüven ve lüks bir arada.

GÜNCELLEME TARİHİ: 12 Şubat 2019

Rafa Rodríguez

Yıl 1720. Sakin bir gün. Kaptan John Howard Graysmith, tekneyi terk etmeye karar verdi. Zaten İspanyol ve Fransız gemilerine saldırmayı sürdürseydi eninde sonunda ya gemiyi terk etmesi gerekecekti ya da ölüm onu bulacaktı. Kral George, Karayipler'de yeni sömürgeleştirdiği bu toprakları çok saygın bir bölge haline getirme kararlılığındaydı. Böylece, yüreklere korku salan geminin, Graywolf 'un kaptanı olarak geçirdiği dönemde saldırdığı gemilerden elde ettiği paralarla, Karayipler'in en güzel caddesi olarak nam salmış olan West Hill Street'te, bir arsa satın alıp, her geçen gün daha da serpilmekte olan Nassau'nun en güzel manzaralarından birine muhteşem bir malikane inşa ettirdi. Bunun, korsanlığın bitişi, ama başka bir şeyin, denizaşırı turizmin başlangıcı olduğu söylemek yanlış olmaz. Kanundan kaçmak isteyenler için özgürlüğe bir kapı, milyonerler için cennet, kendi özel adalarında yaşayan ünlüler için bir sığınak olan Bahamalar, modern turizmin kutsal topraklarından biri olma şerefini gönül rahatlığıyla üstlenebilir. 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Bahamalar Avrupa aristokrasisinin dinlenme tesisi olarak anılmaya başlamıştı bile.

1920'lerden itibaren bol paralı Amerikalıların gözde tatil mekanı haline gelen Bahama adalarının plajlarına, casino ve resort'larına izlerini bırakan ünlülerin listesi eşsiz: Winston Churchill'den Beatles'a, Exumas'taki 365 adacıktan birine sahip olan Johnny Depp'e (Penélope Cruz ve Javier Bardem düğünlerini bu adalardan birinde yapmıştı) ve Rolling Stones, David Bowie, Grace Jones, Iron Maiden, James Brown, Shakira, Julio Iglesias, Bob Marley gibi efsanevi kayıt stüdyosu Compass Point'ten albüm çıkarmışlığı olan tüm müzisyenler bu adalardan geçti. İlginç olan şu ki, üstünden üç asır geçmiş olmasına rağmen, mekan hala korsanlık ruhunu üzerinden atmış değil. Elbette bugünün korsanları turistler. Geçen yıl Karayipler'in en gözde tatil yeri olan Nassau -tam anlamıyla adanın limanını işgal eden devasa transatlantiklerle gelen- yaklaşık dört milyon turist tarafından ziyaret edilmiş. Korsanlık mevzuuna dönecek olursak, Long Bay caddesinin turistik tınısına kulak vermek bile bir korsanın hissiyatına bürünmeniz yeterli.

YENİ KORSAN KENTİ NASSAU
Miami'den uçakla 45 dakika mesafede olan takımadayı oluşturan 700 adadan biri de New Providence. New Providence bunların ne en büyüğü ne de en güzeli olsa da, bir manevi merkez olarak ön plana çıkıyor. 17.yüzyılın sonlarında korsanlar üs olarak kendilerine New Providence'ı seçmişlerdi -öyle ki, 1713'teki nüfus sayımında kayda geçen bin korsandan yarısı adanın meşru sakini sayılıyordu ve aralarında efsanevi Barbanegra (Karasakal) da vardı. Eski Nassau'nun sokaklarında, hırsla esen ve saçınızı darmadağın eden karayel eşliğinde, sömürgenin resmi rengi olan pembe ve beyaz binaların arasında gezinirken kendinizi bir romandaymış gibi hissetmemek mümkün değil. Parlamento binasının önünde başlayıp, kütüphaneye dönüştürülmüş eski hapishanenin önünden geçerek, hükümet konağının önünde son bulacak bir yürüyüş yapmayı sakın ihmal etmeyin. Ancak, söz konusu kendinizi bir korsan gibi hissetmekse, hiçbir yer Graycliff'in eline su dökemez.

Kaptan Graysmith'in ilk malikânesinde, aradan geçen yüzlerce yılın hükmü yok, burada adeta zaman durmuş gibi. Tarih her adımda gıcırdayan tahta merdivenlere takılıp kalmış. Verandadan selam veriyor, pastel tonlardaki duvarlardan sızıyor, antika mobilyalardan ışıklar saçarak o harikulade trabzandan aşağı doğru kayıyor. Burası, Nassau'daki ilk otel (1844'te, kentin en zevk sahibi ve rafine yerlerinden biri olarak haklı bir şöhrete sahipti). Mekan ilginç bir geçmiş ve sıradışı hikayelerle dolu: Al Capone'un sevgilisi olduğu söylenen maceraperest Polly Leach ABD'de alkol yasağı olduğu dönemlerde mekanı büyük servet sahiplerinin buluşma noktası haline getirmişti; mavi çinilerle kaplı havuz 50'li yıllarda Kanada'nın en zengin şahsiyeti olan Walton Killam'ın karısı tarafından yaptırıldı. Özellikle 60'lı yıllarda İngiliz aristokrasisi tarafından pek revaçta olan oteli sık sık ziyaret eden konuklar arasında Windsor'lar da vardı. 1973'te Enrico Garzaroli'nin satın almasıyla birlikte otel basit ama şöhretli bir mekandan beş yıldızlı lüks bir otele dönüştü.

