Cartier ve Bazaar'ın ortak tarihi
MODA

Cartier ve Bazaar'ın ortak tarihi

How To Spend It yazarı, antik ve çağdaş mücevher uzmanı, ödüllü yazar Vivienne Becker, Cartier ve Bazaar’ın kendi tarihleri boyunca işbirliği içinde ilerleyen hikayelerini anlatıyor.

GÜNCELLEME TARİHİ: 13 Aralık 2017

Bazaar Amerikan edisyonu, 1956 Kasım'ında yayımlanan sayısının çarpıcı kapağına muhteşem bir manikürle, sivri törpülenmiş kırmızı ojeli uzun tırnaklı ve ince parmaklı bir kadın elinin not tuttuğu illüstrasyonu taşır.

Bu notta şöyle yazmaktadır; "Modadaki yeni zenginlik göstergeleri kürkler, mücevherler…" Simsiyah bir fon üzerindeki bu zarif el ve bileğindeki oval kesimli mercan taşlarla bezenmiş, uçları pırlantalı bileklik hiç şüphesiz notta geçen 'mücevherler' sözcüğüne gönderme yapmaktadır. Bu abartılı mücevher, Cartier New York koleksiyonundaki göz alıcı parçalardandır. Tasarım, gücünü hiç şüphesiz efsanevi mücevher evinin 1933'ten 1970'e kadar kreatif direktörlüğünü yapan ve 83 yaşındayken emekli olan Jeanne Toussaint'in hayal gücünden almaktadır.


Erwin Blumenfeld'in fotoğrafladığı 'Savaş Çağı Gelinleri' temalı Haziran 1943 sayısında Cartier kolye ve küpeler; Kasım 1953 sayısında 'Kürk Moda Raporu' çekiminde Cartier küpe Altta: Richard Avedon'un Aralık 1958 kapağında yer alan Cartier yüzük

Toussaint'in o dönem Cartier üzerinde yarattığı uçsuz bucaksız etki bugün hala devam ediyor. Lakabı La Panthère olan ve Cartier'nin ikonik panter motifine hayat veren Toussaint, onu hayal etmekle kalmayıp 20. yüzyılın ikonlarından biri haline getirmeyi de başarmıştı. Kendisi de hırslı bir iş kadını olan Toussaint, kadınların değişen değerlerini anlayıp kendisini onlarla ilişkilendirmiş ve bu hikayeleri baş döndüren mücevherlere dönüştürmüştü.

Toussaint tasarımlarının her birinin altında bir anlam, kültürel bir referans ve kişisel stilin güçlü bir anlatımıyla birlikte canlı renkler, heykelsi ve neredeyse canlıymış hissi vardı. Ve belki de bu yüzden Bazaar 'Genel Yayın Yönetmeni' pozisyonunda en az Toussaint kadar güçlü ve vizyon sahibi olan bir diğer kadın, Carmel Snow vardı. Zaten Snow da onun yeteneğine karşı koyamadı. Bileklikli kapağın üzerinden çok değil; bir yıl bile geçmeden bu kez Audrey Hepburn'ün siyah-beyaz, zebra desenli bir şapka giydiği ve mercan taşından çiçeklerden oluşan Cartier küpe taktığı kapak okuyucuyla buluştu.

Yine de bana göre 'New Riches' kapağının insanı etkisi altına alan grafik gücü ve kadın bileğinin de zarafetiyle kendinden emin bir hale bürünmesi neredeyse bir yüzyıl boyunca süren Bazaar-Cartier iş birliğini en iyi sembolize eden görsel oldu. Ne de olsa hem Parizyen mücevher evi Cartier hem de Harper's Bazaar, değerlerini yüceltmekten yılmayan ve sürekli olarak değişmeye teşvik eden zengin birer kültür üzerine kuruluydu. Bir moda dergisi ya da seçkin bir mücevher formunda; bu sanat eserleri zamanın içinden kesitleri bugünün içinde yaşatmaya hala devam ediyorlar.

