Josep Font'un Delpozo hikayesi
MODA

Josep Font'un Delpozo hikayesi

Delpozo kreatif direktörü seçildikten sadece 5 yıl sonra Josep Font, İspanyol markanın şöhretini Avrupa’dan Beyaz Saray’a kadar ulaşan uluslararası bir boyuta taşıdı.

GÜNCELLEME TARİHİ: 17 Mayıs 2018

Röportaj Sara Hernando
Fotoğraflar Javier Biosca

Eskilerin dediği gibi, zaman ölçülemez. Kişinin tutkusuna bağlı olarak uzar veya kısalır... 1964 Barselona doğumlu Josep Font'un 1974 Madrid kuruluşlu Delpozo'nun başında geçirdiği 5 yıl ise adeta sonsuzluk gibi. Kişisel vizyonu ve tasarım çizgisiyle, yalnızca birkaç sene içinde markayı ayrıcalıklı bir yerde konumlandırmayı başardı Katalan tasarımcı. Dünyanın en iyi butiklerinde satılan ve Cate Blanchett, Kiernan Shipka, Sarah Jessica Parker, Rose Byrne gibi ünlüler tarafından giyilen Delpozo'yu, 2011'de kurucusu Jesús del Pozo'nun ölümüyle belirsizliğe gömülmüşken, yeniden diriltti. Bir anlamda, kadim bir İspanyol geleneğine karşı çıkarak, onunla beraber ölmesini önledi. 2012'den beri modaevinin sahibi olan Perfumes & Diseño Grubu, o zamandan beri hem bedeni hem de ruhuyla kendini markaya adayan inatçı ve mükemmeliyetçi tasarımcısına güveniyor. Küçük bir yer değişikliği (Şubat ayında hazır giyim defilesini New York'tan Londra'ya taşıdılar) ve birkaç yeni düzenleme ile (aksesuar bölümünü güçlendirme ihtiyacı, distribütörlerini değiştirmelerine neden oldu) Delpozo; girmenin zor, ilelebet kalmanınsa neredeyse imkansız olduğu lüks moda dünyasında şimdilerde ayaklarını yere sağlam basıyor.

Delpozo'nun başında geçirdiğiniz yılları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında her şey çok hızlı gelişti. Ben çok farkında değilim, zira içindeyim ama herkes bana kısa zamanda çok iş başardığımız yorumunu yapıyor.

Peki, marka şu an hangi noktada duruyor?
Bir şeyler yapma noktasında. Her gün bir şeyler geçiyor başımızdan.


Moodboard

New York'tan Londra'ya geçmek gibi mi?
New York'ta bir şeyler değişiyordu. Modeller bize çıktıları defile sayısının giderek azaldığını, markaların Avrupa'yı tercih etmeye başladıklarını söylüyorlardı. Diğer yandan, satış ve iletişim konusu bizim için iyi gidiyordu çünkü bütün satın almacılar ve basın defilelerimize geliyordu.

Peki, neden defileleri Londra'ya taşıma kararı aldınız?
İki yıl önce açtığımız Londra mağazamız ve Balenciaga: Shaping Fashion sergisi için (Font'un Balenciaga'dan ilham aldığı tasarımlardan biri serginin Legacy bölümünde yer alıyordu) V&A Müzesi ile yaptığımız işbirliği dolayısıyla son zamanlarda çok sayıda kişi şehre seyahat etmeye başlamıştı. Ben de gençken sık ziyaret ettiğim bu şehirde kendimi yeniden bulduğumu hissettim ve kendi kendime, "Neden olmasın?" dedim. Burayı seviyoruz. Nispeten kolay bir şehir. Ayrıca zaten nerede olduğunuzun pek önemi yok, zira global bir iletişim ağına sahipsiniz. Milano, Paris, New York, Londra… Hepsi dünyaya açılan pencereler.

Madrid'de defile yapmayı bıraktınız mı yani?
Sorun şu ki, İspanya aslında moda çevresine dahil değil. Eğer olsaydı, Madrid'de defile yapmakla ilgili hiçbir sorunum olmazdı. İnternette moda haftalarıyla ilgili sitelere bakıyorsunuz ve hiçbirinde Cibeles Moda Haftası karşınıza çıkmıyor. Biz defileleri genel olarak global izleyiciye ama en çok da Linda Fargo (Bergdorf Goodman kadın giyim direktörü) gibi alıcılara yönelik yapıyoruz. Defilelerin bir bedeli vardır ve küresel görünürlük kazanmak için yapılırlar.


Delpozo İlkbahar/Yaz 2018 defilesinin backstage'i

Azzedine Alaïa, ölmeden kısa süre önce yeni bir şey yaratmanın neredeyse imkansız olduğundan bahsetmişti.
Şurası kesin ki, bana böyle bir şey olduğu an, yani yaratıcılığımı kaybettiğim an bu işi bırakırım. Benim için bütün bu hikaye bir meydan okumadan ibaret. Bir şeyi kabul ettiğimde kendimi bunun için yeterli gördüğümden, reddettiğimde ise iyi yapamayacağımı bildiğimden ya da en azından bana yeterince iyi gelmeyecek olmasındandır ve ekibim de bunu bilir.

