İstanbul'dan Roma'ya
LIFESTYLE

İstanbul'dan Roma'ya

İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali, bu yıl IST.FEST.ROME adıyla Roma’da gerçekleşerek, global bir boyut kazandı.

GÜNCELLEME TARİHİ: 16 Temmuz 2019

Güher ve Süher Pekinel, Kezban Arca Batıbeki, Clemence Poesy, Michele Lamy, Arto Lindsay, Belçim Bilgin gibi isimlerin katıldığı üç günlük etkinliğin detaylarını Demet Müftüoğlu Eşeli'den dinliyoruz.

Çimen Uzsoy G.

Hakikat Sonrası Çağda Sanatsal İfade, çoğumuzun adını koymadan da olsa kafamızı meşgul eden bir mesele. 10 yıldır İstanbul'74 tarafından düzenlenen ve bu yıl ilk kez İstanbul'dan başka bir şehirde, Roma'da gerçekleşerek farklı bir boyut kazanan IST. Festival ya da bu yılki adıyla IST.FEST. ROME'un teması olarak seçilmesi de tesadüf değil. Tüm detayları, İstanbul'74 kurucu ortağı ve festivalin eş küratörü Demet Müftüoğlu Eşeli'ye sorduk.

2010'dan beri gerçekleşen İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali bu yıl ilk kez global ölçekte, Roma'da gerçekleşti. Bu dönüşüm nasıl oldu?
IST. Festival yıllardır dünyanın farklı yerlerinden gelen düşünce önderleri ve kreatif isimleri İstanbul'da buluşturarak, şehrin kültür sanat alanında tanıtımına katkıda bulunuyor. 10. yılında, daha geniş kitlelere ulaşmak için festivali Türkiye sınırları dışına taşımaya karar verdik. İlk günden beri festivali hayata geçirmekteki amacımız kültürlerarası diyalog ve sanatsal işbirlikleri yaratmaktı ve bu yıl itibariyle yeni global edisyonlarımızla kültür sanat dünyasına daha kapsamlı şekilde katkıda bulunmaktan mutluluk duyuyoruz.


Demet Müftüoğlu Eşeli, Nico Vascellari, Evren Esenli, Murat Salim Esenli, Delfina Delettrez Fendi, Alphan Eşeli

Festivalin dünyaya açıldığı ilk şehir olarak Roma'da nasıl karar kıldınız?
Roma, Batı medeniyetlerinin doğuş yeri olarak kabul ediliyor ve antik çağlardan günümüze uzanan zengin bir kültür mirasına sahip. Tarihin en güçlü imparatorluklarından Doğu Roma ve Batı Roma İmparatorluğu'nun başkentleri olan İstanbul ile Roma arasında ise çok özel bir tarihi bağ ve ortak kültür var. Bunun yanı sıra yıllardır IST. Festival için İstanbul'a gelen dostlarımız Delfina ve Nico'nun da Roma'nın kültür sanat dünyasına katkı sağlama isteği bizi IST. Festival'in ilk yurtdışı edisyonunu Roma'da birlikte yapmaya yönlendirdi. Delfina'nın dördüncü kuşak üyesi olduğu Fendi ailesinin köklerinin Türkiye'ye dayanması da büyük anlam kazandırdı.

ISTANBUL'74'ün diğer kurucusu, eşiniz Alphan Eşeli'nin yanı sıra Delfina Delettrez Fendi ve Nico Vascellari ile ortak küratörlük yaptınız. Bu dörtlünün bir araya gelmesiyle nasıl bir festival karakteri ortaya çıktı?
IST.FEST.ROME'un ana teması olan Hakikat Sonrası Çağda Sanatsal İfade ve tema ekseninde her panele göre farklılık gösteren konular, her yıl olduğu gibi bu yıl da Alphan tarafından belirlendi. Temanın bu kadar güncel ve spesifik olması, festivalin bir parçası olan herkesin üzerine düşünmesini sağladı. Hem yakın dostumuz olan hem de festivale kurulduğu ilk yıldan beri katılan Delfina ve Nico, IST. Festival'in ruhunu ve amacını çok iyi anlayan kişiler oldukları gibi, kreatif tarafları da çok kuvvetli iki isim. Nico, farklı sanatçılarla birlikte yaptığı müzik performanslarıyla çağdaş sanatın önemli temsilcilerinden. Delfina ise Forbes'un 30 Yaş Altı 30 Başarılı İsim listesine girmiş başarılı bir tasarımcı. Bu yılki festivalin kendine has karakterini yansıtan birkaç örnek vermek gerekirse; Maxxi Müzesi'ndeki panel ve performans programının açılışını, Roma ile özdeşleşmiş ikonik güncel sanatçı Enzo Cucchi yaptı. Alphan, sinemanın kült isimlerinden Oscar ödüllü Alman yönetmen Volker Schlöndorff ile bir panel gerçekleştirdi. Zeitgeist çalışmalarıyla bilinen yönetmen ve sanatçı Carlos Casas'ın görsel-işitsel performansı yoğun ilgiyle karşılandı. Aynı günün kapanışını ise Michèle Lamy'nin kurduğu ve Nico'nun bir parçası olduğu kavramsal müzik grubu Lavascar ile yaptık.

