Yalın etki: Funda Arkas
LIFESTYLE

Yalın etki: Funda Arkas

Sanatsever ve antika tutkunu mimar Funda Arkas'ın Etiler’deki evine konuk olduk.

GÜNCELLEME TARİHİ: 27 Aralık 2019

Çimen Uzsoy G.
Fotoğraflar Serkan Eldeleklioğlu

FD Architecture ve Rue 1387'nin kurucusu Funda Arkas ile Etiler Alkent'teki evinde bir araya geldik. Sanata ve antikaya olan tutkusunu, hayvan sevgisini, güncel projelerini ve kişisel stilini kendisinden dinliyoruz.

Daha çok Çeşme'de yaşıyorsunuz. İstanbul sizin için ne ifade ediyor?
İş dolayısıyla çıktığım yoğun yurtdışı seyahatleri sebebiyle Çeşme'de de çok vakit geçiremiyorum aslında. Yazları ise sıkça güneye inip, Çeşme'nin kalabalığından uzaklaşmaya çalışıyoruz. İstanbul'u bırakın, hâlâ aşığı olduğum İzmir bile gözümde büyümeye başladı diyebilirim. İstanbul'a tamamen iş olarak bakıyorum. Aynı zamanda burada birçok dostum ve akrabam yaşıyor. Dolayısıyla ya iş ya da özel bir gün veya davete katılmak için geliyorum. İnsan uzun süre Çeşme gibi bir yerde yaşayınca büyük şehirlerin karmaşasından uzaklaşıyor. İstanbul'da bulunduğum kısa zaman dilimlerinde bile şehrin ağırlığı ve kalabalıklığı üzerimde yorucu bir etki yaratıyor. Fakat yoğun güncel iş akışımız sebebiyle sıkça gelmem gerekiyor. Bu seyahatlarimi de hedefe odaklı bir şekilde tamamlamaya çalışıyorum.

Şu an bulunduğumuz evin iç tasarımı size ait. Hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Burası eşimle beraber İstanbul'a geldiğimizde kullandığımız bir ev. İkimizin de İstanbul'da bulunması genelde iş sebebiyle olduğu için en dikkat ettiğim konu yoğun bir günden sonra evin konforu oldu. Büyük ve yumuşak kumaşa sahip bir kanepe, yine ergonomisi oldukça rahat tekli antika deri koltuk ve geniş orta sehpa ana salon mobilyalarımızdan. Bu evde çok fazla yemek yeme fırsatı bulamadığımız için normal bir yemek masası yerine bar sandalyeleri olan yüksek bir masa kullandık. Dekoratif anlamda ise çok göz yormayan detaylar ve renklerle tasarımı tamamladım.

Bu evde sizin için en özel eşya nedir?
Londra'dan gelen taba rengi deri koltuk ve yanında duran eski bavul. Bu koltuğu Londra'da katıldığım bir antika müzayedesinden aldım, buraya geldikten sonra derisi tabii ki yenilendi ve temizlendi. Çok eski olması sebebiyle çok fazla hikayesi olduğunu düşünüyorum. Böyle özel, eski parçaların daha önce nerelerde, hangi köşelerde ve ne şekilde kullanıldığını düşünmek beni fazlasıyla etkiliyor. Deri bavul ise Birinci Dünya Savaşı'nda askerlerin eşyalarını muhafaza etmek için kullanılmış.

Sizi daha çok iş insanı kimliğinizle tanıyoruz ama o tarafa geçmeden önce biraz öteki Funda Arkas'tan söz edelim. Kişisel stilinizi nasıl tanımlarsınız?
Kişisel stilim iş insanı kimliğimle oldukça bağlantılı aslında. Konfor hem yaptığım projelerde hem de hayatımın her alanında en önemli nokta. İçinde bulunduğum ev veya kıyafet bana bu konforu sağlamıyorsa, benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Kişisel stilimi genel olarak maskülen, düz hatlara sahip, çok bağırmayan ve beni rahat ettiren parçalar oluşturuyor. Siyah, koyu haki ve toprak tonları her sezon favorim. Yaz aylarında beyazın büyüsünü ve kibarlığını da üzerimde taşımayı seviyorum.

Stil anlamında bugüne gelene dek nasıl bir yolculuktan geçtiniz? Mesela pişman olduğunuz moda seçimleriniz var mı?
Hiçbir zaman sıkı bir moda takipçisi olmadım. Kendimi huzurlu ve rahat hissettiğim basic parçaları tercih ediyorum. Pişmanlık diyemem ama geriye dönüp baktığımda fosforlu taytlar, üzerine giydiğimiz tozluklar ve yarasa kollar gülmeme sebep oluyor.

Bu sezondan en son ne aldınız?
En son hem ev ürünlerini hem de kıyafetlerini çok beğendiğim ve en çok kullandığım markalar arasında yer alan Ralph Lauren'den bir hırka aldım. Chloé, Brunello Cucinelli, Loro Piana sıkça alışveriş yaptığım diğer markalar arasında.

İki köpeğiniz var. Onlarla yolunuz nasıl kesişti?
İlk köpeğim Miço üç aylıkken eşim Bernard tarafından hediye olarak getirildi hayatıma. Aradan 14 yıl geçti; tümünü her daim birlikte geçirdik. İki sene öncesinde ise sokağa atılmış bir annenin çocuğu olan Pedro hayatımıza girdi. İkisi de benim çocuğum, iyi ki varlar. Hayvan sevgim elbette kendi çocuklarımla sınırlı kalmıyor, elimden geldiği kadar tüm sokak ve barınak hayvanlarına yardımcı olmaya çalışıyorum. Hatta bu konuyla ilgili çok yakında hayata geçecek kapsamlı bir hayvan hastanesi projesine start verdik.

