Mistik bir hikaye
LIFESTYLE

Mistik bir hikaye

On bir yıl evvel temelleri Amsterdam’da atılan Pınar & Viola, bugüne dek ürettikleri desenlerle önemli müzelere girdi ve büyük marka işbirlikleri yaptı. Geçtiğimiz günlerde ilk kez bir moda koleksiyonu hazırlayan ikili, artık aynı şehirde yaşamasa da bera

GÜNCELLEME TARİHİ: 26 Mart 2020

Çimen Uzsoy G.

Pınar & Viola'nın hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
2008'de Amsterdam'daki Sandberg Instituut'ün tasarım öğrencileri olarak master eğitimine başladık. Okulumuzun Avrupa'nın en entelektüel sanat okulu olması gibi bir namı vardı, zaten seçim nedenimiz de buydu. Bir araya gelmeden önce, ikimizin de bireysel işlerinde çok net bir görsel imzası vardı. Güçlü görsel üretim kabiliyeti ama kavramsal zenginlik eksikliği... Okulumuzun entelektüel çatısı altında, yüksek estetik kaygısı ve pozitif dünya bakış açısı olan bir tek biz vardık. Hayran olduğumuz ve kendimizi geliştirmek istediğimiz konular da aynıydı: Sanat, moda, tasarım, semboller, mitoloji, sosyal düzen, mistisizm, evren, bilinç, popüler kültür. Sosyal bilimleri görselleştirerek, engin fanteziler kullanarak, pozitif
bilinci aktarmak için yanıp tutuşuyorduk. Çok spesifik, birbiriyle örtüşen vizyonlarımız vardı. Bir araya gelmemiz kesinlikle bir mucize değil, biz birbirimizin kaderiyiz. Tabii, beraberliğimizin bir de mistik başlangıcı var. Daha iş ortaklığımız başlamamışken, Viola'nın kahve falına baktım ve hayatının sonuna kadar ismimin onun isminin yanında anıldığını gördüm. İnanılmaz değil mi? Diyorum, kader...

2009'dan bu yana pek çok iş ürettiniz, müzelere girdiniz, önemli markalarla çalıştınız. Dönüp baktığınızda en gurur duyduğunuz anlar hangileri?
Beklenmedik bir cevap olacak ama ikimiz de gurur duygusuna inanmıyoruz. Gurur hissi hiçbir başka duyguyu tetiklemiyor içimizde. Onun yerine sevgi duyuyoruz her üretimimize. Her biri eşit seviyede değerli ve o anki bilinç seviyemizle örtüşüyor. O yüzden, şu an en son işimiz olan, tamamen yapay zeka ile yapılmış Panspermia'ya çok yüksek sevgi duyuyorum. Yapay zekayı kullanarak insanlık tarihinde yatan belki de en büyük sırra değindik: Yaratım. Sanırım beni en heyecanlandıran yaratım şekli; bir fikri, toplumsal bir düşünce kalıbını, içinde bulunduğu kısıtlı gerçeklikten çıkararak, daha büyük plan ile bağlamak. Bu şekilde hem o mevhuma daha evrensel bir anlam katmış oluyoruz hem de yaratıcılık ve fantezinin kalıplarını büyütüyoruz. Panspermia ile de bunu yaptık; bakteri boyutundaki çok küçük varlıklar alemi ile uzay evrenini bir araya getirdik. Yaşamın uzaydaki diğer gezegen ve galaksilerden bir asteroid çarpışması ile dünyaya geldiğini savunan Panspermia tezi hakkındaki bu video, özellikle Mars'ta koloni kurmaya çalışan çağımızın ruhu ile tam örtüşüyor. Sanırım kalbimi en çok çarptıran şey, insanlara içinde bulundukları gerçeklikleri, inanç kalıplarını sorgulatmak.

