Ürdün'den gezi notları
LIFESTYLE

Ürdün'den gezi notları

Ürdün’e gidiyorum dediğim herkes ‘Muhteşem’ ve ‘Ne güzel!’ gibi yorumlarla hazırladılar beni yolculuğuma. Büyük hayallerle çıktığım seyahat beni hayal kırıklığına kesinlikle uğratmadı.

GÜNCELLEME TARİHİ: 28 Şubat 2019

Gülen Yelmen

Kısacık, neredeyse 1.5 saatlik uçuşumuz ardından 2018 Nisan ayında açılan W Amman'a gece yarısı ulaştık. Dünya çapında tüm W otellerin DNA'sına uyan rengarenk bir lobi karşıladı bizi. UNESCO'nun koruması altındaki dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen antik kent Petra'nın eski su yollarının canlandırıldığı lobi kırmızı renge emanet edilmişti. İlk görüşte bu dekoru pek anlayamamıştım, meğer önce Petra'yı ziyaret etmem gerekiyormuş mimarideki tarihi ipuçlarını takdir etmem için…

240 oda ve 44 süitten oluşan otel Amman'ın Abdali bölgesinde son derece şık bir gökdelende hayat buluyor. Ürdün'ün başkentine kuşbakışı bir manzara için W Otel'in üst katları veya havuzu ideal. Lobide, ülkeye özgü bedevi ruh, rengarenk dekorasyonu ve çağdaş sanatçıların eserleriyle yansıtılmış. Dekorasyonunda ise çocukların güvenliği üzerine çalışan bir hayır kurumu olan Jordanian River Foundation'ın yine çocuklar tarafından tasarlanan minder ve yastıkları bulunuyor. Tüm bu titiz detayları tabii ki de bir kadın, otelin Türk Genel Müdürü Esra Parin düşünmüş! Odalarda ise her şey özenli; hafif atıştırmalıklardan Wi-Fi çekmeyen yerler için hazırlanmış mobil vericilere kadar…

İlk gün geziye Roma İmparatorluğu'ndan kalma 6500 yıllık harabelerle başladık. Daha sonra iki saatlik yolculuk sonrası vardığımız turistik Petra'da at sırtında gezmekten korkarak yürüyerek keşfe devam etmeyi tercih ettik. Rehberimiz eşliğinde, eskiden birer su yolu olan ve yüzyıllar içinde çekilen suların geride kıpkırmızı bir renk bıraktığı dar geçitlerden geçtik, develeri sevdik, sokaklarda satılan el iş satan çantalara bayıldık ve tabii ki Indiana Jones filminde adı 'Güneş Tapınağı' olarak geçen Treasury'de fotoğraf çektirdik. Şehrin zirvesindeki manastıra çıkanların ise nefesleri kesilmişti, hem manzaradan hem de yorgunluktan!

Eski göçebe medeniyet Nebatiler'in başkenti olan Petra, yüzyıllarca 'kayıp şehir' olarak anılmış; ta ki 1812'de İsviçreli kaşif Johann Burckhardt tarafından keşfedilene kadar… 1985'te UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınan ve 2007'de Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri olarak kabul edilen tarihi yerleşke, kayalarının rengi dolayısıyla 'Pembe Şehir' olarak da biliniyor.

Ürdün seyahatimizin en etkileyici ve sıra dışı deneyimini ise çölde, Wadi Rum'daki Camp Aicha'da yaşadık. Marslı filminin çekildiği bu vadi, kırmızının en ateşli tonlarında kumlara sahip. Camp Aicha ise 'bubble' odalarda konaklayanlara çok farklı bir deneyim yaşatıyor. Gece yıldızların çok net görüldüğü alanda lüks odanızda sizinle gökyüzü ve yıldızlar arasına kimse giremiyor.

Bedevi geleneklerine uygun olarak, dev ateşin etrafında kabanlarımıza sarılı halde toplanıp etnik müzikler eşliğinde erkek bedevilerin yerel göbek dansına şahitlik ettik. Wadi Rum'da Wi-Fi veya telefonun çekmemesi ise kısa bir teknoloji detoksuna soktu bizi.

Ülkenin en güneyine kadar gidip Ölü Deniz'i göremedik ama dönüş yolunda Ürdün mutfağından inanılmaz lezzetler tatma fırsatımız oldu. Şehrin çarpık yapılaşmasına tezat hemen hemen herkesin Kral II. Abdullah'a sevgisine ve akıcı bir İngilizce konuşmasına hayran kalarak İstanbul'a döndük.