Atilla Atasoy'dan tangoya davet var!
ÜNLÜ STİLİ

Atilla Atasoy'dan tangoya davet var!

Bas bariton ses rengini yılların verdiği olgunluğun tadıyla daha güçlü kullanan Attila Atasoy, son CD çalışmasını aralarında ‘Papatya’, ‘Dinle Sevgili’ ve tango-serenad ‘Gözlerine Bakarken’ gibi 10 büyüleyici eserin yer aldığı tango parçalarına ayırmış.

GÜNCELLEME TARİHİ: 17 Temmuz 2014

YAPIM: ZELİHA KÖŞLÜ
zeliha.koslu@turkuvazdergi.com.tr


Cumhuriyet Türkiye'sinin ilk çok sesli müzik ve dans eğlencesi Türkçe tangolara hayat veren önemli isimlerden olan Necdet Koyutürk'ün ve oğulları Erdener Koyutürk ile Özdener Koyutürk'ün söz, müzik ve aranjesini gerçekleştirdikleri 'Atasoy'dan Koyutürk Tangoları' adlı 10 parçadan oluşan CD çalışmasına Attila Atasoy ses vermiş. Kendisini hayatın ve müziğin renklerinde dolaşmayı seven bir gezgin olarak tanımlayan, bizim müzisyen, eczacı ve gezgin kimliğiyle tanıdığımız sanatçı Attila Atasoy ile son CD çalışması ve tango hakkında sohbet ettik.

Yeni CD çalışmanız Atasoy'dan Koyutürk Tangoları'nın doğuş fikri nasıl oluştu?
'Atasoy'dan Koyutürk Tangoları' adlı CD çalışmamız, 1988 yılında kaybettiğimiz, Türk tangosunun duayenlerinden Necdet Koyutürk'ün anısına, oğulları Erdener Koyutürk ev Özdener Koyutürk tarafından projelendirilmiş bir çalışma olarak doğdu. Bu çalışmada bana her biri birbirinde özel tangoları seslendirmek kaldı. Sonuç olarak, benim seslendirdiğim, baba ve oğullarının tango bestelerinden oluşan, 10 şarkılık bir tango albümü ortaya çıkmış oldu.



Geçmiş yıllarda popun yanı sıra Türk sanat müziğinden eserleri de seslendirdiğiniz kaset ve CD çalışmalarınız olmuştu. Bu yeni çalışmanızı önceki çalışmalarınızdan ayıran özellik ne oldu?

Ben, hayatın ve müziğin renklerinde dolaşmayı seven bir gezginim. Tango ise benim için bu renklerden sadece biri. Özdener Koyutürk ve 'Oko Tango Grubu' ile İstanbul'da ve Paris'te konserler vermiş biri olarak, yıllardır bu branjda da gelen talepler oluyordu. Bu taleplere albüm olarak cevap vermek ise kaçınılmaz olmuştu. Bu doğrultuda 'Atasoy'dan Koyutürk Tangoları' CD'sini hazırladık. Ben, yakışanı yapmak şartıyla bütün farklı soluklara açığım.

Albümünüzün içeriği hakkında bilgi verir misiniz?
Tango, 1880'lerin ikinci yarısında Avrupa'dan Arjantin'e göç etmiş Almanlar ve İtalyanlar ile oradaki Afrikalılar, Kübalılar ve İspanyolların mix bir kültür oluşturmasından doğmuş mix bir müzik türü olarak doğmuş. Bu anlamda tango bir dünya müziğidir diyebiliriz. Önce milongalar, ardından tangolar oluşmuş. Tango 1900'lerde Fransa'ya ve Almanya'ya, oradan da Türkiye'ye gelmiş. 1930 - 1955 yılları arasındaysa altın devrini yaşamış. Cumhuriyet Türkiye'sinin ilk çok sesli müzik ve dans eğlencesi olmuş. Türk'e özgü tango ise Necip Celal, Fehmi Ege ve Necdet Koyutürk gibi usta müzisyenlerin elinde oluşmuş. Öyle ki yapılan yeni besteler, Avrupa'da basılarak büyük ilgi görmüş. Bunlar arasında 'Atasoy'dan Koyutürk Tangoları'nda da yer alan Papatya, Dinle Sevgili, Rüzgar gibi Geçti gibi ünlü tangoları sayabiliriz.