İkinci gün, Roma'nın biraz dışında, 10. yüzyılda Etrurya Krallığı'nın başkentinin yer aldığı Parco di Veio sit alanında bulunan Fendi ailesine ait organik çiftlik I Casali del Pino'da gerçekleşti. Roma'da yaşayan büyük çoğunluk, havalar güzelleştiğinde hafta sonlarını şehir dışında geçirmeyi alışkanlık hale getirmiş. Biz de bu geleneğe uymak istedik. Oradaki program, Etem Postacıoğlu ev sahipliğinde tamamen İtalya'ya özgü bir öğle yemeğiyle başladı. Farklı kültür, coğrafya ve disiplinlerden gelen katılımcılar ve orada bulunan herkesin birbiriyle kurduğu diyaloglar, festivalin varoluş amaçlarından en önemlisini destekler nitelikteydi. Programın devamında, uzun yıllardır ISTANBUL'74 olarak işbirliği yaptığımız yakın dostumuz, günümüzün önemli güncel sanatçılarından Kezban Arca Batıbeki, festivale özel hazırladığı posterlerini imzaladı. Öğle yemeği sırasında, önemli moda markalarının kampanyaları için hazırladığı illüstrasyonlarıyla tanınan genç İspanyol sanatçı Ignasi Monreal sürpriz bir performans gerçekleştirdi: İtalyan ve İspanyol Barok Sanatı'ndan ilham alarak ortaya koyduğu, uzaktan gerçek gibi görünen Plats Bruts serisine ait resimlerini masalara servis etti. 1970'lerin önde gelen No Wave grubu DNA'in kurucusu Arto Lindsay, oradaki tarihi bir kemerin altında verdiği mini konserle herkesi büyüledi. Tüm bunlar olurken, New York'ta yaşayan ve çalışan sanatçı Lola Schnabel açık havada katılımcıların portrelerini çizdi.

Festival teması nasıl şekillendi?
Tema, günümüzde yaşadığımız büyük belirsizlik ve karışıklık zamanına odaklanıyor. Dünyamızın istikrarını sarsan olaylar art arda meydana geliyor. Politik çatışmalar, yerinden edilen insan toplulukları ve inkar edilemez bir gerçeklik olarak iklim değişikliği çevremizi dönüştürürken, sosyal medya ve yapay zeka olarak tanımladığımız farklı bir çevreyi oluşturuyor; gerçek hayatın karmaşık gerçeklikleriyle yüzleşmek yerine kaçmayı tercih ettiğimiz dijital ortamı. Festivalde, bu sürekli değişimin yaratıcı zihni ve sanatsal ürünlerini etkileme biçimleri tartışıldı.

Katılımcılar arasında sanatın farklı alanlarından pek çok yıldız isim var. Bu isimleri bir araya getirme sürecini öğrenebilir miyiz?
Yeni hayat şartları ve dijitalleşmenin sanat ve farklı disiplinlerden sanatçılar üzerindeki etkilerini, bu konu hakkında farklı deneyim ve görüşleri olan kreatif liderler ve fikir önderleriyle beraber tartışmak için festivale temayla ilgili sanatçıları davet ettik. Katılımcıları, eş küratörlerimiz olan Delfina ve Nico ile, her biri için özel tartışma konuları belirleyerek seçtik.


Galleria Borghese

Festival, gala yemeğinden I Casali Del Pino'daki finaline kadar dolu dolu bir programa sahipti. Sizin için en unutulmaz anı hangisi oldu?
Maxxi Müzesi'nde Francesco Vezzoli ve Joseph Grima'nın temayı çok iyi ele alan paneli; Galleria Borghese'nin büyüleyici ortamındaki gala gecesinde gezdiğimiz Lucio Fontana sergisi; Maçakızı ve Sahir Erozan ev sahipliğinde gerçekleşen gala yemeği için Aret Sahakyan ve Carlo Bernardini'nin Türk ve İtalyan mutfaklarını harmanladıkları menüyle festivalin kültürlerarası diyalog kurma amacına katkıda bulunmaları; Güher ve Süher Pekinel'in etkileyici piyano resitali; Arto Lindsay'nin verdiği mini konser bu yılki festivalin unutulmaz anlarından sadece birkaçıydı.

Festival bundan sonra başka şehirlere de sıçrayacak mı?
Festivali dünyanın farklı şehirlerinde gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Ayrıca festivalle ilgili, çok yakında duyuracağımız bir projemiz daha var.

Şu sıralar gündeminizde başka neler var?
Eylül ayında gerçekleştireceğimiz birçok proje için hazırlık yapıyoruz. Yine İstanbul'un tanıtımına katkı sağlayacak, çok heyecan duyduğumuz bir işbirliğimiz var. Pek çok farklı ölçekte ve farklı mecralarla çalışan, esas olarak geniş ebatlı tablolardan oluşan kalıcı yerleştirmeleriyle tanınan, New York'ta yaşayan ve çalışan sanatçı José Parlá'nın sergisini açıyoruz.