Cartier, 1847 yılında Louis-François Cartier tarafından Paris'te kuruluyor. Takvimler 1899'u gösterdiğinde Cartier'nin girişimci ruhlu torunu Pierre, sık sık Londra'ya seyahat edip Manchester Düşesi ve Kraliçe Alexandra'yı ziyaret etmeye başlıyor. VII. Edward'ın tabiriyle 'kralların mücevher tasarımcısı ve mücevher tasarımcılarının kralı' olan Cartier'nin o dönem müşteri portföyünde kraliyet ailesi, aralarında 30'lu yıllarda Bazaar'ın Paris muhabiri olarak görev yapan Hon Daisy Fellowes'un da bulunduğu aristokrat kesim ve yüksek sosyeteden pek çok kişi yer alıyordu. Çok da şaşırtıcı olmayan bir şekilde Cartier, 20'lerin sonlarından başlayarak Bazaar'ın hem editoryal sayfalarında ve moda çekimlerinde kullanılıyor hem de ilan veren olarak yerini alıyordu.

Cartier'nin benzersiz stilinin beslediği bu karşılıklı kreatif iklim süresince Bazaar editörleri, mücevher evine ait parçaları kullanarak kadın olmaya dair güncel vizyonlarını çoğu zaman ikonlaşan birer yorumla anlatmayı başardılar. Tıpkı Mart 1931 sayısındaki gündüz kullanımına uygun mücevherlerin işlendiği konuda, turkuaz renkli sarkıt küpeleriyle takım olan broşunu üçgen şapkasının üzerine takmış ve arkadaşıyla yan yana duran kadın illüstrasyonunda olduğu gibi.

İllüstrasyonun altında dönemin çılgınlık yaratan rengi kar ides pembesiyle mercan aksesuarların birbirine çok yakıştığı yazıyordu. Cartier mücevherleri Bazaar'ın yüksek sosyete sayfalarının da vazgeçilmez içeriği haline gelmişti. Baron de Meyer, Şubat 1932 sayısı için bileğinde muhteşem bir pırlanta bilezikle Marquise de Casa Maury'i, bir sonraki yıl ise Cartier'nin en sadık müşterilerinden biri olan Barbara Hutton'ı başında tacıyla fotoğraflamıştı. 1936 Haziran'ındaysa Windsor Düşesi, Mainbocher imzalı geleneksel Çin akşam yemeği giysisi içinde ve kraliyet ailesinde kuşaktan kuşağa geçen meşhur bilekliğiyle Man Ray tarafından fotoğraflanmıştı. Bu Bazaar çekimlerinin her biri, mücevher fotoğrafları aracılığıyla güçlü hikayeler anlatıyordu.


Windsor Düşesi

1934 yılında Cartier, Bazaar'ın 'Bir Nişan Töreni', 'Anneler İçin Parti Kıyafetleri', 'Denizin Üzerinde Bir Yerlerde', 'Düğün Daveti' gibi farklı temalara sahip illüstrasyonlarla yayımlanan aylık 'Sosyal Olaylar Serileri'nde de yer alır oldu ve okurların akıllarında yer edinmeye başladı. Bu serilerden 'Bir Sosyete Düğünü İçin Gerekli Stil İpuçları' her iki taraf için de oldukça verimli sonuçlar verdi. Bazaar, bu sayıda düğün daveti için uygun olacak giyim tarzından tutun da bir davette uygulanması gereken muaşeret kurallarına varana dek her detayı ele almıştı. Düğüne katılırken kullanılabilecek mücevherlerden hediye edilebileceklere dair alternatifler içinse Cartier'yi doğru istikamet olarak işaret etmişti. 1938 Nisan sayısı için hazırladığı 'Düğün Hediyeleri' konusunda Evelyn Waugh'un da belirttiği gibi; o zamanlarda davetlilerden gelen hediyeler sosyete düğünlerinin odak noktalarıydı. Aynı sayıda 'Gelin İçin' isimli başka bir konuda damadın müstakbel eşine elbette herhangi bir yerden hediye alabileceği ancak Cartier'nin en doğru tercih olacağı salık veriliyordu. Cartier mağazasına gittikten sonra geriye kalacak tek sorun kaç parça hediye alınacağına karar verebilmek olacaktı. Adaylar arasındaysa büyüleyici görünümlere sahip klipsli altın küpeler, değerli taşlarla tasarlanmış, çiçek formlu mücevher setleri ve siyah lake üzeri pırlanta kaplı, monokrom parçalar vardı.