İçeriği kadar CD'nizin kapak tasarımı da dikkat çekici. Kapak tasarımınızın hikayesi nedir?
Bu bir konsept albümü, arşiv albümü olduğu için kapağında ansiklopedik bir tasarım düzenlemesini tercih ettik. Bu nedenle grafik düzenlemede ben popçu gibi başrolde olmadım.

Tango dendiğinde akla dans geliyor. Siz tango yapıyor musunuz?
Maalesef tango yapmayı bu zamana kadar öğrenmedim. 'Atasoy'dan Koyutürk Tangoları' CD'si çıkınca içimde tango yapmayı öğrenme isteği oluştu. Ancak bu istek oluştuğu dönemde, farklı bir nedenden dolayı ayağım sakatlandı. Belki ileride tekrar tango yapmayı öğrenme hevesi gelir diye düşünüyorum.

Yeni CD'nizin yanı sıra dinleyicilerinize ne şekilde ulaşmak istersiniz?
Dinleyicilere radyolarla ulaşmak güzel geliyor. Bu anlamada internet ve sosyal paylaşım siteleri de çok işe yarıyor. Bugüne kadar yaptığım albümler ve şarkılarım internet ortamında yeniden can buluyor. Bu da en büyük tesellim diyebilirim. Zira, bugünkü vahşi kapitalizm düzeninde yapılan şahsiyetli şeyler güme gidiyor. Zamanında TRT denetimini çokça aşmış biri olarak, şarkılarımın halen dinleniyor olması, azınlık yaşayan beni mutlu ediyor. TV'ler ise artık çığırından çıkmış, Pompei cehennemini hissettiriyor bana. Ben ise bu cehennemden yeterince uzak durmaya çalışıyorum.

Günlük hayatınızda ne tarz müzikler dinlemekten hoşlanıyorsunuz?
Evde ve arabamda Joy Fm, Voyage Fm, Müjde Fm gibi radyoları dinliyorum. Bu radyoları dinlemek beni çok rahatlatıyor. Onların konseptleri bana uyuyor. Tabii dinlediğim müzikler anlamında latin, napoliten, caz, neoklasik, slow pop tercihlerim arasında yer alıyor.

Müzik aleti çalıyor musunuz?
Gitar çalıyorum. Çocukken mandolinle başlayan süreçte akordeon, cura ve bağlama çalmıştım. Sonraları piyano çalmayı denedim olmadı, gitarda karar kıldım. Ama iyi bir piyanist olmayı çok isterdim.



Siz 129 ülke görmüş bir gezginsiniz. Seyahatlerinizin müziğinize katkıları oluyor mu?

Seyahatlerimin öncelikle bana katkısı oluyor. Farklı kültürler ve coğrafyalarda edindiğim bilgi ve deneyimlerin hayat görüşümü ve kişiliğimi zenginleştirdiğini hissediyor, lokalize küçük hesapların kurbanı olmaktan kurtuluyorum. Bir şeyleri başarma hırsıyla çok şeyleri kaçırma riskini de böylece bertaraf etmiş oluyorum. Daha ne olsun. Bu da ileride yapacağım her şeye yansıyacaktır. Tabii ki müziğime de.

Araya zaman girse de müzik hiç durmuyor. İçinizdeki müziğin notalarını zaman nasıl besteledi?
İçimdeki müzik, dışarı çıksa da çıkmasa da zamanla atışarak, sevişerek, acılı, ekşili bir senfoni olarak ölene kadar sürecek.