Hikayeni sen yazmasan kim yazacak?
LIFESTYLE

Hikayeni sen yazmasan kim yazacak?

19 yaşında, dört senedir kendi markasının başında olan yarı İtalyan, yarı Türk dünya vatandaşı Defne Yiğit ile gençliğin haleti ruhiyesini kavramakta üstüne olmayan Mavi’nin bir araya gelmesinden ne mi doğar? Her köşesinden enerji taşan bir kapsül koleksi

GÜNCELLEME TARİHİ: 10 Ağustos 2020

Işık Cansu Canayak

Geçen hafta Instagram'da gezinirken, beyaz bir kapıyı açıp bize, "Ciao!" diye seslenen siyah saçlı genç bir kıza, pembe retro bir telefondan, "Ciao, sizi Mavi ile olan işbirliğimiz için arıyorum" diyen sempatik sese denk geldiğinizi tahmin ediyorum. Çok pozitif bir gençlik dizisi duygusu veren ve bu teaser'lar, Mavi ile Defne Yiğit'in kurucusu olduğu Ma Primi Giovani (Ama Önce Gençler) markasının işbirliğinden doğan Based on Youth içindi. İki gün bizi merakta tuttuktan sonra perdeyi açtılar ve karşımıza 20 parçalık, gençten de genç, enerji saçan bir kapsül koleksiyon çıkıverdi. Zaten bu dibine kadar genç olma hali tam da Mavi ile Defne'yi buluşturan nokta. Defne zaten yaşı ve çalışkanlığı ile bunu kendi doğalında örnekliyor. Mavi ise her daim bulunduğu dönemin markası olmak üzere kendini güncellediği için bununla organik olarak örtüşüyor.

Defne'nin de söylediği gibi, bu işle en çok vurgu yapmak istedikleri duygu heyecan. Bu sürecin ikinci gününde buluşunca, tam da yaşadıkları coşkunun üzerine gelmiş bulundum. Telefonların susmadığı o ilk günler olur ya hani. Çünkü merak vardır, merak zaten her iki tarafta da hep var. Eh, merak heyecanı, heyecan merakı doğuruyor ve Ağustos ortasında piyasada olacak Ma Primi Giovani X Mavi, Based on Youth'un ortaya çıkış hikayesini de varış noktasını da en iyi bu dinamik açıklıyor.

Onu dinlerken benim yaşadığım şaşkınlığı şimdi sizler de yaşayacaksınız. Tüm bunları bu kadar genç bir yaşama sığdığına inanamayacaksınız. Defne'ye bir noktada, "Şaşkınlığımı mazur gör" demem bundandı. "Hikayeni algılamaya çalışıyorum. Algılayamazsam anlatamam ki..."

Babasının işinden dolayı yedi farklı ülkede yerleşik düzenleri olan, birbirlerinden ayrılmak istemedikleri için de dört kişilik bir aile olarak sürekli seyahat eden bir evin büyük kızı Defne. Dolayısıyla o da yere doğru değil, göğe doğru köklenmiş. Karadan çok havada yaşıyor. Dünya, evi. Uçaklar, evinin salonu. Bilgisayarı, ofisi. Yarı İtalyan, yarı Türk olduğu için aidiyet duygusunu en çok hissettiği yerleri İstanbul ve Milano olarak tanımlasa da yaşamı Dubai, Miami, New York, Güney Fransa, Güney İtalya ve bu iki şehir arasında bölünüyor. Sanki bölündükçe de çoğalıyor. Düşününce, dünya vatandaşı betimlemesi herhalde pek azımıza Defne kadar yaraşıyor.

2020 itibariyle İtalya'nın ünlü okulu Marangoni'de (Londra'da Central St. Martins'den de teklif almış, korona izin verirse eğitimine orada devam edecek) ilk senesini tamamlayan bu yaşı küçük, aklı büyük kız, markasını ise dört sene önce, yani 15 yaşındayken kurmuş.

"Hep moda haftalarına gidilen, etrafımızda stil sahibi insanlar gördüğüm bir ortamda büyüdüm. Moda kanıma çok erken yaşta girdi. 14, 15 yaşlarındaydım. Kapüşonlu sweatshirt'ler çok modaydı ama bir türlü tarzıma göre bir şey bulamıyordum. Kendime az sayıda ürettirmeye karar verdim. Aklımda marka kurmak gibi bir düşünce yoktu. Yaklaşık 10 tane tasarım yaptırıp giymeye başladım. Etrafımdakiler de isteyince, bir ayın sonunda ne kadar yüksek adette talep geldiğini gördüm. İşte, o zaman marka düşüncesi doğdu. Annemler zaten buna hiç şaşırmadı. Çünkü küçüklüğümden beri resim yapıyordum. Birinciliklerim vardı, sergiler açıyordum. Bir yılbaşında 12 parçalık bir seri yapmıştım, büyük bir otel zinciri hepsini satın almıştı. Kendini ifade etme yöntemi olarak görüyordum resmi, hâlâ da öyle. Yani tasarıma yönelmem beklenen bir şeydi."

