Marquez'in ardından...
ÜNLÜ STİLİ

Marquez'in ardından...

İspanyol Dili ve Edebiyatı'nda okuduğunuzu öğrenen tanıdıklarınızın aklına gelen ilk iki isimden biridir o. Edebiyat üzerine sohbet koyulaşacaksa söz Cervantes'ten girer Marquez'den çıkar. Konuşmanın devamı kaçınılmazdır. "Yüzyıllık Yalnızlık'ı okuttular

GÜNCELLEME TARİHİ: 18 Nisan 2014



Nilüfer TÜRKOĞLU
nilufer.turkoglu@caferuj.com.tr



"birisi, kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve oluk oluk kanama başlıyor yeniden… birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıveriyor. o yüzden değil mi, içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmalarımız? -anlatsam mı, anlatmasam mı?- kararsızlığımız, -bu sevgi beni acıtır mı?- kuşkularımız…"


Marquez / Yüzyıllık Yalnızlık




Tam da dün üniversite fotoğraflarını çıkarmış bakıyordum. Birkaçını arkadaşlar görsün, bir çift söz yazsınlar altına diye facebook'ta paylaşmış, sözüm ona artık geride kalmış, biz 30'larındaki çocukların bile yaşlılıktan dem vurduğu şu günlerde hafiften tozlanmış geçmişini ortaya çıkarıp pas atmıştım sağa sola. Belki yeniden haberleşir de görüşürüz diye. Fotoğraflar işe yaradı. Ortam ısındı, unutanlar uyandı, unutmayanlar tekrar selamlaştı. Kim bilir ne zaman göreceğiz birbirimizi bilinmez ama "buluşalım" sözleri verdik birbirimize. Sadece o an için bile mutlu olmaya bir bilet vardı.

2005 Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İspanyol Dili ve Edebiyatı Bölümü Mezunları olan bizlerin fotoğraflarıydı onlar. Hikayemizin en başında daha hiç bilmediğimiz bir dilin tuhaf heyecanı ve gerginlği vardı. İngilizce'den sonra alışmanın epey zor olacağı, Gramer'ini yiyip bitirene kadar midemize krampların gireceği bir hazırlık evresi. Dili öğrenmekle işin bitmediği, telafuz edebilmek için adeta sanat yaptığımız bir dönem. Sevdiğimiz, sevmediğiniz öğretmenler ordusu, edebiyatla haşır neşir geçecek beş koca yıl! Kimini daha önceden duyduğumuz ama hiç okumadığımız yazarlar ve ilk defa tanışacaklarımız. Nice zahmetlerin karşımıza çıktığı 20'li yaşlarda koskoca İspanyolca hükümdarlığını ilan ederken hayatımızın en çok kitap okuyacağımız zamanının önünde saygıyla eğilmemiz gerekeceğini ah o zamanlar nereden bilecektik.

Cervantes'ten Jose Cela'ya, Tirso de Molina'dan Lorca'ya uzanan zincirde İspanyolca'yı ve edebiyatını derinlemesini tanıma fırsatı bulduk. Ama bir yandan da Marquez okuma çabalarımız ve hatta telaşımız vardı. Marquez okumanın ayrı bir karizması, farklı bir entelektüel kimliği vardı çünkü. Belki de çoğumuz aynı anda keşfetti ve başladı onu okumaya. İsmini söylemek bile havalıydı. Üstelik hakkını vererek, e'yi olduğundan daha kapalı vurgulayıp z'yi tıslayarak. İspanyolca'sından hiçbir şey anlamadığım 'Yüzyıllık Yalnızlık'ın Türkçe'sini alıp da okumaya başladığım, sonrasında yarım bırakıp son kitabı "Benim Hüzünlü Orospularım" (2004) 'dan bile sonra okuduğumu hatırlıyorum. Bunun için pişmanlığım bile var. Gabo'dan içten içe özür dilemişliğim de! Ama diyorum ki ona ölüm gelip nineyi alıp götürmüş, içime simsiyah koca nokta bırakmıştı. Affetti o zaman beni. Birlikte susmuştuk.

Marquez'in diğerleri; "Kırmızı Pazartesi, Kolera Günleri'nde Aşk, Yaprak Fırtınası, Aşk ve Öbür Cinler ve dahası" bölümde bize okutulan tüm yazarlara çelme takmıştı gönlümde. Peşpeşe okuduğumdan ezberlediğim bir yazara dönüşmüştü artık. Gerçeküstü gerçekliği ya da daha güzel bir tamlamayla büyülü gerçekçiliği, hiçbir dünya yazarını yanına yaklaştıramamıştı. Onlar eskiydi, Marquez hep yeni ve bu dünyaya fazla yakışıyor, yaraşıyordu.

Keşke diyorum, sadece onu okusaydık o zamanlar. Onun 'Yüzyıllık Yalnızlık'ından hiç çıkmayıp 'İyi Kalpli Erendira ile İnsafsız Büyükannesinin İnanılmaz ve Acıklı Öyküsü'ne dalsaydık sonra. Albaya Mektup Yazan Kimse Yok'u soluksuzca okuyup 'Sevgiden Öte Sürekli Ölüm'ün varlığına daha çok inansaydık. Belki Marquez, daha çok yaşardı. Mesela bi' bu kadar daha!

2005 Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İspanyol Dili ve Edebiyatı Bölümü Mezunları olan bizler için bugün Marquez'in ölümünü taşımak biraz daha zor. Belki de onu ana dilinden okumuş olmanın şansından bu burukluk biraz da. Marquez'i daha çok tanımış, bilmiş gibi. Sahiplenişimiz de bundan. Bugün kabuk tutmuş yaralarımızı bir bir açıyoruz. İçinden ne türlü yalnızlıklar çıkıyor; herkesin kabuğu kendine... Oysa ortada gerçeküstü bir gerçek var:

Yüzyıllık yalnızlık, yazar ölünce başlıyor.