"Ressamlık çırak olmakla başlar"
ÜNLÜ STİLİ

"Ressamlık çırak olmakla başlar"

Henüz Serdar Bostancı'yla tanışmadıysanız baştan söyleyelim, onun ismini kısa zamanda daha çok duyacaksınız.

GÜNCELLEME TARİHİ: 29 Temmuz 2014

Eli kalem tutmaya başladığı andan itibaren çiziyor. Alışılmışın dışında bir tekniği ve çizgisi var. Atölyesine girdiğiniz anda gözünüze ilk çarpan Maasai kabilesinden sırtında kardeşini taşıyan küçük kızın gözlerindeki hüzün oluyor. Tam o hüzün ile berrak bir beyazlığın içinden geçerken, şahlanmış atların ruhunuzda ayak seslerini duyuyorsunuz. Serdar Bostancı ''Ressamlık çırak olmakla başlar'' diyor. İlk ustası orta okuldaki resim öğretmeni. Gürcü ve Alman ressamlarla çalışmış. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu, şu an Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde yüksek lisans yapıyor. Kendi tekniğini yaratıyor, sıra dışı çizimler yapıyor. Bir süredir kabile kültürleri üzerinde çalışıyor.

Bize biraz ressamlığa başlama serüvenini anlatır mısın?

3-4 yaşlarında RedKit, Nasreddin Hoca, Tenten gibi karakterleri çizdim. Daha sonra onlara hikayeler kurgulayıp çizmeye başladım. 5 yaşına geldiğimde ise anneannem, babaannem ve bizim evdeki tüm kişi ve objelerin çizimini tamamlamıştım. Dayımdan gizli gizli aldığım Zagor ve Texas Tommiks dergileri artık yeni dostlarımdı. Okuldayken resim dersi ruhumun huzur bulduğu tek dersti diyebilirim. İlk derecemi Rize ilinde yapılan 23 Nisan konulu resim yarışmasında aldım. İlk ustam orta okuldaki resim öğretmenimdi. Okuldan sonra, annemin destekleriyle, ustamın da içerisinde yer aldığı bir resim kulübünde çalışarak, ilk karma sergimizi Rize il halk kütüphanesinde açmış olduk. Bu Rize ilinde de bir ilkti. Lise yıllarında aklımda sadece Güzel Sanatlar Fakültesi ve ressam olmak vardı. Kredili sisteme geçtiğimiz yıl okulu yarım dönem erken bitirme şansım oldu. Bu vesileyle İstanbul'a geldim ve Gülhane'de atölye ortamında Gürcü bir ressamın yanında fakülte sınavlarına hazırlanmaya başladım. Benim için tam bir çıraklık dönemiydi. Turistik bir konumda olması sebebiyle hem dilimi geliştiriyor hem de sanat sever turistlere çizdiğim resimleri satma imkanı buluyordum. Hedefim Marmara ve Mimar Sinan üniversiteleriydi. İlk sınavda Marmara Üniversitesi'ni kazandım. Çok heyecanlı ve eğlenceli bir sınav serüveni oldu. Uzun süre farklı işlerde çalışmak zorunda kaldım. Daha sonra Alman bir ressamın atölyesinde çalışmaya başladım. Ressam vefat edince çalışmalarımı evimde sürdürmeye devam ettim. 2010 yılında Galata'da ilk resmi atölyemi hayata geçirdim ve burada bir çok öğrenci yetiştirdim. Şu an da çalışmalarımı kişisel atölyemde sürdürmekteyim.

Ailede başka sanatçı var mı peki?
Sanatçı ve eğitimci bir aileden geliyorum. Annem öğretmen. Büyükbabam lisede okul müdürüydü. Özellikle anne tarafında herkesin farklı meslekleri olmasına karşın, birçok kişi plastik sanatlarla alakalı. Annem çini ve suluboya sanatçısı.

İlk çizdiğin resmi hatırlıyor musun?
Evimiz deniz kıyısındaydı ve dedemin kayıkları vardı. Dayımlarla birlikte her sabah ezanla balığa çıkarlardı. Ben de erkenden kalkar balkondan onları seyrederdim. İlk çizdiğim resim bu kayık ve uçsuz bucaksız denizdi.



Türkiye'de çok da alışık olmadığımız bir şekilde yerlileri çiziyorsun. Bu fikir aklına nereden geldi? Bu konuda özel bir merakın mı var?

