Carolina Herrera: Bir kadının portesi
MODA

Carolina Herrera: Bir kadının portesi

Markasının başında geçirdiği 37 yılın ardından Carolina Herrera, kreatif direktör tasarım yönetimini Wes Gordon’a bırakarak onursal temsilci rolünü üstlenen koltuğundaki son röportajlarından birini Harper's Bazaar ile yaptı.

GÜNCELLEME TARİHİ: 20 Ağustos 2018

Fotoğraflar JUANKR
Röportaj SARA HERNANDO

1939 Venezuela doğumlu Carolina Herrera, "Dünyaya bir daha gelseydim, tek bir anı bile değiştirmeden hayatımın her gününü aynen yaşardım" diyor. 1981'de düzenlediği ilk defilesinden beri her sözünün arkasında durduğu düşünülürse, bu iddiasına şüpheyle bakmak olanaksız.

Neredeyse kırk yıldır tüm dünyadan kadınlar, kusursuz zarafet arayışıyla Güney Amerika modasının ikonu olan markanın kapısını çalıyor. Hâlihazırda tüm parfümlerinin lisansını elinde bulunduran İspanyol grubu Puig'in, firmasını satın aldığı yıl olan 1995'ten beri tasarım direktörlüğü görevini yürüten Carolina Herrera, bu döneme şu sözlerle son noktayı koyuyor: "Şirketin 37 yılda geçirdiği dönüşüm beni inanılmaz mutlu ediyor. Başarımız göz kamaştırıcı ve gerçekten rüya gibi. Hâlâ yapacak çok şey var ve bundan böyle global elçi olarak projelerimizi tüm dünyada temsil edecek olmaktan mutluluk duyuyorum. Wes Gordon'un Herrera ailesine katılması gurur verici. Bu pozisyon için ideal ve projeye ivme kazandıracak biri."


Organze elbise Carolina Herrera New York

S: 1981'de tasarımcı olarak, kendi markanız Carolina Herrera'nın ilk defilesini Metropolitan Club New York'ta gerçekleştirdiniz. 37 yıl sonra düşünceleriniz neler?
C: Bir şeyi ilk kez yaptığınızda nereye varacağını asla bilemezsiniz. Kimsenin bu aşamada, işinin onlarca yıl sonra hâlâ devam edeceğini düşünecek kadar kibirli olacağını zannetmiyorum. O zamandan beri elde ettiklerimin hiçbiri beklediğim şeyler değildi.

S: İlk koleksiyona gelen eleştirilerin tamamı olumlu yönde olmadığı için belki de...
C: Pek çok olumlu eleştirinin yanında, sadece bir yıl devam edip yorulacağıma dair olumsuz eleştiriler de oldu. Neredeyse 40 yılın ardından hâlâ yola devam ettiğimi kendilerine göstermekteyim. Şu an tüm o eleştiriler kulağıma komik geliyor ama o zaman çok rahatsız olmuştum.

S: Defileyi nasıl hatırlıyorsunuz?
C: Muhteşem bir gündü. Jet-set mensuplarından ressamlara, yazarlara ve heykeltıraşlara kadar harika bir insan topluluğu vardı. İnanılmaz gergindim, zira ilk defilemdi ve neler olacağına dair en ufak bir fikrim yoktu. O ana kadar bütün tasarımcıların elbiselerini giymiştim ama ne kendim ne de başkası için tasarlamıştım. Sonuç olarak, diğer bütün koleksiyonlardan farklı, göz alıcı ve asla unutamayacağım bir koleksiyon oldu. Zaten bu yüzden o kadar ilgi çekti.

S: 42 yaşındaydınız ve En İyi Giyinenler listelerinin tamamında bulunuyordunuz. Ancak o ana kadar kendi markanızı yaratmayı düşünmemiştiniz. Bu fikir ne zaman aklınıza geldi?
C: Bir kıyafet tasarlamak istiyordum ve bunu konuşmak üzere yakın dostum Diana Vreeland'e gittim. Giyim tarzımı severdi ve çok iyi anlaşırdık. Bana bu fikrin çok sıkıcı olduğunu söyledi ve neden kıyafet yerine koleksiyon tasarlamadığımı sordu. Diana, doğuştan zarafet sahibi bir kadındı ve moda için muhteşem bir gözdü. Bir deha, eşine az rastlanır bir örnek... Büyük bir hayranlık beslediğim inanılmaz bir kadındı ve benden isteyeceği herhangi bir şeyi yapmaya hazırdım. Onun ve en baştan beri beni her zaman destekleyen kocam Reinaldo'nun sayesinde bu işe atıldım.