1930'ların olmazsa olmaz stil ikonu taçlar, Bazaar'ın sayfalarını süslerken kadınsılığın da en önemli göstergesi olmuştu. Cartier ise en cesur ve egzotik taç tasarımlarına imza atan marka haline gelmişti. Tıpkı Baron de Meyer'in 1931 yılında bir röportaj çekiminde kullandığı ve kulakların etrafına dolanan Siamese modeli gibi… O yıllarda taç kullanmak adeta bir zorunluluk haline gelmişti. 1937 yılındaki taç takma töreni öncesinde yapılan sayımda Cartier'nin stok kataloglarında 10.000'in üzerinde taç tasarımı yer alıyordu. Fakat zamanların değişmesiyle mücevher tasarımları da evrilmeye başladı.

Düzenli bir çizgide sıralanmış ve değerli taşlarla tasarlanmış mücevherlerin cool sayıldığı görünümler sarsıcı bir değişimle yerlerini daha büyük boyutlu, belirgin kıvrımları olan güneş sarısı altın üzerine yerleştirilmiş renkli taşlı tasarımlara bıraktı. Savaş zamanı yoksunluk ve karanlığının ardından gelen tutkulu yaşam stili mücevher alanında da kendini göstermeye başlamıştı.

Bazaar 1945 yılında okurlarına 'Paris'te şimdi büyük parçalı mücevherler moda' diyordu ve konuya dev bir çiçek formundaki parçanın da aralarında olduğu Cartier mücevherler eşlik ediyordu. François Kollar'ın 1947 Şubat sayısı için yaptığı kapak çekiminde Cartier'den dört kokteyl yüzüğü görülüyordu. Her biri sarı altın üzerinde safir ve yakut taşlı, soyut kıvrımlara sahip parçalardı. New York'a ve şehrin mücevher tasarımına olan etkisine ithafen tasarlanan özel bir parçaysa gökdelen formuna sahipti. Hemen altına 'yüzük tasarımındaki bu yepyeni boyut onu kullananları da yukarıya taşıyor' notu düşülmüştü. Bu kendinden emin ve samimi görünüm bugünün Cactus de Cartier koleksiyonunda da kendisini hissettirmeye devam ediyor.

50'ler boyunca Bazaar, Richard Avedon'un da aralarında bulunduğu pek çok harika fotoğraf sanatçısıyla mücevher tasarımının zarafeti ve rafine ruhunun özünü yakalayan çekimler yaptı. 1951 yılında pırlanta bir Cartier gerdanlık dergide 'buz tutmuş pırlanta nehri' olarak betimleniyordu. En cazibeli gece elbisesini daha da çarpıcı haline getirmenin yoluysa elbiseyi onunla tamamlamaktan geçiyordu. Mücevherevinin etkileyici pırlanta broşları derginin moda çekimlerinde ihtiyaç duyulan pırıltıyı sağlarken, coşkun yapraklı, çiçek motifli ve bol kıvrımlı modellerse dönemin heyecan yaratan modaevleri Worth ve Mainbocher elbiselerin sırt, omuz, bel gibi beklenmedik yerlerinde kullanılarak sofistike ve cesur bir ışıltı yaratıyordu. 1953 yılında Cartier Londra, tacını henüz giymiş olan İkinci Elizabeth için tasarlanan çiçek formlu, görkemli bir broşun son dokunuşlarını tamamlıyordu. Broşun merkezinde nadide bir pembe Williamson pırlanta kullanılmıştı. Tanzanya'dan çıkarılan pırlanta, madeninin sahibinden kraliçeye bir armağandı. Bugün halen kraliçenin favori mücevherlerinden biri olmaya devam eden broş, o yıl Cartier'nin stok kataloglarına gururlu bir giriş yapmıştı.

Flora, faunanın yolunu açtı ve 60'lar itibariyle derginin sayfaları Cartier'nin karakterli ve karizmatik tasarımlarıyla dolup taştı. Mayıs 1968'de yayınlanan ikonlaşmış panterden marin temalı mücevherlere, daha uzun yıllar boyunca kabul görecek figüratif bir stilin sinyalleri veriliyordu.