Evet, kabile kültürlerine üniversite yıllarlından beridir özel bir merakım var. Öncelikle çok doğallar. Tanrının onlara sunduğu tüm hediyeleri özenli ve tasarruflu bir şekilde koruyup değerlendiriyorlar. Çok özel ve sıra dışı değerleri var. Fizyonomileri çok olağanüstü. Yüz hatları çok belirgin ve ritmik. Hayvanlarına bile takılar takıyor süslüyorlar. Çok acı ve yoksulluk çekiyorlar fakat mutlular, yüzleri daima gülümsüyor. Fakat ben onların en hüzünlü hallerini çiziyorum, dünyaya acıyı estetik bir şekilde sunarak farklı bir mesaj vermek istiyorum. ''Elinizdekilerle yetinin ve kıymetini bilin. Doğaya saygılı olun.''

Peki Maasai kabilesini senin için diğerlerinden ayıran neydi?

Maasai'ler incelediğim kabileler arasında en özgün olanı. Modern hayatı tamamen reddediyorlar. Sağlam bir genetik kodlamaya sahipler. Fizyonomileri olağanüstü güzel. Özgürler, yaratıcılar. Yarı göçer yaşıyorlar. Masai Mara ve Serengeti'de yaşayan hayvanlarla birlikte her yıl Kenya ve Tanzanya arasında göç ediyorlar. Olağanüstü bir sanat anlayışları var. Ayakkabılarını öldürdükleri hayvanlardan, evlerini kurutulmuş sığır dışkısından yapıyorlar.
Ölüler doğaya olan saygıdan dolayı toprağa gömülmüyor. Beni en çok etkileyen şey ise kadınların hayvan kemiklerinden ve kök boya ile hazırladıkları giysiler ve takıları. Muazzam bir sanat ve doğa bilinci barındırıyor.

Onları çizmeye nasıl karar verdin?

Aslında önce fizyonomileri dikkatimi çekti. Hatları çok belirgin ve ritmikti. Kabile kültürleriyle ilgiliydim ve onların yaşamlarını okuyup inceledikçe içimde bu estetik, derin ve doğaya son derece saygılı topluluğu resmetme duygusu belirdi. Onların sessiz çığlıklarını sanatımla ifade etmek istedim.

Her resmin bir hikayesi ve ruhu var. Bu sanırım senin en çok önem verdiğin şey…

Evet, bence resim sanatı; salt içten gelen bir duygu ile bir objenin veya manzaranın taklidini çizmek veya ona benzetmeye çalışmak değildir. Bir duygu, bir felsefe barındırmalıdır. İzleyici kumaşa çizili bir resmi değil, bir hikayeyi, bir duyguyu, bir felsefeyi özümsemelidir. Çözümlenmeyi bekleyen bir hikayeye, bir serüvene adım atmalıdır. Satın aldığı veya baktığı şey onda sağaltıcı bir merak uyandırmalıdır. Ressam olmak sadece resim yapmak değil, bir sanatçı özeni ve yaşayışı gerektirir. Bir ressam Mitoloji, Felsefe, Doğa ve İnsandan beslenmelidir… Yoksa ortaya koyduğu şey, sadece bir resim olmaktan öteye geçemez. Benim amacım bir resim değil bir eser ortaya koymak…

Etkilendiğin ressamlar ve akımlar oldu mu?
Anatomi konusunda Leonardo da Vinci ve doğa her zaman rehberim olmuştur. Renk ve leke dengesi konusunda Kandinsky ve realistik akımlarda isimleri çok fazla bilinmeyen Rus asıllı bazı ressamları zaman zaman inceliyorum. Dali, Picasso ve Cezanne gibi ustalardan etkilenmeyen bir ressam sanrım yoktur. Türk ressamlardan Erol Akyavaş, Bedri Baykam, Devrim Erbil, Ferruh Başağa beğendiğim sanatçılardır.

Resim sanatı dışında ilgi duyduğun başka bir sanat dalı var mı?

Başında da söylediğim gibi, asıl gayem topluma ve izleyiciye bir mesaj verebilmek, duygularına samimi bir şekilde dokunabilmek. Bir sanatçı olarak bir çok disiplinle ilişkide olmak zorundasınız. Örneğin; fotoğrafçılık, heykel, mekan tasarımı, mimari ve moda yakından ilgilendiğim sanat dalları.


Dijital teknik ve gelişmeleri ressamlık mesleği ve sanatı açısından nasıl değerlendiriyorsun?

80 kuşağına ait bir birey olmakla birlikte, dijital dünyayı ruhumun bir türlü kabul etmediğini itiraf etmem gerekiyor. Çocuklar artık sokakta oyunlar oynamıyor, oynayamıyor değil oynamıyorlar, oynamak istemiyorlar. Çünkü onlara sunulan şeylerin neredeyse tamamı dijital dünyaya ait ve bu her geçen gün onların ruhlarından samimiyeti, duyularındaki hassasiyeti çekip alıyor. Bir çiçeği dalında koklamayan, ağaca tırmanmayan, çamurda misket oynamayan, saklambaç, yakar top, tombliks oynamayan bir nesil yetişiyor. Sürekli bir manyetik alan içerisinde hapsolmuş durumdayız. Batılı ülkeler organik yaşama dönerken bize, gerçek, samimi duygularımız değerlerimiz unutturulmaya çalışılıyor. Ben bir ressam olarak, dijital bir tekniği eserlerim içerisine sokmamaya son derece özen gösteriyorum. El emeği olan, insanın ruhundan eline dökülen her şeyin çok değerli ve kutsal olduğunu düşünüyorum.

