Modanın evrimi: 1970'ler
MODA

Modanın evrimi: 1970'ler

Bir yanda disko tınıları, öte yanda bohem rock rüzgarıyla 70’ler, kendisine sınır koymayan, özgürlükçü ve sadece ‘o anda var olmak’ isteyen bir moda anlayışını da körüklüyordu.

GÜNCELLEME TARİHİ: 17 Aralık 2017

Yazı Mert Aslan

Hiro'nun fotoğrafladığı Mayıs 1971 kapağı

Bu dönemin modasını anlamak için çok da uzağa gitmek gerekmez; zira 60'ların başında Amerika'da doğan hippie kavramı ve 68 kuşağının çiçek çocukları 70'lerin moda anlayışının çıkış noktasıydı. 'Çiçek çocuklar' tanımının kökeninin Scott McKenzie'nin San Francisco parçasında geçen 'If you're going to San Francisco, be sure to wear some flowers in your hair' dizesinden geldiğine inanılsa da kendilerine doğrultulan silahların namlularına çiçek sokmaları, bu özgür ve romantik gençlerin ideallerine daha çok uyar.

1965'te Amerika'nın Vietnam'a asker göndermesi; Muhammed Ali'nin savaşı kınayarak askere gitmeyeceğini söylemesiyle unvanının alınması ve üç yıl bokstan uzak kalması; Malcolm X'in öldürülmesiyle zenci birliğinin başına geçen Martin Luther King'in 'Bir Hayalim Var' söylevi ve Che Guavera'nın 1967 yılında öldürülmesi 68 kuşağını harekete geçiren olaylarıydı. Hippiler, kendilerine sınır koymayan, varolan tüm yetkileri reddeden, özgürlükçü ve sadece 'o anda var olmak' isteyen gençlerdi. Love, Freedom and Peace ve Make Love, Not War en önemli sloganlarıydı. 1969'da gerçekleşen ve Janis Joplin, Jimi Hendrix, The Who, Joan Baez gibi ünlü sanatçıların katıldığı Woodstock Festivali bu akımın mihenk taşı oldu.


Hiro'nun Kasım 1970 kapağıyla Bazaar farklı güzellik tanımlarına da yer vermeye başlıyor

70'leri dönemin kendine hayran, rahatına düşkün ve sosyal kaygıları olmayan gençlerine verilen ismiyle The Me Generation yani 'Ben Nesli' olarak adlandırabiliriz. Dönemin dikte ettiği moda anlayışına karşı kendi tavrını ve tarzını yaratan moda karşıtlığı fikrinin yükselişi, işte bu döneme denk gelir. 70'lerin ilk yıllarında new age düşüncesi ve ucuz uçak seyahati imkanının etkisiyle insanların en uzak yerlere dahi gidebilmesi etnik, doğal ve özüne saygılı bir havanın hakim olmasına sebep oldu. Hippie modası, farklı kültürlerin yerel etkileşimleriyle birlikte geleneksel kumaşları -özellikle örgüleri, kilimleri, dokuma ve boyama tekniklerini- modanın can alıcı noktası haline getirdi. 1968 yılında ünlü iletişim kuramcısı Marshall McLuhan'ın Harper's Bazaar'a verdiği röportajda dediği gibi; "Bugün, hiçbir şeyin modası geçmiş değil. Farklı çağlarda giyilmiş farklı kıyafetlere herkes rahatlıkla ulaşabilir."

1970 yılında unisex giyim minimalist, faydalı ve seçilebilir bir tarz olduğunu savunmuştu. Dönemindeki pek çok tasarımcıyı etkileyen Gernreich, daha ileri giderek tasarımlarını kafası kazılı bir kadın ve erkek model üzerinde sergilemişti.

Özgürlük ve eşitlik söylemlerinin zirveye çıktığı 70'lerde ırkçılığa karşı duruş da moda dünyasında yüksek sesle dile getirildi. Özellikle Yves Saint Laurent'ın etkisiyle 60'larda defilelerde boy göstermeye başlayan siyahi modeller, 70'lerde dergi kapaklarında yer aldı. Beverly Johnson, Iman gibi siyahi modeller artık daha çok ön plandaydı…


Barbara Streisand Kasım 1972 sayısı için Steve Shapiro tarafından fotoğraflanmıştı

