Modanın narşist ruhu
FASHIONABLE LIFE

Modanın narşist ruhu

Özgür, alışılmadık ve idealist bir karakter İdil Tabanca. Onunla yayıncılıktan sinemaya geçiş sürecinde buluştuk ve New York’taki moda sektöründen Türkmenistan’daki işportacılara uzanan röportajımızı gerçekleştirdik.

GÜNCELLEME TARİHİ: 10 Ocak 2018

Güneş Uysalefe Fotoğraflar Serkan Eldeleklioğlu

İdil Tabanca ile tanışmak, mesleğini bir nebze olsun farklılıkla icra etmeye çalışan bir editör olarak bendeniz için çok önemliydi. New York merkezli Bullett adlı dergisinde popüler kültürden politikaya, sanattan modaya yaptığı sıra dışı haber ve röportajlarla eminim bir meslektaşı olarak bana verdiği kadar okurlarına da yaklaşık on yıl boyunca ilham vermiştir. Bullett geçtiğimiz ay kapandı; bu, sosyal medya çağında gazetecilikte tribünlere oynamama ve akıntının tersi yönünde yüzmenin bir bedeli olduğu kadar, Tabanca'nın üniversitede asıl eğitimini aldığı sinemacılık alanına duyduğu karşı konulamaz çekime yenik düşmesinin ortak bir sonucu.

Tulum vintage Küpe Mango Ayakkabılar Christian Louboutin

Eskişehir doğumlu olan 33 yaşındaki yaratıcı karakter, şu sıralar Selda Bağcan'ı konu alan bir belgeselde sanat yönetmeni olarak görev alıyor ve uzun süredir ikamet adresi olan New York'tan çok uzakta, Kars'ta vakit geçiriyor. Zaten Emirgan, İstanbul'daki aile evine konuk olduğumuzda, eksik kamera lenslerini almak için tek geceliğine şehre yolu düşmüştü. Palomo Spain gibi sıra dışı markalar ve Outlander gibi blockboster TV yapımlarına duyduğumuz ortak beğeni beni ihya ederken, sehpası üzerinde duran Afganistan'daki kaykay kültürünü inceleyen adı duyulmamış bir yayın veya taktığı sürrealist mücevherlerin tasarımcısı Alejandra de Coss ise yine onun aydınlatıcı ve alternatif iç dünyasının manifestoları gibiydi. Kadınlara otomatik olarak zorunlu koşulan evlilik ve annelik kurumlarına bakış açısı, imitasyon tasarımlara ve biraz da markaların it parçalarına duyduğu zaafı, hayvan barınağı projesi, İdil Tabanca ile sohbetimizde geçen başlıklardan sadece birkaçı.

Çanta Prada Büyüteç Serdar Gülgün Istanbul - Yanda: Ayakkabı Christian Louboutin Çanta Moschino

Özel bir belgesel üzerine çalışmaktasın, bize bahseder misin? Selda Bağcan ile ilgili bir belgesel çekiyoruz. Ben genelde sanat kısmıyla uğraşıyorum; kare, kompozisyon, proplar, kostümler… Sanat yönetmenliğini yapıyorum yani. Filmin yönetmeni ise çok sevdiğim, çok yetenekli eski bir arkadaşım. Standart bir belgesel gibi olmayacak; kreatif, alternatif bir yapım olacak. Bir de ikimiz de hem Türkiye'yi hem bu kültürü çok seviyoruz. Ayrıca uzun zamandır yurt dışında yaşadığımız için farklı gözlerle bakabiliyoruz, Türkiye'ye geldiğimiz zaman heyecanlanıyoruz.