Mükemmeliyetçi birine benziyorsunuz. Kişisel olarak tüm bu iş yoğunluğunu nasıl sırtlıyorsunuz?
Öyleyim ve bu benim için bir kabus. Ancak sanırım bununla yaşamak zorundayım.

Başında geçirdiğiniz yıllar içinde estetik açıdan Delpozo'da bir dönüşüm oldu mu?
Dönüştürmekten ziyade, odaklandığımız şey bir tarz oturtmak oldu. Bir Delpozo ürününün, etiketine bakılmaksızın hemen tanınabileceği bir tarz... Bence insanlar artık stilimizin nasıl olduğunu biliyorlar.

Nasıl peki?
Tanımlamak zor aslında. Ancak örneğin belli bir yaş veya vücut tipini temsil eden bir kadın prototipimizin olmaması gibi çok net çizgilerimiz var. Instagram'a çok bakıyorum çünkü müşterilerimiz sürekli bizi etiketliyorlar ve orada herkesi görüyorum; evlenenler, düğüne gidenler, mezun olanlar…

Bu sizi şaşırtıyor mu?
Artık alıştım. Yine de büyüleyici şeyler bulabiliyorum hâlâ. Örneğin gelinin ve kimi davetlilerin Delpozo giydiği bir Çin düğünü.

Peki, farklı kültürlere mensup tüm bu Delpozo kadınlarının ortak yanı ne sizce?
Dior veya Chanel gibi kült markalara yatırım yaparak kolaya kaçmamaları çok hoşuma gidiyor. İyi veya kötü olduğunu söylemiyorum ama bence yeni lüks bu: İşini çok iyi yapan, her yerde olmayan, biraz aramanız gereken bir marka.

Başında bir İspanyol'un bulunduğu bir İspanyol markası olmak daha mı değerli sizce?
Kesinlikle. Moda açısından 'düşük maliyetli' olarak tanımlanan bir ülkede dünya çapında bir marka yaratabilmemiz bana umut veriyor.


Koleksiyon ilhamını Maria Svarbova'nın In The Swimming Pool fotoğraf serisinden ve Katalan müzisyen Xavier Cugat'ın (üstte) hayatından alıyor.

Merkeziniz Madrid'de bulunuyor. Üretimi de İspanya'da mı yapıyorsunuz?
Aksesuarlar ve bazı örme giysiler İtalya'da üretiliyor ama geri kalan üretimi İspanya'da yapmaya çalışıyoruz. Her biri elbisenin farklı bir kısmında uzman olan farklı şehirlerdeki atölyelerle çalışıyoruz. Mesela bazı nakış işlerimizi eşarp konusunda uzman bir beyefendinin Sevilla'daki atölyesi yapıyor.

Delpozo İlkbahar/Yaz 2018 koleksiyonundaki büyük rafya saç aksesuarları da İspanya'da hazırlandı, değil mi?
Aynen öyle. Onları bizim için Mabel Sanz adında, önceden de çalıştığım ve çok sevdiğim Madrid'de yaşayan zarif bir kız yaptı.

Koleksiyonun ilham kaynaklarından biri de Katalan müzisyen Xavier Cugat. Bu isim nasıl aklınıza geldi?
Eğlenceli bir şeyler yapmak istiyorduk ama bu isim aklıma nereden geldi hatırlamıyorum. Küçükken onun şarkıları ve filmleri çok hoşuma giderdi. Biraz araştırınca kendisine bir kez daha hayran kaldım. 1918 yılından itibaren defalarca kez evlenmiş, bir sürü Chihuahua'sı olan çok enteresan bir kişilik.

Peki, bu ilham giysilere nasıl dönüştü?
Bizzat kendisi değil ama onu çevreleyen her şey, filmlerinin estetiği, müziği, havuzlar, renkler... Hepsi bize ilham verdi. Eğlenceli bir koleksiyon ortaya çıkarmak istiyorduk ve bence başarılı olduk.

Üçüncü mağazanızı Dubai'de açacaksınız ve şu sıralar aksesuara yatırım yapıyorsunuz. Gelecek sizin için umut verici görünüyor.
Ben geleceği ve geçmişi düşünmem, daima bugünü yaşarım. Şu an elimde bin tane iş var. Mağaza, seyahatler, koleksiyonlar… Bazen kendimi yüzde yüz işime veremediğim de doğru. Bu, her an patlayabilecek hava dolu bir poşetin içinde yaşamak gibi.

Bir gün yine kendi adınızla koleksiyon çıkarır mısınz?
Açıkçası tekrar kendi adıma koleksiyon hazırlamakla hiç ilgilenmiyorum. Sonuçta kafama ne eserse onu yapmamın burada yaptığımdan ne farkı var ki? Bu anlamda ego sahibi değilim.