70'lerde Cartier'nin büyük bir ustalık eseri olan modern vizyonu New York'a uzanmıştı. Aldo Cipulla, Love ve Juste un Clou bilekliklerin hem gündüz hem de gece kullanılabilen androjen tasarımlarıyla adeta çığır açmıştı. Studio 54 ruhunun nabzını tutan bu iki seri, sosyal, kültürel, artistik ve gençlik dolu bir stili yansıtıyordu; tıpkı 70'lerin kendisi gibi. Her iki serinin de büyük geri dönüşlerini yaşadıkları günümüzde, içinde bulunduğumuz zamanların cinsiyetten bağımsız stiliyle eşsiz bir uyum sağladığını söyleyebiliriz.

Cartier ve Bazaar'ın arşivlerinde gezindikçe ikilinin kreatif işbirliklerinden daha da fazla etkilenmemek imkansız hale geliyor. Birlikte kat ettikleri yolda her ikisinin de serpilip büyümesini, yıllar içinde kadınların giyimi, kariyerleri ve hayalleri üzerinde yarattıkları etki insanda gerçekten hayranlık uyandırıyor.

Yıllar içinde hem Cartier hem de Bazaar'ın odak noktası asil ve soylu olandan yeteneği yücelten yeni bir müşteri türüne kaydı: Aynı anda birden fazla iş yapan kadına. Zaten Cartier'nin dinamik butik konsepti Les Must de 70'lerin ortalarında bu yeni türü ele geçirme hedefiyle ortaya çıktı. Londra Bond Street'teki Cartier mağazasının hemen arka sokağında açılan Les Must mağazası, basında 'Albermarle Caddesi'ne genç bir soluk' başlığıyla yer buldu. Tabuları alt üst eden yolun devamında; post-feminizmin etkisindeki 80'lerde, Bazaar bir moda çekimi için denim bir pantolonu dramatik Cartier mücevherlerle süsledi. Kadınların kendi mücevherlerini kendilerinin alabileceği mesajını veren bu çekim, 90'lara hayatlarımıza girecek minimalizmin sinyallerini, pırlantanın saflığıyla vermişti. 1992 yılının Aralık sayısında Bazaar, pırlantaların artık bir gösteriş objesi olmaktan çıkıp kişisel bir zevki temsil ettiğini anlatan bir konu yayımladı. Yazıda pırlantaların en sevdiğiniz hırkanızı giydiğiniz anlardaki gibi rahatlıkta kullanılabileceğinden bahsediliyor ve vurgulanmak istenen nokta üst üste takılmış Cartier bilekliklerin görüldüğü bir çekimle netleştiriliyordu. Cartier mücevherler, adeta birer bukalemun misali, sokak stili konularından saten gece elbiselerinin kullanıldığı moda çekimlerine hatta rap yıldızlarının mücevher tutkusunu anlatan sayılara varan bir skalada kendilerine yer buldu. Bu durum milenyumun başlangıcıyla mücevherde kültürel kökleri kendisine referans alan couture ruhu, hikaye anlatıcılığı ve dünyanın en nadir taşlarının el işçiliğiyle kişiye özel birer mücevhere dönüştürülmesinin yükselişe geçişine kadar devam etti.

Cartier'nin görsel, stilistik ve kültürel miras direktörü Pierre Rainero'ya göre marka, zengin geçmişini taklit edilmesi gereken bir model gibi kullanmak yerine; değişen her nesille birlikte sürekli geliştirilecek, yeniden yorumlanacak ve güncelleştirilecek kıymetli değerleri, sabit vizyonu ve görsel bir dili temsil ediyor. Cartier, belki de içgüdüsel bir şekilde mücevherlerin kadınsılık, kişisellik ve özgün stil için bir barometre görevi gördüğünün ve göreceğinin bilincinde oldu. Tıpkı Bazaar'ın ilk gününden itibaren modern kadın için bir ayna görevi gördüğünün, onların limitlerini yine onların hikayelerini anlatarak esnetebileceğinin bilincinde olduğu gibi.