“Sanat Benim İçin...”
LIFESTYLE

“Sanat Benim İçin...”

Eserleri aracılığıyla hayallerini, gerçeklerini, yaratıcı vizyonlarını paylaşıyorlar. Altı genç yetenekle kreatif yolculukları ve değişen sanat algısı üzerine konuştuk. Bade Çakar

GÜNCELLEME TARİHİ: 29 Eylül 2020

Bugüne kadarki sanat yolculuğunu nasıl tanımlıyorsun?

Biriktirmek diye tasvir ediyorum. Mütemadi bir biriktirme eylemi.Düşünce biriktirmek,yöntem biriktirmek,yaklaşım biriktirmek; kapsamlı biriktirmek,kapsayarak biriktirmek.Ve aslında dönem dönem fark ediyorum ki; yapılan sadece kökleri hem toprağa hem göğe aynı anda uzatmak ve bu sayede tutunma eylemini kuvvetli kılmaya çalışmak. Böyle bir yolculuk benimki de.

Sanat senin için ne ifade ediyor ve yarattığın eserlerle başkalarına ne ifade etmek istiyorsun?

Sanat, kendime ulaşma umuduyla seçtiğim bir aktarım yolu. Sanatın barındırdığı sonsuz olanaklar ve yüce bir güç var. Bu uçsuz bucaksızlık bana kendimi gerçekleştirebileceğim bir alan tanıyor. Önümü, arkamı, kendime olan mesafemi, dünyayla aramdaki mesafeyi sanat yoluyla algılayabiliyorum.Aslında safi kendime yönelik yaptığım, kendi sürecim, kendi iyileşmem, kendi onarımım için baş koyduğum içe dönük bir yolculuk bu. Bu denli içsel bir yaklaşımı gözler önüne serdiğinizde, bir noktada tercüman görevi görmeye başlıyorsunuz ve işte, o zaman başka ruhlara dokunmuş oluyorsunuz. Çünkü en nihayetinde hepimizin gözyaşı damla formunda akıyor, gülümsediğimizde kırışıklık oluyor göz kenarlarımızda. Ben yalnızca uzun yıllardır damlayla kırışıklıktan oluşan bütünlüğü anlamaya çalışıyorum, o kadar. Eserlerinde mekan ve insan ilişkisine önem veriyorsun. Ev kavramının da ayrı bir yeri var sanırım.

Yaratım aşamasında nasıl bir hissiyat içinde oluyorsun?

Aslında sürekli bir ev arayışındayım. İşlerimin de kendi evleri olsun, bulundukları alana ait olsunlar, barınabilsinler istiyorum. Zannediyorum, onların aidiyeti ile daha kuvvetli kökler salabileceğime dair içsel bir inancım var. Mekan ve insan ilişkisine gerçekten çok önem veriyorum; mekanların ebadına, konumuna, ışığına, bunun insanda yaratacağı etkiye, işin bu ikilinin arasında nerede ve nasıl konumlandığına... Bütün bu düşünceler hep zihnimin bir kenarında, nereye gidersem gideyim, ne yaparsam yapayım benimleler. İnsan ve mekanın birbirini dönüştürebildiği aşikar; bir zaman sonra da birbirlerine bürünürler. Işık ve gölge kullanımı, renklerin matematiği bu nedenle çok önemli. İnsanın ruhu bile duymaz belki ama mekan insanın temelini oluşturur; ruh bunu duyar.

Üretim süreci nasıl ilerliyor?

Odaklanma olarak adlandırabilirim bunu; sahip olduğum tüm kanallar bir portaldan akar ve bütüncül bir yaklaşıma bürünürüm. Bol düşünmeli, okumalı, yazmalı, gözlemlemeli bir dönem olur. Üst üste koya koya, sindirerek ilerlerim. Nüanslardan, kelimeler-den, hiç beklemediğim bir yerden çıkar karşıma neyi nasıl yapmam gerektiği. O yoldan ilerlerim genelde.


Röportajın tamamı Harper's Bazaar Eylül sayısında!.