Melis Göral'ın kişisel stili
LIFESTYLE

Melis Göral'ın kişisel stili

Markasının 10. yılını kutlayan mücevher tasarımcısı Melis Göral'ın Bebek’teki evine konuk olduk.

GÜNCELLEME TARİHİ: 25 Ocak 2020

Mücevher tasarımcısı Melis Göral'ın, yaratıcılığını ve zevkini yansıtarak yenilettiği evindeyiz. Monokrom renkler ve Art Deco ekseninde şekillenmiş,
çağdaş sanatla dolu bu mekanı ve Göral'ın kişisel stilini inceliyoruz.

Çimen Uzsoy G.
Fotoğraflar Serkan Eldeleklioğlu

Büyük bir tadilat sonrası ailenle Bebek'teki evine döndün. Yerdeki mermerler gibi pek çok şey senin imzanı taşıyor ve mücevher tasarımlarında da gördüğümüz Art Deco stilini yansıtıyor. Bize biraz bu süreçten bahseder misin?
Eşimle evlendiğimizde taşındığımız bu evi iki çocuk sonrası birçok kez en konforlu formuna kavuşturmak için yeniledik. İkimiz de sanat ve tasarımla iç içe olduğumuzdan, her seferinde renk geçişlerinden malzemelere evin içindeki tüm detaylara birlikte karar vermeyi tercih ettik. Mücevher tasarımı mezunu olduğum için kreatif ve 3D programların çoğunu kullanıyorum. Bence her tasarımcı farklı bir alanda, değişik malzemelerin kullanıldığı bir tasarım deneyimi yaşamaktan zevk alır. Mücevher tasarımı için kullandığım 3D programda ev dekorasyon objesi tasarlamak da bana çok keyif veriyor.

Tasarım mesleğin olsa da evle ilgili bir şeyler üretmek yeni bir tecrübe olmuştur. Zorlandığın noktalar oldu mu? Profesyonel yardım aldınız mı?
Yaşayacağım evin her detayının içinde olmak benim için keyifli bir deneyimdi böylece eve alışma gibi bir sürecim olmadı. Ancak bilmediğimiz birçok teknik konuda arkadaşımız ve mimarımız Esra Aşıkoğlu bize yardımcı oldu. Bazı isteklerimizin imkansız olduğunu ve teknik imkanlardan dolayı nelerin Türkiye'de üretilebilmesinin mümkün olup olmadığını da kendisi sayesinde anladık. Başından beri nasıl bir ev istediğimizi biliyorduk. Esra'nın şirketi Tesinteriors'a hayalimizdeki evi anlattık ve tüm süreci birlikte yürüttük.

Eve girer girmez ilk dikkati çeken merdiven boşluğundaki Refik Anadol işi. Sonra da Haluk Akakçe, Hayrünnisa Zeid gibi sanatçılara ait eserler görüyoruz. Daha çok hangi dönem veya stillere merakın var?
Kendimle özdeşleşen detaylar bulduğum, genelde bana güzel enerji veren, bir şeyleri hatırlatan sanat eserlerine kendimi yakın hissediyorum ve evimde olmalarından mutlu oluyorum. Ben işin görsel ve duygusal tarafıyla daha ilgiliyim, eşim ise seçimlerini daha sanatsal bir bakış açısıyla yapıyor. Biraz konu üzerine fikir alışverişi yaptıktan sonra eserlerin doğru yerlerine beraber karar veriyoruz.

Bir de sizin için manevi değeri büyük olan bir Ara Güler fotoğrafı var, hikayesini dinleyebilir miyiz?
İlk oğlum Pars yeni doğmuştu. Eşim, seyahatteyken bana beğendiği birkaç Ara Güler fotoğrafını mesaj atıp fikrimi sormuştu. İkimiz de mezun olduğumuz Saint Benoit Lisesi'ne daha yakın diye Beyoğlu karesini seçtik. Zaten fotoğraflar çok ufaktı, başka bir detay göremiyordum. Sonra eve çerçevelenmiş olarak geldi. Tramvayın bir tarafında benim doğduğum gün olan 16, diğer tarfında eşimin doğduğu gün olan 19 ve ortasında oğlumuzun adı yazıyordu. Bana yapılan bir şaka sandım, eşimi aradım, onun da haberi olmadığı için ne demek istediğimi başta anlamasa da nihayetinde bizim için çok güzel bir tesadüf oldu. Küçük oğlumu doğurmama bir gece kala telefonda görüştüğümüz Jannis Kounellis'in de o gece Tayga için eskizlerini yaptığı, T harfi içeren ama aynı zamanda haç şeklindeki doğumu ve ölümü simgeleyen bir sanat serimiz var. Bu iki eserin manevi olarak bizde ayrı yerleri var.

Kişisel stilinde kullandığın renkler tasarımlarında kullandıklarına oldukça yakın. Kendi stilini bulma yolculuğunu anlatır mısın? Nerelerden, hangi dönemlerden geçerek geldin buraya?
Kişisel stil ile merak arasında uzun bir geçiş dönemim oldu. Çok klasik ve monokrom sanılan görüntümün ardında ergenlik ve üniversite döneminde renkli saçları, piercing'leri denemiş renkli bir ruh var. Olgunlaştıkça minimal ve zamansız bir stil uygulamak, kaos ile kalabalıktansa sadeliğe yol almak istedim. Halen bu uç duyguları tasarımlarımda buluşturur, pırlanta ile yarı değerli renkli taşlara yer verir, çok modern ama aynı zamanda son derece klasik tasarımlar üretmeye gayret ederim.

Gardırobunda senin için manevi değeri en yüksek parça hangisi?
Elbette mücevherler. İlkokuldayken babamla yaptığım Kapalıçarşı günlerinden kalma ilk tasarımım, aile büyüklerinden kalanlar ve eşimin hediyeleri benim en değerlilerim.

Vazgeçemediğin stiller, parçalar hangileri? Favori tasarımcıların kimler?
1920'ler ve 50'leri çok seviyorum. Lüks ve modaya halen en çok ilham veren dönemler. Jean, beyaz tişört, sneaker veya bot üzerine mücevher ve bir fularla elde edilen sadelik, günlük hayatımın vazgeçilmezi. Chanel ve Saint Laurent'ı her daim severim. Güncel markalardan Zimmerman, Dundas, Monse, Isabel Marant favorim. Klasik parçalarımı Zara ve Other Stories gibi fast fashion markalarla kombinleyerek de çok kullanırım.

Markanın 10. yılını kutladın. Bu on yıl senin açından nasıl geçti?
İtalya'da mücevher tasarımı eğitimimi tamamlayıp Türkiye'ye dönüşümün 10. yılındayım. İlk beş yılım işin mutfağında, Kapalıçarşı'da atölyelerde ve Ziya Mücevherat'ta geçti. Babamla çalışıp, üretim tekniklerini öğrenirken kendi markamı yaratma fikri oluşmaya başladı. 2015'te Bebek'te showroom açarak kendi kanatlarım ile uçmaya başladım. Beş yıldır markamı büyütmeye devam ediyorum. Son iki yılım ise Türkiye ile paralel olarak yurtdışı pazarlarında büyümekle geçiyor.