İLHAM KAYNAĞI CENNET
Benzer bir meskensel elitleştirme Gran Abaco'da, Abacos takımadasının en büyük adasında da yankı buldu. Bahamalar'ın denizcilik başkenti olarak bilinen adada, Schooner koyunda gösteriş düşkünü ailelerin seveceği türden kendine özgü bir tatil kasabası bulunuyor. Marsh Harbour'dan giden ve çam ağaçlarıyla çevrelenmiş uzun bir otoyolun sonunda ise The Out Island Club var. Devre mülklerden oluşan bu proje Miami kökenli otelci James Malcolm'un imzasını taşıyor. Malcolm, "Burada erkekler balıkçılık sporuyla uğraşırken, kadınlar da çocuklarını alıp küçük uçaklarla Disney World'e gidebilir," diyor. Hayalinizde daha kolay canlandırabilmeniz için şöyle bir tasvir yeterli olur sanırım: Burası Stepford Kadınları filmi için mükemmel bir mekan olurdu. Dileyenler trafiğe kapalı olan 1335 dönümlük alanda golf arabaları ve bisikletlerle gezebilir, balıkçılıkla ilgilenenler Sandpiper Inn'de kalabilirler. On kilometre uzunluğundaki el değmemiş, bembeyaz kumlar ve turkuaz deniz ise hiç kuşkusuz bu projenin merkezini oluşturuyor. Dünyadaki cenneti arıyorsanız doğru yerdesiniz.

Mash Harbour'a dönerken yolunuzun New Hope koyundan geçmesi sizi yeniden geçmişe götürüyor. Bağımsızlık Savaşı'nın ardından Amerika'dan ayrılan kraliyet yanlıları tarafından kurulan bu ufak köyde zaman adeta durmuş gibi. Pastel renkli, beyaz çitlerle çevrili küçük evler, 19. Yüzyıldan kalma mezarlık, kırmızı- beyaz boyalı deniz feneri, bir cephesi sakin koya diğeri öfkeli okyanusa bakan oteliyle kesinlikle büyüleyici bir yer.

KARAYİP MEGALOMANİSİ
Bu cennet adaların gururlu sakinleri, kendilerini tarif ederken "Önce Bahamalı, sonra Karayipliyiz" diyor. Ülkenin en büyük ve en az gelişmiş adası olan Andros'ta bir zamanlar Kolomb'un buraya ilk ayak bastığında yerliler, Lukayolar yaşıyordu. Denizle bataklıklar arasına sıkışmış, gezegenin en büyük üçüncü mercan resifi tarafından çevrelenmiş, bu vahşi ada maceraperestler ve kimse tarafından rahatsız edilmek istemeyen sefahat düşkünleri için biçilmiş kaftan. İlk gruptakiler için tropik ormanlar ve dalış yapabilecekleri mağaralar, ikinci gruptakiler için ise, hemen önünden denize girilebilecek villalar, yalnızca gemiyle ulaşılabilen resortlar mevcut. Burası aynı zamanda bir yengeç adası. Kerevit kadar büyük yengeçler için Haziran ayı başlarında düzenlenen ve yengeç yemeye doyacağınız bir festival bile var. Ve bu ada keşmekeş içindeki Nassau'dan yalnızca 48 kilometre uzakta.

Eğer yeniden başkente dönecekseniz, Bahamalar'ın Disneyland'i ya da Karayipler'in Las Vegas'ı olan Paradise Island'ı ziyaret etmeyi ihmal etmeyin. Nassau'nun kuzeyindeki adaya, Potter's Cay'den iki ayrı köprüyle ulaşılabiliyor. Potter's Cay'in, egzotik kokteyller eşliğinde salyangoz salatası tadabileceğiniz lokantalarıyla ünlü sıcak ve turistik bir mekan olduğunu hatırlatalım. Paradise Island, Amerikalı bir milyoner olan Huntington Hartford'un özel cenneti. Tipik bir megaloman olarak, önce William Randolph Hearst'ün tek tek bütün taşları taşıtmak suretiyle Fransa'dan getirerek tekrar inşa ettirdiği 14. yüzyıldan kalma bir manastırı satın alarak bir otele dönüştürdü ardından da adada kumarı yasallaştırmayı başardı. Kocaman akvaryumu, gürültülü kumarhanesi ve hemen göze çarpan zevksizliğiyle tanınan resort yine de görülmeye değer.