Bireyselliğin dayanılmaz hafifliği
FASHIONABLE LIFE

Bireyselliğin dayanılmaz hafifliği

Mina Saygı, sporun verdiği disiplin ve Amerika’ya özgü rahat kültürle yetişen, Y kuşağının ilham verici bir ismi. Bilinçli ama zorlaması olmayan özgün stilini işte bu nedenle keşfe çıkıyoruz.

GÜNCELLEME TARİHİ: 11 Aralık 2017

Röportaj Güneş Uysalefe Fotoğraflar Selin Saral

Kendisinin öyle bir iddiası olmasa da Mina Saygı, İstanbul'un eksikliğini duyduğu bir stil referansı olma yolunda ilerliyor. Aslında bu iddiasızlık, onun zevkini belirleyen bir unsur. İletişim ve Medya üzerine lisans eğitimi aldığı, ardından da New York'ta Pazarlama ve Halkla İlişkiler alanında ilk iş deneyimini edindiği Amerika'da geçen beş yılın sonrasında giyim tercihinde aradığı kilit kelimenin 'rahatlık' olmasına şaşırmamalı. Yadırgayacak da değiliz; ne de olsa küçük yaştan beri profesyonel olarak tenis oynayan atletik bir genç ve stiletto'ların yerini sneaker'ların aldığı bir çağın çocuğu olarak yetişmiş. 23 yaşındaki Saygı'nın mensubu olduğu jenerasyonun günümüz ve yakın geleceğin trend'lerini belirlediğini düşünürsek, kendisi oldukça dikkate değer bir profil. Fotoğraf çekimimiz için gardırobundan seçtiği parçalar arasında bir uyum ve tutarlılık göze çarpıyor; farklı siluetlerinde biraz sokak modası biraz da spor giyimin şekil verdiği, öznel bir tarz sezinleniyor. Ondaki bu bireysel zevk unsuru ve düzgün fiziğinin verdiği alımın birliği, moda camiasını da etkilemiş; Mehtap Elaidi'nin İlkbahar/Yaz 2018 defilesinde yürüyerek ve Vakkorama'nın Sonbahar/Kış 2017-18 reklam kampanyasında yer alarak Saygı'nın modelliği tatma şansı dahi olmuş. Ancak şimdilik böyle bir kariyer planı yok, İstanbul'a döndüğünden beri özel bir ajansta İçerik Sorumlusu olarak çalışıyor. Modaya duyduğu ilginin yüzeysel olmadığı ise takip ettiği isimlerden, seyahat gözlemlerinden ve tarihten verdiği örneklerden kolaylıkla anlaşılıyor. Merak ettiğimiz stili bahanesiyle Mina Saygı'yla tanışıyor, karşı konulmaz sempatisine yenik düşüyoruz.

Ayakkabılar Zara Parfüm Zadig & Voltaire Bilezikler Kısmet by Milka

Amerika'dan yeni döndün, deneyimini bize nasıl özetlersin?

Amerika'da kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrendim. Birçok ülkeden arkadaşlarım oldu, değişik kültürlerin deneyimlerinden faydalandım. Türkiye gibi sosyal bir toplumdan sonra bireysel bir toplumun yaşam biçimini tecrübe ettim. İnsanların hayatını hiç merak etmezdim ama oradaki insanların bireyselliği, kimsenin kimseyi ilgilendirmemesi en sevdiğim tarafı oldu diyebilirim. Amerika'da kimse başkası için yaşamıyor, herkes kendi savaşını veriyor. Öte yandan da Türkiye'deki akrabalık ve arkadaşlık ilişkilerindeki samimiyeti özledim.

Ayakkabılar Gucci Etek Pop.see.cul Çanta Chanel Botlar Carel

Takibinde olduğun Amerikalı yetenekler var mı?

Blogger olarak en çok takip ettiğim isimlerden biri Instagram'da @weworewhat olarak anılan Amerikalı Danille Bernstein. Küçüklüğümde dizilerini izlediğim, Mary Kate ve Ashley Olsen'ın markası The Row'u çok başarılı buluyorum. Ralph Lauren'i unutmamak lazım çünkü müthiş bir klasik. Mağaza olarak da birçok markayı içinde barındıran Urban Outfitters'ı tercih ediyorum. Alışverişe pek vakit ayıramadığım için de genellikle online platform Revolve'a başvuruyorum.

Clutch Valentino Garavani Saat Cartier Küpeler Loulou Kolye vintage

Geçtiğimiz moda haftasında Mehtap Elaidi'nin defilesinde yürüdün ve en son Vakkorama'nın reklam yüzü oldun. Modellik deneyimin için neler söylersin? Ve modaya yaklaşımını, stilini nasıl tarif edersin?