Bu projeye nasıl dahil oldun? Selda Bağcan olması mıydı seni harekete geçiren? Arkadaşım zaten çok uzun süredir bu proje üzerinde çalışıyor ama farklı bir şey yapmak istiyordu. Selda Bağcan'ın yurt dışında çok kült bir statüsü var ve bu durum beni 'Bir insan kendi ülkesinde sevilmezken başka ülkede, dinini veya dilini bilmeyen insanları nasıl bu kadar etkileyebilir?' diye çok düşündürüyordu. 'Ün nedir?' sorusu da. Yaptığımız araştırmada o kadar çok Selda Bağcan materyali çıktı ki! Mesela Florence and the Machine grubunun solisti bir programa çıktığında ve kendisine en sevdiği müzikler sorulduğunda tüm program boyunca Selda'dan bahsetmiş; 'Türk bir sanatçı, folk müzik yapıyor' diye uzun uzun anlatmıştı. Bana çok enteresan geldi. Aynı zamanda kendisinin duruşu ve özel hayatı da çok ilgi çekici; çevresindeki insanlar, Dr. Dre ile yurt dışında olan bağlantıları... Biz bu kültürel etkileşimi çok seviyoruz. Evet, uzun süredir dergicilik yaptım ama aslında sinema okumuştum ben.

Küpe vintage, Elbise CYA

Evet, asıl eğitimini aldığın alan sinema ama sanırım ilk kez böylesi bir projede yer alıyorsun, öyle değil mi? Sayısız kısa ve uzun metrajlı filmde çalıştım, çok fazla kostüm tasarımı, sanat yönetmenliği yaptım, prodüksiyon yaptım… Reklam alanında, müzik kliplerinde, moda videolarında çalıştım. Özetle her şeyi yaptım! Ve artık zamanı geldiğini düşünüyorum. Bu arada ben yazmayı çok seviyorum aslında. Küçüklüğümden beri senarist olmak istiyorum ama henüz hayata geçirmedim.

Senaryo yazarlığı, nasıl bir çocuğun hayali olabilir ki? Yazar değil, şair değil, senaryo yazarlığı! Evet. Çünkü aracı olarak sinemayı çok seviyorum; bana göre kitap yazmaktan oldukça farklı. Ben senaryonun özellikle hızını seviyorum. Ama görsel düşündüğüm için senaryo yazmak daha doğal geliyor. Son iki senedir Bullett'a devam ederken okula da gidiyordum. Bir hocam, aynı zamanda mentorum var; kendisi Lion King'i yazan kişi. O bana yardım ediyor, birlikte revize ediyoruz tüm yazdıklarımı. Ben fazla mükemmeliyetçiyim; kaleme alıyorum sonra bir daha baştan yazıyorum. Öyle ki bir senaryomu tamamen bitirdikten sonra 10 kez yeniden yazmıştım. İyi yazarlar her zaman söyler; 'İş iyi yazmak değil yeniden yazmaktır' diye. Mesela Türkiye'de ben senaryo yazan bir tek Fatih Akın'ı biliyorum - örneğin Duvara Karşı, film okulunda öğretilebilecek bir film. Kuralları bozabilirsiniz ama önce onları çok iyi bilmelisiniz; bu film de öyle mükemmel.

Elbise Alice + Olivia

Seni senaryosu ya da görüntüleriyle çok etkileyen ya da yaratıcı dünyanda yer eden yapımlar konusunda neler söyleyebilirsin? En sevdiğim film Nuri Bilge Ceylan'ın Kış Uykusu. O filmdeki kadar iyi diyaloglara, Türk veya yabancı hiçbir filmde rastlamadım. Mesela bir terlikten bahsediyorlar ve içinde o kadar çok şey saklı ki... Son zamanlarda çıkanlar arasında ise The Florida Project'i ve Lobster'ı (benim hayatımı anlatıyor!) çok beğendim. Tek başıma İstinye Park'ta elime profiterolümü alıp izlediğim Mother!'ı çok beğendim. Çok fazla tek başına gitmiş kadın gördüm ve bu durumu çok ilginç buldum. Zaten gelen bir avuç erkeğin hepsi filmi izlemeden dayanamayıp kalkıp gitti. Bütün film dünyayı kadınların yaratması ve erkeklerin batırması ile ilgili çünkü!

Senin feminist bir yanın da var. Çok var, ben bir feministim. Kendime 600-700 kadar eski Türk filminin listesini yaptım, hepsini teker teker izleyeceğim. Ve bunu yaparken çok ilginç bir şey keşfettim. Yarısının ismi bir sıfat ve bir kadın. Lekeli kadın, temiz kadın, hırsız kadın… Çok ilginç değil mi? Bizim kültürümüzde bir kadını kategorize etme alışkanlığı var. Şimdi hepsini izleyeceğim, bakalım nasılmış lekeli, melek ya da kara kadın!