Beslenme ve spor rutininiz nasıl?
Yüzmek, koşmak ve dalmak en sevdiğim spor dallarından. Özellikle dalış yapmak bana huzur veriyor. Denizin dibindeki o muhteşem sessizlik kendimi dinlememe yardımcı oluyor. Ne yazık ki son zamanlarda yoğun iş hayatım sebebiyle spora eskisi kadar vakit ayıramıyorum ama mesleğim masa başından çok sahada olmamı gerektirdiğinden, çalışmak benim için en büyük spor. Yoğunluk yüzünden bu aralar belli bir beslenme düzenine de sahip değilim. Genelde sağlıksız beslendiğimi düşündüğüm zamanlarda veya seyahatten döndükten sonra birkaç gün hafif beslenerek bünyemi dengeliyorum. Ayrıca her sene İtalya'da 10 gün detoksa gidiyorum. Bedenimi temizlemem ve kendi sağlığımla ilgili farkındalıklarımın artması açısından çok faydalı oluyor.

Kurucusu olduğunuz FD Architecture 20 yaşını devirmek üzere. Bu süreçte pek çok büyük işe imza attınız. En son projelerinizden biri de yeni havaalanındaki lounge oldu. Ortaya çıkış sürecini sizden dinlemek isteriz.
İstanbul Havaalanı Türk Havayolları Business ve CIP Lounge'larının doğu ve batı yakasındaki Ege ve Çay bölümleri olmak üzere dört salon inşaatını tamamladık. Ege bölümünde coğrafyanın konseptini yansıtmak üzere taşlar, ketenler, ahşap pergoleler ile sıcak bir ortam yaratıldı. Çay bölümünde ise Karadeniz bölgesini temsil eden renk kodları ve malzemelerden faydalandık. Alanın duvarlarında sergilenmek üzere Karadeniz'de özel bir fotoğraf çekimi gerçekleştirildi. Türk Havayolları dünyada bizi temsil eden büyük bir değer. Dolayısıyla üzerine titrediğimiz bir proje oldu. Bence gerek Atatürk Havaalanı, gerekse İstanbul Havaalanı'nda bulunan CIP hizmetleri dünyada eşi benzeri olmayan standartlara sahip. Projemizi tasarlarken bu standartları hem estetik hem fonksiyonellik hem de konfor anlamında yakalayacak, daha da önemlisi yükseltecek şekilde ilerledik. Belli bir açılış tarihine yetişmesi gerektiği için yoğun ve zor bir süreçti. Aynı zamanda şu ana kadar yaptığım en keyifli projelerden biri oldu.

Bir de markanız Rue 1387 var. Doğuşunu anlatır mısınız?
Rue 1387 aslında üst katı ofis olarak kullanılmak, alt katı ise FD Architecture'ın projelerinde kullanacağı dekoratif eşya ve objeleri sergilemek üzere kuruldu. Fakat zaman içinde müşterilerimizden de gelen taleple şimdiki haline büründü. Ev dekorasyonunda sıklıkla kullandığımız eski Louis Vuitton valizler, yüzlerce orijinal mobilya, dünyanın farklı yerlerinden özel tasarım objeler, 1900'lerden kalma antikalar içeriyor. Bu ürünleri hem mağazada satışa sunuyor hem de projelerimize son dokuşlarımızı yaparken kullanıyoruz. Rue 1387 ve FD Architecture'ı aynı çatı altında birleştireceğimiz, arka tarafında misafirlerimizi ağırlamak için 150 yıllık Alaçatı taşlarından oluşturacağımız, büyük bir avlusu ve bahçesi bulunan Rue House ise şu an üzerinde çalıştığımız en heyecan verici proje.

Rue 1387'de de, evinizde de antika parçalar ve sanat eserleri öne çıkıyor...
Kendine has bir dokusu, kokusu, ruhu olan, karakterli eşyaları kullanmayı her zaman sevmişimdir. Bu parçaların yaşanmışlıklarının, bulunduğu mekanın enerjisi sayesinde hem ruhen hem fiziken insanlara aktarıldığını düşünüyorum. Londra, Paris gibi şehirlerde müzayedelere katılıyor, antika pazarlarını ve fuarlarını her sene ziyaret ediyorum. Buralardan aldığım ürünleri hem Rue 1387'de satışa sunuyor, hem de kendi kişisel alanlarımda kullanıyorum.

Sanat koleksiyonunuz için daha çok hangi akım veya dönem işlerini topluyorsunuz?
Eşim Bernard'ın babası Lucien Arkas'ın geniş bir sanat koleksiyonu var. Dönem sanatçılarını daha çok kendisi takip ediyor. Eşim ve ben ise daha çok çağdaş sanat eserleriyle ilgileniyoruz. Müslüm Teke, Fatih Urunç, Abidin Dino, Fikret Mualla, Devrim Erbil, Zeynep Erol heykelleri takipte olduğumuz isimler arasında. Heykel ve resim koleksiyonumuzu genelde Amerika ve İngiltere'de sergileri olan Trovski gibi isimlerle zenginleştiriyoruz. Sanata dönem ve tarz olarak bakmıyoruz. Görmekten hoşlandığımız her sanat eserini yaşam alanlarımıza dahil ediyoruz. Klasik ve dönem bazlı sanat eserleri ise Arkas Sanat Merkezi'nde yerlerini alıyor.