Usta işi
MODA

Usta işi

‘Made in Italy’ sadece bir şehir efsanesi değil; Toskanalı terzilerin hazırladığı Ermanno Scervino siluetlerinde yaşıyor ve lüksü yeniden tanımlıyor. Göz alıcı koleksiyonların tasarımcısı ile sohbetimize buyurun.

GÜNCELLEME TARİHİ: 26 Aralık 2017

Röportaj Güneş Uysalefe

Dantel üzeri nakış işlemeler, narin kürk detaylar, yumuşacık kumaşlar üzerinde beliren taş süslemeler… Ermanno Scervino, hızlı moda markalarının öykündüğü, çivisi çıkmış sistemdeki dev modaevlerininse bir ucundan tutmaya çalıştığı bu terzilik harikalarını feminen siluetlerde resmetmeye kendini adamış bir isim. Tasarımları öylesine değerli işçiliklerle bezeli ki, haute couture değil; hazır giyim demeye şahit gerek. Zaten kendisi de bu farklı konumunun farkında: 17 yıl önce Floransa'da kurulurken, bilindik İtalyan modasına alışılmışın dışında bir yorum getirme bilinciyle yola çıkmış. Hazırladığı Sonbahar/Kış 2017-18 koleksiyonunda bu tezatlık, maskülen-feminen algı oyunları, beklenmedik köşelerde beliren spor detaylarda kendini ifşa ediyor. Markanın felsefesi ve işleyişini işte bu nedenle tasarımcısından dinledik.

İtalya'daki moda mirası ile karşılaştırıldığında markanız 17 yaşında bir 'genç', ancak başarısı inkar edilemez boyutta. Ermanno Scervino fenomeninin arkasında hangi etkenler var sizce?
Bana göre markamın başarısının önemli bir kısmı her şeyin merkezinde kadın olması gerçeği. Ben her sezon feminenliğe iltifat eden elbiseler tasarlıyorum, kadınların güzelliğine hizmet ediyorum… Ve bu gerçekten kadınları mutlu ediyor. Bu hedefe ulaşmak için her zaman en değerli materyallerle çalışmayı ve en kompleks teknikleri kullanmayı seçiyorum. Ne kadar hazır giyim üretiyor olsam da tüm giysilerim bir couture cazibesine sahip, çünkü bu Toskana'ya özgü bir çalışma tarzı ve benim seçtiğim tek model. Tüm üretimin İtalya'da, özellikle Toskana'da yapılıyor olması asıl kilit nokta: burası benim el yapımı konusunda ihtiyaç duyduğum bilgi ve deneyimi bulabildiğim tek yer. Benimle çalışan herkes mükemmeliyete aşık ve bence markanın başarısına katkıda bulunan en büyük etken tam da bu.

İtalyan modası otomatik olarak erkek giyim işçiliğini akıllara getiriyor. Sizin de Sonbahar/Kış 2017-18 kadın koleksiyonunuz çok maskülen bir tarzı yansıtıyor. Tasarımlarınıza bu terzilik geleneğini nasıl adapte ediyorsunuz?
Kontrast konusunda her zaman çok tutkulu olmuşumdur, farklı modları ve desenleri karıştırmak; sonrasında yeni ve modern bir şey elde etmek… Bu sezon, kişiliğini yansıtmak için mücadele veren, stil değerlerini ve otonomisini savunan, özgür kadının evrenini keşfetmeye karar verdim. 1960'lar ve 70'lerden sonra kadınlar ne giyeceklerini daha özgürce seçmeye başladılar. Bu kadınların varisleri ise şimdi akıcı kumaşlı dantel elbiseler, ordudan ilham alan ceketler ve düz tabanlı ayakkabıları birlikte giymek, ama aynı zamanda feminen ve duygulu bir görünüme sahip olmak istiyorlar. Tabii daha erkeksi parçaları feminen şekillere adapte olacak şekilde değiştirdim. Örnek vermek gerekirse, Prince de Galles gibi kumaşlara daha hafif bir form katacak değişiklikler yaptım; böylece daha rahat ve hassas bir kalıp oluşturdum, pantolon takımlarında da zarif bir ipek kullandım.


İtalyan tasarımcının kadın-erkek ve lüks-spor gibi kavramları yan yana getirdiği Sonbahar/ Kış 2017-18 koleksiyonu

Ermanno Scervino ile ilgili bir nokta da hep feminen ve seksi kalması. Moda tasarımında seksapel bir hayli riskli; bir tasarımcı kolayca tuzağına düşebilir. Yeni bir siluet yaratırken siz çekicilik faktörünü nasıl uyarlıyorsunuz?
Feminen ve bir kadının güçlü kişiliğini yansıtan duygusal bir görünüm yaratmayı amaçlıyorum. Ama asla bayağılığa yakalanmam. Çok fazla çıplaklığı, transparanlığı hoş bulmuyorum. Tutkulu bir elbise, anlık bir ipucu vermeli ve fazla ifşa etmeyecek dozda transparanlarla kadının vücut hatlarını vurgulamalı.

Uyguladığınız farklı teknikleri düşünürsek Ermano Scervino için neredeyse bir couture markası denebilir, sizce?
Kesinlikle! Dediğim gibi tasarımlarımız hazır giyim sektörüne nazaran haute couture'e çok daha yakın çünkü her bir parça beş aylık bir zanaat çalışmasının ürünü. Ancak markamın ticari başarısı aslında beni haklı çıkarıyor. En küçük detaylara bile verdiğimiz dikkat ve sürekli devam eden denemeler, müşterilerimin markayla ilgili sevdiği şey. Bu sayede her yıl daha fazla müşteri kazanıyoruz. O nedenle couture değil hazır giyim tasarlıyorum; mümkün olduğunda çok kadına ulaşmak için.

Hazır giyim takvimi sonu olmayan, tüketici odaklı bir döngü haline geldi. Aynı anda nasıl güncel trendlerin farkında ve normların dışında kalmayı başarıyorsunuz?
Bu kesinlikle bir tasarımcı olarak işimin en zor kısımlarından biri. Aslında yaratıcılık daha fazla vakit almalıyken, her altı ayda bir yeni bir koleksiyon yaratmamız bekleniyor. Yine de her zaman kendimi güncel ve ilham dolu tutmaya çalışıyorum. İlham kaynaklarım ise oldukça çeşitli. Bir filmden, bir kitaptan ya da sık yaptığım seyahatlerden etkilenebilirim. Aslında tercihim, o şehirlerin caddelerinde yürümek çünkü orada, kaldırımlarda ve insanların arasında gerçek ilham beni buluyor.

Bu yoğun, hızlı moda rutininde size üretmeye devam ettiren ne? Başka bir deyişle yaratıcılığa olan tutkunuz neye dayanıyor?
Her zaman tasarımcı olmak istedim. Çocukluğumdan beri ne istediğimi biliyordum ve kıyafetlerimi kendim seçiyordum. En eski anılarımda bile güzelliğe karşı duyarlı ve çok spesifik bir kişisel zevke sahiptim. Çevremdekilerin giydiği kıyafetlere bakar ve onları ben yaratsaydım neleri değiştirirdim, diye düşünürdüm. Annem bu tutkuyu geliştirmemde kesinlikle büyük bir rol oynadı. Çok zarif bir kadındı, detaylara aşırı önem verir ve bir kısmını almış olduğumu umduğum sıra dışı bir zevke sahipti. Ve tabii seyahat deneyimlerimin etkili olduğu su götürmez bir gerçek; 80'ler Paris, Londra, New York gibi şehirlerle ve Andy Warhol gibi ikonlarla tanışabildiğim dönemdi…