Feminist özelliğin ve film zevklerin kesişiyor belli ki. Kesinlikle. 'Türkiye'de feminizm' denince aklıma ne geliyor biliyor musun? Kars'ta bir duvar bulduk, üstünde inanılmaz feminist sözler yazıyordu: 'Çiçek senin babandır!' gibi. İnanamadım! Özellikle Türkiye'de 'Evlendin mi?' gibi sorularla karşılaşmak ve evlenmediysen tamamlanmamış olma algısını anlayamıyorum çünkü ben yalnızken o kadar mutlu, huzurlu ve tam hissediyorum ki. Özgürlüğüme çok düşkünüm, bağımsızım; o nedenle evlenme, çocuk yapma düşüncesi kadar beni korkutan bir şey yok.

Gerçekten evlenmek seni bu kadar korkutuyor mu? Çok.

Ama bir gün olur da… Öyle bir şey olduğu zaman doğru yapmak ister herkes. Ama hem iş hem evliliğin ikisini birden nasıl yapacaksın ki, birinden birinde başarısız olursun gibi geliyor bana... Şu an yaptığım işi düşünürsek sabah 06.00'da kalkıyorum çekime gidiyorum akşam 23.00'de eve geliyorum. Çocuğum olsa hiçbirini yapmayacağım oturup çocuğuma bakacağım. Bu mudur yani?

Çünkü anneliği de tam yapmak isteyeceksin. Evet ama onu yapmazsan da 'Kadın değilsin!', 'İnsan değilsin!' muamelesi görmek de çok tuhaf. Evliliği bu nedenle istemediğime insanlar inanmıyor yani. Bakıp bakıp 'Sen doğru adamı bulamamışsın' diyorlar. Ne alakası var? Çocuk istemiyorum. Amerika'da hiçbir arkadaşımın kocası ve çocuğu yok mesela, burada hepsinin var.

Annelik ve evlenme konusu biraz verici olmakla ilgili. Sanki sen de egosantrik şeylerden sıyrılmaktasın; az önce aramızda konuşurken artık başkaları için bir şeyler yapma ihtiyacı hissettiğini söyledin. Biraz bundan bahsetsene. Nasıl oldu bilmiyorum, her pasta üflediğimde veya dilek dilediğimde fark ettim ki her seferinde 'şu iş olsun, bu iş olsun' diye dilek tutuyorum. Bu beni çok bunalttı. Küçükken hiçbir zaman modacı olmak istemedim, kıyafetlere meraklı değildim, idealist bir çocuktum. Annem beni bastığım çimenden özür dileterek büyüttü. Böyle bir annenin yetiştirdiği bir çocuk olarak modada sekizinci yılımdan sonra bir kapitalist vurgunu yedim diyebilirim. Ruhum karardı. Şimdilerde Bodrum'da barınak açma fikrim var, gerçekten biraz başkaları için bir şeyler yapmak istiyorum. Çünkü modanın materyalist yanının beni biraz olmadığım bir şeye dönüştürdüğünü hissettim ve bu durum panik atak yarattı bende.Yani sen İstanbul'u zor sanıyorsan bir de New York'u gör. Vahşi Batı!

Bluz Oysho Pantolon Balmain Ayakkabılar Saint Laurent Kolye ve küpe Alejandra de Coss

New York'taki moda sektörünün iç yüzü senin gözlemlerine göre nasıl? Zalim. Yani şöyle, her şey çok sahte. Ve çok değişti moda sektörü. Ben oraya ilk gittiğimde iyi bir ortam vardı ve henüz telefonlarda Instagram yoktu. O patlamadan sonra ne idüğü belirsiz yüzlerce binlerce insan moda haftalarına akın etmeye başladı. Eskiden bir yaratma isteği vardı. Çok üretken, genç, dinamik bir takımımız vardı. Herkes yarattığımız şeyin bir parçası olmak için geliyordu. Sonra her şey değişti, sosyal medya üzerinde şekillendi.