70'lerde feministlerin karşı çıktığı kısa eteklerin yerini A kesimli, uzun ve bol elbiseler aldı. Maksi elbiselerin çiçek veya şal desenleri, kadınsı kumaşları ve yumuşak renk tonları, savaşlara ve kapitalist toplumlara karşı koyup barışı, sevgiyi ve özgürlüğü benimseyen genç kadınların tercihini oluşturuyordu. Bunların hepsi aslında uyum içinde yaşama idealinin yansımalarıydı. Bu dönemde mücevherler, boncuklar, püsküller, desenli fular ve eşarplar tamamlayıcı unsurlardı. Dolgu topuklu takunyalar ve platform topuklu sandaletler de maksi elbiselerle birlikteydi. Öte yandan bu dönemde kadınlar, günlük hayatlarında bile şık olmak için çaba sarf ediyordu. Mağazalarda ayrı ayrı satılan parçalar birbiriyle kombinlenmeye başlayınca renk uyumu da önem kazandı. İnsanların tek bir mağazadan her türlü alışverişi yaptıkları bu dönemde, müşteriler mağaza mağaza dolaşmak zorunda kalmadan istedikleri ürünleri alıp bir araya getirebiliyordu.

Özellikle 1964'te Kensington'da açılan ve 1969 yılına kadar hızla büyüyen Barbara Hulanicki'nin eşiyle kurduğu Biba mağazası arkadaşların buluştuğu ve alışveriş yaptığı, eklektik kıyafetlerin askılarda ve antika mobilyaların üzerinde sergilendiği bir vahaydı. Sınırlı sayıda üretilen canlı renklere sahip elbiselere, fularlara, şapkalara sahip olmak isteyenler mağaza önünde uzun kuyruklar oluşturuyordu.


Bill King'in Ocak 1972 kapağı

Gençler arasında çok yaygın görülen parkalar, kısa şortlar, çingene görünümleri, İspanyol paçalar, Charlie's Angels tulumları 70'lerin dikkat çeken trendleriydi. Kovboy kılıkları, golf ve binici pantolonlarının yanı sıra etnik kültürlerin etkisiyle kimonolar ve kaftanlar da dönemin simge görünümlerinden oldular.

Nan Kempner'dan Catherine Deneuve ya da Lauren Bacall'a, büyük bir hayran ve destekçi kitlesi edinen Yves Saint Laurent, 1971 yılında 40'ların tarzını, pantolon-ceket takımlara ve tulumlara yansıttı. Hatta Bianca Jagger'ın 1971 yılında St. Tropez'de Mick Jagger ile evlenirken giydiği beyaz takım elbise, bütün moda kurallarını yıktı. Chanel'in modaya uygun üniformalarla stil yaratma merakı, Saint Laurent'ın kendi üniformalarını yaratma hevesini körükledi. Fakat Yves Saint Laurent'ın renk, desen ve fantezi dünyasında çağdaşlarından farklı olduğunu belirtmeliyiz. Zira Saint Laurent; Paloma Picasso, Loulou de la Falaise, Betty Catroux gibi dönemin ruhunu canlandıran ilham perilerinin sihrinden faydalanmıştı.

Erkek kıyafetlerinden esinlendiği tasarımlarla kadınların çokça tercih ettiği bir diğer isim de Amerikalı Roy Halston oldu. O, katmerli kaşmirler, vücuda yapışan ipekliler, tüy ağırlığında şifonlarla jet set giyim tarzında yeni bir lüks anlayışını yaratmıştı. Ultrasuede denilen sentetik bir süetle tasarladığı gömlekelbiseler imzasına dönüştü. 30'larda Elsa Schiaparelli'nin, 50'lerde Madame Grès'nin sık sık kullandığı ve Diana décolleté denilen tek omuzlar, 70'lerde özellikle Roy Halston tarafından çokça kullanıldı. Hatta Liza Minelli'den Pat Cleveland'a pek çok ünlü kadın 'Halstonettes' olarak adlandırıldı. Hatta Mayıs 1972 tarihli Harper's Bazaar kapağı için Marisa Berenson, Halston kıyafetleri içinde dönemin ünlü fotoğrafçılarından Hiro tarafından fotoğraflanmıştı.