Aile dostumuz olan, tarzını ve tasarımlarını çok beğendiğim Mehtap Elaidi'nin ricasıyla defileye çıktım. Elbette çok güzel bir histi ama modellik çok gündemimde olan bir konu değil. Benim için güzel bir anı olarak kaldığını söyleyebilirim ama büyük konuşmayayım! Vakkoroma da çok spontane gelişti. Çok keyif aldım, güzel fotoğraflarım oldu. Vakkoroma aslında tam benim tarzım ve yaşıtlarıma çok hitap eden bir marka. Birçok seçenek var ve tasarımlarla çok güzel kombinler yapılabiliyor. Ben aslında şu anda eğitimini aldığım dijital medya sektöründe profesyonel olarak çalışıyorum. İdealim bu meslek üzerinde ilerlemek. Stil konusunda kısaca ben içinde rahat olmadığım hiçbir şeyi giymek istemiyorum. Bir jean ve tişört ile tüm hayatımı geçirebilirim...

Stilin üzerinde geçmişte ve günümüzde etkisi olduğunu düşündüğün kişiler, olaylar, film veya karakterler var mı?

Elbette! Coco Chanel, bugün birçok tasarımcıya ve kadına ilham veren ve vermeye devam eden müthiş bir örnek bence. Hele o devirleri düşünürsek yaptıkları devrim niteliğinde... Audrey Hepburn'ün Tiffany'de Kahvaltı filmini unutmak mümkün değil. Daha yakın tarihten Şeytan Prada Giyer filmi ve başrolündeki Anne Hathaway, kendimi tanıma dönemime denk geldiği için çok şanslıyım.

Yeni ve farklı bir jenerasyona aitsin; senin için lüks nedir?

Benim için en büyük lüks rahatlığım. Gece bir yere giderken bile ön planda olan bu... Siyah vazgeçilmezim. Geçmişe baktığımda daha gösterişli ve süslü kıyafetler görüyorum, şimdi ise insanlar daha rahatına düşkün. Bir tuvaletin altına spor ayakkabı bile giyilebiliyor. Dikkatimi çeken başka bir nokta da eskiden birlikte kullanılmasını hayal bile edemediğimiz renklerin, bugün birbiriyle çok kolay kombinleniyor olması. İnsanlar moda konusunda artık çok daha özgür.

İşin gereği dijital dünyayla iç içesin, sosyal medya ile aran nasıl?

İşin eğitimini almama ve profesyonel olarak yapmama rağmen bu dünyadan çok uzak yaşıyorum. Instagram hesabımı da açalı henüz bir ay bile olmadı! Nasıl dayanabildiğime kimse, özellikle de arkadaşlarım inanamıyordu. İşim gereği sürekli dijital dünyayla iç içeyim. Medyadaki bu anlık değişimin içinde bulunmak beni şaşırtıyor ve bu köklü değişimin bir parçası olmak bana zevk veriyor. Ben geleneksel medyanın içinde büyüdüm ama sosyal medya tercihimin her gün ne kadar doğru olduğunu yaşıyor ve görüyorum.

Aslında spor alanında başarıların var. Tenisle olan ilişkiden bize bahsedebilir misin?

Küçükken bir Pazar günü babam tenis oynamaya gittiğinde ona eşlik etmiş ve kulüpte sıkılıp kendimi kortta bulmuştum. O gün bugündür tenis oynuyorum. Okul hayatım boyunca her sabah 05.00'te antrenmana oradan okula, okuldan da tekrar antrenmana gittim. Bütün hayatım tenis ve okul üzerine kuruluydu. Sporun bana kattığı disiplin ve sorumluluk duygusu hayatımın her alanında bana yardımcı oldu. Amerika'da üniversiteyi elde ettiğim tenis bursu ile okudum. Eskisi kadar olmasa bile, tenis hala hayatımda çok büyük bir yer kaplıyor. Haftada üç-dört gün spor yapmaya özen gösteriyorum.

Aile evinde sana konuk olduk ama ev arayışın olduğunu paylaştın; kendi evinde nasıl bir dekor hayalin var?

Benim moda anlayışım sanırım ev dekorasyonuma da yansıyacak. Çok rahat ve sade bir ev istiyorum. Aksesuar severim ama tamamen beni yansıtmalarına özen gösteririm. O nedenle evimde seyahatlerimden topladığım anılarıma ve pop art aksesuarlara yer vermeyi düşünüyorum. Duvarımda bir Andy Warhol olsa müthiş olurdu! Sanata çok ilgi duyuyorum; küçükken bir resim sergisi dahi açmıştım. O nedenle kendi evim için de birkaç tablo yaparım diye düşünüyorum. Bir de kesinlikle kedim veya köpeğim olmalı!

Sohbete Amerika ile başladık, ayrılmadan önce bir de seyahatten bahsedelim; planların arasında nereleri ziyaret etmek var?

Birkaç hafta önce iş için Sırbistan seyahatim oldu. Geçen hafta da Danimarka'ya gittim. Kafamdaki ilk seyahat rotam ise Barselona. İstanbul'u, senin için temsil ettiklerini ve ilham almak için neler yaptığını birkaç cümlede alalım senden, tamamdır... İstanbul gerçekten dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Çocukluğumun geçtiği, anılarımın canlandığı Kemer Country en sevdiğim yerlerden. Boğaz manzarasını izlemek de hoşuma gidiyor. Özellikle Bebek'i çok seviyorum ve burada en sevdiğim mekanlardan biri Mangerie. Çok kalabalık yerlerde bulunmayı tercih etmiyorum; o nedenle huzur bulduğum, sessiz sakin bir yerde yaşayacağımı düşünüyorum.