Arles'den hikayeler
LIFESTYLE

Arles'den hikayeler

Güney Fransa’da, Rhone Nehri’ni Akdeniz’le buluşturan, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bir antik Roma şehri. Van Gogh’un, ışığına hayran kalarak Paris ve Marsilya’dan vazgeçip, yaşamının son 18 ayını geçirdiği ve en önemli eserlerini ürettiği yer.

GÜNCELLEME TARİHİ: 31 Ekim 2019

Seçil Van Nunen

Costanza Profumo ve Lucai Scrampi ile dostluğumuz yaklaşık 10 sene önce New York'ta, 42'ye 12'deki ikonik bina Atelier'de ev arkadaşı olarak başladı. Costanza o dönem Studio Daniel Libeskind'de 9/11 Ground Zero Master Plan projesinde mimar olarak çalışıyordu. Zamanla hepimiz New York'tan ayrıldık. O günden bugüne değişmeyen tek şey birlikte yaptığımız sanat ve gastronomi odaklı seyahatlerimiz oldu.

2018 sonu, yeni yıl için İstanbul'da toplandığımızda, 2019 yazında 50. yılını görkemli bir şekilde kutlayacak olan dünyanın ilk uluslararası fotoğraf festivali Les Rencontres De La Photographie için Arles'a gitme kararı aldık. 8-14 Temmuz tarihlerinde orada olmalıydık ki, aynı zamanda müzik festivali Les Suds A Arles'ı takip etmiş olalım.

Neden Arles? Çünkü seyahatimizi birlikte planladığımız arkadaşlarımdan Costanza ve Henriette, Arles'daki Atelier Luma'nın açılış ekibinde yer almıştı ve Henriette halen Luma'da Artistik ve Araştırma Direktörü olarak çalışıyor. Atelier Luma deyince Arles, Arles deyince Luma akla geliyor.

Türk Hava Yolları ile Marsilya'ya uçtuktan sonra, havaalanından ücretsiz otobüslerle doğrudan erişebileceğiniz tren ile yaklaşık 50 dakikalık yolculukla Arles'a ulaşabilirsiniz. Ben son anda seyahatimi bir gün ertelediğimden tren kullanarak ulaşım sağlamak zorunda kaldım ve ne kadar pratik olduğunu deneyimledim.

Tatilimiz boyunca Vincent Van Gogh'un Cafe Terrace at Night tablosuna konu olmuş cafe'nin olduğu Place du Forum sokağında kaldık. Şehrin tam kalbi. Karşımızdaki Grand Hotel Nord Pinus ve 50 metre ilerimizdeki L'Arlatan Hotel'de sıkça vakit geçirdik. Her iki adres de konaklama için ideal.

L'Arlatan ve aynı gruba ait restoran La Chasagnette, Kübalı mimar Jorge Pardo tarafından tasarlanmış. L'Arlatan son derece avangart, ilk bakışta abartılı ve çok renkli gelse de Arles'da görebileceğiniz tüm yapılardan farklı olması bence büyük avantaj. Bu tarz tarihi kasabalarda, en azından otelde olduğunuz zamanlarda görsel açıdan tekdüzelikten sıyrılmanızı sağlıyor.

SANATIN KALBİNDE
İsviçreli medikal firma Roche Holding'in varislerinden, sanat koleksiyoneri ve aktivist Maja Hoffman'a ait Luma Fondation tarafından kurulan Luma Arles,1980'lerin başına kadar tren fabrikası olarak kullanılan bir bina ve çevresinin Anabelle Selldorf tarafından rehabilite edilmesi ile 2014'ten itibaren yaratılmaya başlanmış.

Aynı kompleks içinde, Frank Gehry tarafından tasarlanan sanat araştırma merkezi, şehrin tarihi mimarisine ve dokusuna inat son derece modern ve çarpıcı mimarisi ile 2020 yılında tamamlanmayı bekliyor.