Anthony T. Mazzola'nın genel yayın yönetmenliğiyle 70'lerde Ali MacGraw (Bill King, Ekim 1972) gibi sayısız ünlü Bazaar kapağındaydı

Geleneksel olmayan kumaşlarla olağandışı desenleri kullanan Zandra Rhodes, örgünün kraliçesi olarak bilinen Sonia Rykiel, sofistike, şehirli ve günlük Amerikan stiliyle Calvin Klein, pile ve drapeye yeni teknikler getiren Japon tasarımcı Issey Miyake, kendi geleneklerini farklı kültürlerle birlikte özgün bir füzyonla harmanlayan Kenzo Takada, tasarımları önceden giyilmiş hissi yaratan ancak her tasarımı sanat eseri sayılabilecek Yohji Yamamoto, avangart hazır giyimin babası sayılan İtalyan tasarımcı Walter Albini 70'lerin diğer önemli moda tasarımcılarıydı.

Öte yandan İngiltere'de 70'lerin ortalarında ortaya çıkan punk kültürü, ifade özgürlüğü hareketi ve isyanı olarak ortaya çıkmıştı. Punk'ın moda üzerindeki etkisini anti-moda olarak tanımlamak da mümkün. Punk estetiğinin yaratıcısı kabul edilen Vivienne Westwood "Giysiler genellikle fikirleri sözlerden daha iyi anlatabilir. Bir kitap, poster ya da broşür kadar yıkıcı bir silah olabilir: Otobüste yanınızda 'Anarchy in the UK' (Birleşik Krallıkta Anarşi) tişörtü ile oturan biri sizi anında rahatsız eder." der. Punk stili ve modası İngiltere'de önem kazanıp mohawk stiliyle birleşmişti. Mohawk'ı en iyi temsil eden ne diye düşündüğümüzde de aklımıza ilk etapta 1976 tarihli Taxi Driver filminde Robert de Niro'nun saçları gelir... Söz sinemadan açılmışken; 1970 yılında vizyona giren Arthur Hiller'ın yönettiği Aşk Hikayesi filminde Ali MacGraw ve Ryan O'Neal'ı anımsamadan olmaz. Filmdeki okullu tarzının yanı sıra bohem stiliyle 70'li yıllar boyunca önemli bir stil ikonu olan Ali MacGraw, Harper's Bazaar'ın 1972 Ekim sayısının da kapak kızıydı.


Olivia Newton-John, Bazaar'ın Ağustos 1976 sayısı için gerçekleştirilen moda çekiminde Central Park'ta

Hala Amerikan kültürünü en iyi yansıtan Ralph Lauren 1967 yılında başlayan moda macerasını 70'lerde zirveye taşıdı. 1974'te The Great Gatsby filminin erkek oyuncularının kostümlerini hazırlayan Ralph Lauren, özellikle Robert Redford'un canlandırdığı Jay Gatsby karakteri için hazırladığı pembe takımla ikon haline geldi. Ardından Woody Allen ve Diane Keaton, Annie Hall'da Ralph Lauren tasarımlarıyla boy gösterdi. Diane von Furstenberg'in 1972'de kurduğu markası DVF'in envelop elbisesi de 70'lerden günümüze damgasını vuran ikonik tasarımlar arasındaydı. Modanın İtalya cephesinde de o yıllarda iki büyük çıkış yaşandı: Giorgio Armani, İlkbahar/Yaz 1976 koleksiyonunda pileli eteklerle kombinlenen tüvit ceketleriyle dikkat çekti. Armani'nin kadınlar için klasik bir ruhla hazırladığı maskülen takımlar ve paltolar Lauren Hutton gibi dönemin ünlü oyuncuları tarafından tercih edildi. 1978'de de Versace modaevi kuruldu.

70'lerin sonuna damgasını vuran ise John Travolta'nın oynadığı Saturday Night Fever filmiyle ortaya çıkan disko modasıydı. Eş zamanlı olarak Steve Rubell ve Ian Schrager'in 1977'de yarattığı Studio 54, New York gece hayatının mabedi haline geldi. Andy Warhol'dan Yves Saint Laurent'e, Nan Kempner'dan Bianca Jagger'a, Elizabeth Taylor'dan Jerry Hall'a sanatçılar, moda tasarımcıları, sosyetikler, Hollywood yıldızları ve modellerden oluşan müdavimler, disko modasını en kreatif haliyle icra ettiler. Pul, payet, lureks ve spandeks gibi parlak, metalik ve ışıltılı materyaller; dore ve leopar desenli kumaşlar, UV ışıkta parlayan beyaz kıyafetler ilerleyen süreçte disko çağının yaşanacağını salık veriyordu.