Üretim süreciniz nasıl gerçekleşiyor, hep bir arada mı çalışıyorsunuz?
Eskiden öyleydi, hatta ilk çalışmaya başladığımızda aynı ekran karşısına oturup, birimiz mouse'u tutar, diğeri neyi nasıl yapması gerektiğini söylerdi. Bu 11 sene içinde hem biz hem de çalışma metodumuz gelişti. Şu an nadiren aynı proje üzerinde çalışıyoruz. Biz kişisel olarak geliştikçe, ilgi alanlarımız da farklılaştı. Ben teknoloji ve yapay zekaya olan hayranlığımın peşinden giderken, Viola el işlerine, kumaş ile üretimlere, yağlıboya resme kaydı. Bu şekilde üretimlerimiz çok geniş bir yaratıcı paleti kapsıyor. Yaratım aşaması boyunca hep birbirimizle iletişimde oluyoruz ki süreç ikimizin vizyonu tarafindan şekillensin. Tabii, teknoloji sayesinde sanal bile olsa çalışma aşamasında yan yana olduğumuzu hissedebiliyoruz.

Stüdyonuz nerede? Bizi içinde bir tura çıkarır mısınız?
Geçen sene Eylül'de Cambridge, Boston'a taşındım. İstanbul'da yaşarken iki sene aktif olarak Amerika'daki bu evin hayalini kurdum ve şu an hayalimdeki evde yaşıyorum. Ormanın içinde, geniş bir bahçesi ve birçok odası var. Çalıştığım odanın bahçeye bakan dev pencereleri var. En büyük ilhamım olan kitaplarım ve doğa ile çevriliyim üretirken. Daha ne isteyeyim? Evim ve içindeki stüdyom her zaman çiçek ve aromatik kokularla çevrili. Gün ışığı bile olsa, her zaman masamda bir mum yanıyor. Üretimlerimiz rengarenk, dopdolu olsa bile, evim ve çalışma odam çok yalın. Bir masa, bir Türk halısı ve bir kanepeden ibaret. Bu şekilde, mekanın doğanın yüceliği ve kitaplarımın bilgileri ile dolmasına izin veriyorum.

Hangi materyal, program ve teknikleri kullanıyorsunuz?
Açıkçası ben şu an hiçbir program kullanmıyorum, e-mail dışında! Kendimi tamamen vizyon veren kişi olarak konumlandırmayı tercih ediyorum. Üretimden kendimi soyutladığım zaman, daha fazla sıradışı fikir bulabildiğimi fark ettim. Yine de arada bir benim ürettiğim de oluyor. En son Google Arts & Culture ile bir proje yaptık. Bizim için bir program geliştirdiler; yapay zekayı kullanarak herkesin Pınar & Viola desenleri gibi desen yapabilmesi için. Birçok moda deseni ürettiğimiz Infinite Patterns programı artık herkesin kullanımına açık.

Modayla da iç içesiniz ve son olarak bir koleksiyon hazırladınız. Nasıl ortaya çıktı?
Koleksiyonumuzun ismi Alternative. Var olan düzene alternatif bir koleksiyon; sosyal düzene, moda düzenine, estetik düzene, imalat düzenine, hepsine alternatif. İki koleksiyon yaptık. Birinde tamamen ikinci el kıyafetleri, desenlerini kullanarak ileri dönüştürdük. Diğeri ise sipariş üzerine tekrar çoğaltılabilecek bir kapsül koleksiyon. Ortak nokta, desenlerin temaları. Alternative, daha sağlıklı, bilinçli, sevgi dolu, birleşik bir toplumun değerlerini içeren temalara sahip: Evrensel temel gelir, mikrodoz sanrılatıcı ilaçlar, kadının tanrıça gücü, eşit işe eşit ücret kanunu, ekoloji, permakültür, tasavvuf ve hayvanların özgürlüğü. İleri dönüşüm koleksiyonu toplam beş look'tan oluşuyor. Etek, jean, ceket, şapka, sweatshirt gibi birçok parça barındırıyor. Her parçadan dünyada sadece bir tane var. Bu koleksiyon daha çok sahne kıyafeti tadında. Hayat, baş karakteri olduğun bir sahneden ibaret değil mi aslında? Diğer koleksiyon daha günlük. Coşkulu desen dünyamız sayesinde yükseltilmiş günlük demek daha doğru olur. Üç parça var; kimono, iş takımı ve eşofman. Her parçayı dörder farklı tema ile işledik. Ana tema masalsı rahat-şıklık. Düşünürsek, bedenlerimizi, kıyafetlerimizi bir çeşit billboard olarak kullanıyoruz. Giydiğimiz kıyafetler, vücut dilimiz hayata olan bakış açımızı yansıtıyor. Bu yüzden, modanın sadece kalıplarında değil, yüzeylerinde de bu bakış açısını yansıtabileceğinin farkına vardık. Kıyafetlerin yüzeylerini yükselttik ve toplumsal bilince katkı sağlayan mesajlarla doldurduk. Pozitif anarşi. 2020'nin barış savaşçıları için bir koleksiyon.