Luma Arles; sanatçıları, aktivistleri, araştırmacıları, bilim insanları ve organizasyonları bir araya getirerek, çevre ve dünya odaklı aktivitelerle, 21. yüzyılda yeni bir dünya modeli kurgulayıp, sürdürülebilir projelerle dünyaya daha fazla şans ver meyi hedefleyen bir kültür ve sanat platformu.

Bu seyahatimde Rachel Rose'nin Christian Dior Parfumes desteği ile hazırlanan videosu Enclosure'u, yine Dior markası ile genç fotoğrafçıların birleştiği The Art of Colour: Dior Photography of Young Talents yarışmacılarının eserlerinin olduğu sergiyi görme fırsatım oldu. Ayrıca Arles'da yaşayan insanların bir araya gelerek, farklı kostüm ve temalarla kendilerini kuralsızca temsil ettikleri dans gösterisini yine Arles'ın bahçesinde izledik.

Yakın arkadaşım Henriett Wall'un May Your Rice Never Burn projesini Arles'dan 40 dakika uzaklıktaki Plage de Piemanson'da uyarlayan ekibin arasındaydım. Buğday hasadından arta kalan bitki saplarını tek tek birleştirerek, Japon Shinta inanışında arınma ritüelini temsil eden shimenawa şeklinde dokuyarak yarattığımız sanatsal parçalarla; halen Camargue bölgesinde buğday hasadından kalan atıkları
yakıp doğaya zarar veren çiftçi ve buna izin veren organizasyonlara biraz sabır ve emekle dünyayı güzelleştirebiliriz mesajı verdik.

Arles bir yandan da Van Gogh'un ölümünden önce Paul Gaugin ile birlikte yaşadığı, beraber sayısız eser ürettikleri, şüphesiz en verimli dönemini geçirdiği yer. Gaugin ile büyük kavgalarının ardından kulağını kestiği, rehabilitasyon merkezine yatırıldığı yer de burası. Şehirdeki en önemli sanat figürü haliyle Van Gogh ve onu daha iyi anlayabilmemize yardımcı olacak muhteşem bir bina var; Fondation Vincent Van Gogh. Müzede Niko Pirosmani'nin Wanderer Between Worlds/Vincent Van Gogh: Speed and Aplomb sergisi 20 Ekim'e kadar devam ediyor.

Bir başka sanat adresi, Ecole Nationale Superieure de la Photography her yıl dünyanın dört bir köşesinden eğitim almak ve bu alanda ilerlemek isteyen fotoğraf sanatı meraklılarını ağırlıyor.

Manuel Rivera-Ortiz Fondation'da ise Rencontres d'Arles kapsamında Hey!What's going on/Motown'ın 60. yıldönümü etkinliklerini izledik. Fotoğrafçılığa ilgi duyuyorsanız buraya da mutlaka uğramalısınız.

İKİ ÖZEL FESTİVAL
1 Temmuz'da 50.'si başlayan Les Rencontres De La Photographie, şehrin her yerinde açık ve kapalı alanlarda, müzelerde, sanat galerilerinde uluslararası sanatçıların eserlerini keyifle izlerken, genelde iyi malzeme ile yapılmış sağlıklı yiyeceklerin de sergi alanlarından temin edilebildiği bir etkinlik. App store'dan aplikasyonunu indirerek tüm programdan anlık haberdar olabiliyorsunuz. Biletler online'da daha uygun ve festival boyunca şehrin her yerinde çok sayıda etkinlik, panel ve fotoğraf kursuna katılma imkanınız oluyor. Festival bu yıl 22 Eylül'de sona erdi. Les Sud A Arles da bu yıl 8-14 Temmuz tarihleri arasındaydı. Arenanın büyülü atmosferinde gerçekleşen festivalde dünyanın farklı bölgelerinden gelen, etnik müzikler dinleyebileceğiniz sanatçılarla tanışıyor ya da beğenerek dinlediğiniz sanatçılarla buluşuyorsunuz. Ben bu sene Melissa Laveaux, Fatoumata Diawara, Bobby Mcferrin ve en heyecan vericisi, Ruşen Filiztek'i dinledim. Ülkemizden melodiler duymak gurur vericiydi.