Bullett macerası nasıl oldu da bitti? Daha fazlasını yapabileceğime inanıyorum. Artık zevk almamaya başladığımda sona geldiğimi anlıyorum ve yeni bir şey istiyorum. Kendimi geliştirmek için konfor alanımdan çıkmamı gerektirecek bir şeye ihtiyacım vardı. Para konusu da biraz zorlaşmaya başlayınca takımı küçülttük. İşte o dönemlerde sinema aşkım çok depreşmeye başladı. Geçen sene dergiyi bir üç ay başkasına devrettim ve bir iki senaryo yazdım. Çok uzun süredir en mutlu olduğum bir süreçti.

Ayakkabılar Amelie Pichard Çanta Prada Kemer Moschino

Gardırobuna baktım da kitsch seviyorsun sanırım. Bayılıyorum. En sevdiğim şey hatta!

Bir de imitasyona duyduğun özel bir merak var. En sevdiğim yerler bir liralık tokalar, saçma sapan sahte mücevherler satan üç katlı mağazalar. Bir sürü leğenler, fanilalar satıyorlar ya Sirkeci'de... Deliriyorum öyle yerlerde. Geçen bir sürü sahte Kenzo aldım pazardan, evde de çok kıyafet birikmişti, bir mağazaya götürdüm. Bu mağazalarda sen bir şey veriyorsun, beğendiklerine fiyat biçiyorlar, satın alıyorlar, ona göre mağaza kredisi veriyorlar sana. Benim götürdüğüm sahte Kenzo'lara 80 dolar verdiler! Ben 30 liraya almıştım! Şok geçirdim.

Moda sektöründe çalışıp imitasyona karşı bu kadar ılımlı olman da çok anarşist. Çünkü markalardan nefret ediyorum. Evet ben çok anarşistim. Gayet hak ediyorlar. Ben baştan aşağı sahte giyinip moda şovlarına gitmek kadar anarşist, içten içe keyif veren bir şey yaşamadım. Çok komik bir dünya, nasıl ciddiye alabilirim ki? Modayı ciddiye alan insana ben 'yuh' derim yani!

Deri ceket vintage Gömlek Vivetta Kemer Moschino Pantolon Zara Ayakkabılar Saint Laurent

Prada çantaların, Balenciaga çizmelerin... Onlara ne demeli? Birincisi benim pozisyonumda olan bir insan için yine de çok az var, inan buna. Çünkü etrafımda aylarca para biriktirip de onları alan insanlar var. Ben işte bunu anlamıyorum... Ben Balenciaga'nın çizmeleri gibi özel parçaları alıyorum çünkü sanat eseri ya da tablo almak gibi bir şey bana göre. Bundan 20 sene sonra onu 30 katına satabilirim ya da çocuğuma veririm çok mutlu olur. O markalardan birkaç anahtar parça alırım, gerisi ya pazar ya Nike'tır. Ama herkesin tanımadığı, niş tasarımcıları seviyorum.Ya asıl ben sahte Vetements buldum Türkmenistan'da biliyor musun? Bana bu da sanat eseri gibi geliyor. Adam Vetements'ı nereden duydu ve taklit etti? Bir adamla tanışmıştım Bodrum'da, diyor ki 'Bana resmini göster, ertesi gün sana hazırlayayım.' Bir diğeri 'Chanel'in koleksiyonunu yaptım.' diyor. Kısacası her şeyi yapıyorlar, inanılmaz!

İDİL'İN DÜNYASI

"Buffy the Vampire Slayer gelmiş geçmiş en kült ve feminist dizidir bence."

"Melissa Broder'ın So Sad Today adlı kitabını o kadar sevdim ki bitmesin diye zorla yavaş okuyorum. Hiçbir kitapta olmadığı kadar kendimi gördüm hikayelerinde."

"Parfüm değil de Egyptian Goddess yağı kullanıyorum. Parfümden daha güzel."

"Favorilerim arasında tek bir film seçecek olsam Nuri Bilge Ceylan'ın Kış Uykusu derdim."

"Gerek karakteri gerekse stiliyle bana ilham veren bir isim Grace Jones."

"Onsuz yapamadığım bir kozmetik ürünü Dior Nude fondöten çünkü yokmuş gibi doğal."