"Satışa başladıktan hemen sonra La Rinascente'den teklif geldi, onu LaFayette, El Corte Inglés ve New York Barneys takip etti. Şu anda toplam 10 ülkede satışım var. Üstelik hiç pazarlama çalışması yapmadık, mağazalar gelip bizi buldu. Kısa süre önce Güney Kore'deki bir lüks zincirle de anlaştık. Türkiye'de ise üç senedir Beymen ve Vakkorama'larda sweatshirt ve tişört kategorileriyle varız. Ama yurtdışındaki ürün seçeneğimiz çok daha geniş. Mavi'ye özel olarak tasarladığım bu koleksiyon ile daha iddialı ve geniş bir ürün grubu şimdi Türkiye'de olacak."

Defne, kendi hikayesini kimsenin eline bırakmadan kendi yazıyor. Olayı bu. "Çok spontane bir hayat yaşıyoruz ailemle, bu yüzden markam da öyle. Ben ne isem, o da o. Ben değiştikçe Ma Primi Giovani de farklılaşacak." Markasının bilhassa 8-15 yaş grubu gençler arasında bir moda hareketi başlattığını, Instagram'da adına hashtag'ler açıldığını düşünürsek; iki ayrı global marka ile yeni işbirliklerinin yolda olması şaşırtıcı değil.

"Çok gencim ve bütün dünyayı gördüm, kendi markamı kurdum ve büyüttüm, geriye ne kaldı demiyor musun?" diye soruyorum. "Boş duramadığım için muhakkak odaklanacak başka işler bulurum" diyor. "Ailemin bana verdiği en büyük hediye beş dil konuşabilmem. Çocukluğum boyunca farklı meslekleri de kendimde toplamış bulundum. Bunları kullanabileceğim işler kurabilirim çünkü çalışmayı çok seviyorum. Hem öğrenecek çok şey var."

İstanbul ve Milano'da iki ayrı yerde tamamladığı spikerlik ve diksiyon eğitimi ve şu anda hem Türkiye hem yurtdışındaki oyuncu koçlarından aldığı oyunculuk dersleri buna bir örnek. "Daha en başında annemlere, 'Sizden maddi destek istemiyorum' demiştim. Sadece, babam doğum günü hediyesi olarak Milano'daki ilk atölyemi kurdu. Şu anda Milano, Paris ve İstanbul'da dört yerde altı atölyem var, dört tanesi de Londra, New York, Dubai ve Suudi Arabistan'da yapım aşamasında."

Peki, Mavi'yle her şey nasıl başladı? "Sekiz ay önce İstanbul'dayken bir sabah mail'lerimi kontrol ediyordum. Önüme, 'Mavi ile işbirliği için sana ulaşıyoruz' şeklinde bir mail düştü. Çok heyecanlandım. Bir yanıltmaca mıdır diye düşünerek mail'i babama attım. O da 'doğru' dedikten sonra dönüp bir daha okudum ve merdivenlerden ikişer ikişer inerek anneme koştum. O akşam Dubai'ye uçmam gerekiyordu, Mavi ile hemen iki gün sonrası için toplantı ayarladık. Normal şartlarda Dubai'deki işim biraz uzayacak gibiydi ama o kadar heyecanlıydım ki, bırakıp İstanbul'a döndüm ve ekiple bir araya geldik. Daha ilk buluşmamızda kimyalarımızın müthiş tuttuğu zaten belliydi."

Mavi'nin kreatif ekibi, Ma Primi Giovani'yi önce bir İtalyan markası sanmış. Arkasında hem bir Türk, hem de bu kadar genç biri olduğunu duyunca sağlam bir şaşkınlık yaşamışlar. Mavi'nin atardamarlarından, markanın pazarlama direktörü Serpil Berkan heyecanlarını şöyle anlatıyor: "Defne'nin yaptığı her şeyin altında bir fikir ve sürpriz bulduk. Yeni ve güçlü bir tasarım dili vardı. Popüler kültüre ve güncel olana referans verirken, her şeyi birbirine sıradışı bir dille bağlıyordu. Bizi en çok bu etkiledi. Biz de bir jean markası olarak geçmişe değil, bugüne ve ileriye odaklanıyoruz. Kalbimizde hep 'çok olmak' yattığından, bu bizim için gençlere, 'Sen de yapabilirsin' demek, onları hayal kurmaları için cesaretlendirmek gibi anlamlar da taşıyor. Bu sayede niş bir marka olan Ma Primi Giovani'nin genç takipçileri ile geniş kitleleri içine alan Mavi'nin kitleleri birbirine dahil olmuş olacak. Bunu çok heyecan verici buluyoruz." Düşünüyorum da, bu işbirliğinde yeni dünya diline dahil olmak, algımızın ötesindeki istek ve eğilimlere uzanmak, niş ile ana akımı birleştirmek adına gerçekten her şey yerini bulmuş, taşlar yerine neşeyle oturmuş. Bize de şimdi her iki taraf adına tatlı bir heyecan duymak kalmış.