Koleksiyon nerelerde satılıyor?
Biz satıyoruz. Depolayarak ya da konsinye olarak değil, sipariş üzerine yapıyoruz. Bu şekilde fazla üretime de engel oluyoruz.

Modayla nasıl bir ilişkiniz var?
Tam bir aşk ilişkisi. Beraber çalışmaya başladığımızdan beri moda desenleri yapıyoruz. İlk olarak 2010'da Amsterdam'daki SPRMRKT için iki desen yaptık. Sonra Amsterdam Moda Haftası için iki defile tasarladık. Özellikle ikincisi çok ses getirdi çünkü sanal bir moda koleksiyonu için dünyada yapılan ilk hologram moda defilesi idi. 2015'te Paris'in en popüler çağdaş moda markalarından Koché'nin İlkbahar/Yaz 2016 koleksiyonlarının desenlerini yaptık. Tüm bu süreçte kendi desenlerimizi kullanarak tek tük kıyafet yapıyorduk. 2019'da ilk defa kendi moda koleksiyonumuzu çıkardık. İlgi gerçekten büyük, o yüzden adımlarımızı çok dikkatli atmak istiyoruz. İdealist iki sanatçı olarak, herhangi bir moda markası olma fikri ilgimizi çekmiyor. Moda dünyasını, markaları ve kıyafetleri yükselten sihirli dokunuş olarak konumlanmamız hem çok daha enteresan, hem de felsefemize daha uygun.

Sembolizm, mistisizm ve mitoloji işlerinizde öne çıkıyor. Bu alanlarla nasıl bir diyaloğunuz var?
Her üçü de insanların kavraması hayli zor olan gerçekliğimizi anlamak için kullandıkları araçlar. Lineer fizik ve matematiğin gerçekliği açıklama yetersizliği bilimsel olarak kanıtlandı. Yunan mitolojisi, gökte çarpışan at arabaları, ceza olarak hayvana dönüşen insanlar… Bunlar bence hakikati betimlemek için dün/bugün/ yarına dayalı lineer fiziğe nazaran hem daha gerçekçi hem de daha yaratıcı çözümler. Mistisizme gelecek olursak; yapay zekanın doğumuna şahit olan jenerasyonun çocuğu olduğumuzu unutmayalım. Bu bilgi ile ne yapabiliriz? Yapay zeka, insanın anlama sınırları ötesinde işlem gücüne sahip bir algoritma. Bu harika! Birilerinin işlem yapması lazım ki hayatta kalalım. Hayal kurmak, hissetmek, sevmek, bilinçli olmak, yani maddesel boyutun üzerine çıkmak ise insana has. O yüzden, yapay zeka maddesel dünyadaki en büyük asistanımız olacak. Bununla paralel olarak insanlığın mistik, ruhani yönünü daha fazla geliştireceğine inanıyorum. Son zamanlardaki işlerimizi de bu vizyon üzerine kurguluyoruz. Tabii, bunun olması için öncelikle yapay zekaya olan korkumuzu ve bilinçsiz hayranlığımızı bir kenara bırakıp, var olma halimize, insana, yaratıma olan hayranlığa geçmemiz gerekiyor.