Resim yapmak, zihnindekini ruhunla birleştirip bunu fırça darbeleri ile kağıda ya da tuvale dökmek sürekli bir yaratıcılık, berrak bir zihin ve seni motive edecek yeni kaynaklar gerektiriyor olmalı. Bu konuda bir sanatçı olarak sen kendini nasıl besliyorsun?

Sanatsal yetenek, insanlara Tanrı'nın bir hediyesi ve bu hediyeyi en iyi şekilde muhafaza etmek ve değerini bilerek bir faydaya dönüştürmek bir sanatçının asli görevi olmalıdır. Sanatçı olmak bir robot gibi sürekli programlanarak üretim yapılabilecek bir durum değildir. Evet, zaman zaman berrak bir zihin, zaman zaman da karmaşık bir ruh halinden beslenebilir. Tarihte, en yaratıcı ve devrim yaratan eser veya buluşlar savaş, acı ve yokluk dönemlerinde ortaya çıkmıştır. Fakat zengin krallık dönemlerinde de kral ve saraylar için eşsiz eserler üretilmiştir. Bence, motivasyon kaynakları her sanatçı için farklıdır. Sadece şu bir gerçektir ki, sorunsuz ve sonsuz huzurlu bir sanatçı yoktur. Gerçek bir sanatçı; detayları gören, yaşamı irdeleyen, her koşulda faydayı düşünen, hassas ve olaylara felsefik bir bakış açısı ile bakan bir ruh halindedir. Sanatta, yeni bir şey yoktur, her zaman ortaya konan doğanın yeni bir yorum ve felsefesidir. Sanatçı bilim, felsefe ve doğadan kopuk olarak varlığını sürdüremez. Tin erkini hisseder ve harekete geçer.
Her müziği dinliyor, çok seyahat ediyor, insanları ve doğayı gözlemliyorum. Bazen günlerce atölyeye kapanıyor sürekli üretiyor, bazen de seyahatler yapıp ruhumu doğa ve eğlenceyle dolduruyorum. Beslendiğim bir çok şey var. Şiir okuyorum, imge biriktiriyorum, zaman zaman rüyalarımı yazıyorum… Fakat kendinizi hangi mesleğe adarsanız adayın, disiplinli olmadığınız ve güncel konulardan kopuk yaşadığınız sürece başarılı olmanız mümkün olamayacaktır. Hayat devam ediyor ve sadece benim etrafımda dönmüyor bunu biliyorum. Türkiye gibi hareketli bir coğrafyada yaşadığımızı yadsıyarak çok fazla bohem ve toplumdan kopuk bir ruh haliyle yaşamak mümkün değil. Bu yüzden birçoğumuz için olumsuz ve kaotik görünen birçok olay benim için sonsuz bir ilham kaynağı.

Yakın zamanda kafanda bir sergi planı var mı?
Evet. Yakın zamanda bir solo sergi planlıyorum. Bir iletişim danışmanım var, projelerimizi birlikte oluşturup kurguluyoruz. Çok vizyoner ve beni tamamlayan birisi. Şu an bazı galerilerle görüşme halindeyiz. Eğer mümkün olabilirse sergiyi birkaç büyük şehre taşımak ve önümüzdeki sene bir yurtdışı sergisi planlıyoruz.

Peki sanat dışında Serdar Bostancı neler yapar, nerelerde yer, nerelerde eğlenir? Moda hakkındaki görüşleri nedir?
Hafta içi genelde atölye ve evimdeyim. 200 m2 civarında büyük bir evde yaşıyorum. Üst katı atölye, teras ve dinlenme, alt katı salon, misafir ve yemek odası olarak kurguladım.
Kaliteli, düzgün canlı müzik yapan turistik gece klüpleri tercihim. Yakın arkadaşlarım ve beni geliştiren insanlarla yemek yemekten keyif alıyorum.
Moda konusunda bir marka takıntım yok, ara tonlar ve regular fit kalıplar tercihim. Uzun yıllardır birçok spor dalıyla uğraştım ve bir süredir cross fit ve fitness yapıyorum. Düzgün bir fiziğiniz ve bir tarzınız olursa, giydiğiniz birçok şeyin size yakışacağını düşünüyorum.
Yakın bir sinema ve festival takipçisiyim. Özellikle kısa film festivallerinden son derece keyif alıyorum.