Payetli ve fırfırlı saten ve tül elbise Carolina Herrera New York

S: İlk koleksiyon o kadar beğenildi ki, Saks, Neiman Marcus ve Bergdorf Goodman gibi büyük mağazalardan ilk siparişlerinizi aldınız. Kadınlar tasarımlarınızda ne arıyorlardı ve şimdi ne arıyorlar?
C: Sanırım Herrera giyenler, kendilerini gerçek birer kadın gibi hissediyorlar. Güçlü ve kendilerinden eminler ancak cazibeyi, zarafeti ve kadınsılığı da unutmuyorlar. Moda genelde 'kılık değiştirme' eğiliminde oluyor ancak ben kadınları giydiriyorum, onların kılıklarını değiştirmiyorum. Bu yüzden sürekli en iyi aksesuarın boy aynası olduğunu söylerim. Çünkü nasıl göründüğünü, neyin eksik ya da fazla olduğunu görmen gerekir.

S: Modanın gelip geçici olmaması gerektiğini, bir markanın estetiğinin devamlılığı olması gerektiğini iddia ettiniz hep...
C: Trendler bana göre üniformaya benzeyen inanılmaz sıkıcı şeyler. Herkesi aynı gösteriyorlar. Oysa moda bağımsız ve orijinal olmalı. Daha da önemlisi, giydiğin, kullandığın şey sana yakışmalı. Üstüne olsa bile, bacakların veya yaşın mini etek giymeye uygun değilse giymemelisin örneğin. Çünkü seni gülünç gösterir.

S: Moda, trendler değilse nedir?
C: Fikirlerin tekrarıdır ve geçmişten ilham alır. Dolayısıyla bizi trendler değil, yalnızca üzerimize giydiklerimizin yakışıp yakışmaması ilgilendirir. Şu an kötü bir zamanda yaşıyoruz, zira banallik zaferini ilan etmiş durumda. Kadınlar sahip oldukları her şeyi gösteriyor ve hayal gücüne, fantezi ve gizeme çok az yer bırakıyorlar. Bir anlamsızlık içinde yaşıyoruz. En azından insanların cool görünmek zorunda olduğu Amerika'da. Bana göre cool, ağzına kadar buz katılmış bir bardak sudur. Neden zarif ve göz alıcı görünmek yerine cool olup, insanların sana gülmesini tercih edersin ki? Kim zarif görünmek istemez? Kim ağzına kadar buzla dolu bir bardak su ister?


Pötikare desenli plili elbise Carolina Herrera New York Boncuklu ipek dokuma küpeler CH Carolina Herrera

S: Hayatının son yıllarında Jacqueline Kennedy'i giydirdiniz. Güncel ünlüler arasında beğendiğiniz bir stil ikonu var mı?
C: Elbette, hem de pek çok. İnanılmaz zarif kadınlar var. Hatta bence en şahane kadınlardan biri İngiltere Kraliçesi; hiçbir zaman tarzını değiştirmedi ve bunu ülkesi için yaptı. Bir sorumluluğu var ve onu yerine getiriyor.

S: Yeni teknolojilerle aranız nasıl? Sosyal medya aracılığıyla 'çirkinliği' stil olarak empoze eden influencer'lar hakkında ne düşünüyorsunuz?
C: Yeni teknolojiler modaya büyük önem kazandırdılar. Bir yandan, tüm bu influencer'lar ve tuhaf akımlar bana eğlenceli geliyor çünkü çok meraklı biriyim ve yeni olan her şeyi severim. Merak hayatımın çok önemli bir parçası. Merak etmeyi bıraktığım gün yaptığım şeyi de bırakırım. Diğer yandan, bu kişi ve akımlar bahsettiğiniz çirkinliğin yayılmasına katkıda bulundular. Şimdi kötü zevke hitap eden daha iyi satıyor.

S: Endüstrideki tüm gelişmeleri düşündüğünüzde, markanızın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
C: Camdan bir kürem olsaydı bunu kolayca söyleyebilirdim. Bugünümüz elbette rahat. Pek çok mağaza açıyoruz, parfüm işi çok iyi gidiyor ve pek çok projemiz var. Moda asla durmuyor ve onun içinde değişerek devam etmek gerekiyor.


Payetli ipek şifon elbise Carolina Herrera New York

S: MoMA'da defile yapmak da bu değişimin bir parçası mı? İlkbahar/Yaz 2018 koleksiyonunu nasıl tanımlarsınız?
C: Aslında MoMA'ya talebimizi üç yıl önce iletmiştik ama bize olumlu dönüş yapmamışlardı (aynı dönemde Frick Collection Müzesi, defile için ilk kez Carolina Herrera'ya onay verdi ve 2015'ten itibaren markanın şovlarına ev sahipliği yaptı). Zaman herkes için değişiyor. Koleksiyon ise tam anlamıyla renkten etkilendi. Son derece feminen siluetleriyle, çarpıcı bluzları ve dramatik gömlekleriyle göz alıcı. Sanat ve moda arasındaki en açık bağlantının renk olduğunu düşündüm. Renk, son derece güçlü ve insanların unutmadığı bir şey.

S: Renkler aracılığıyla Venezuela köklerinize bir gönderme mi yaptınız?
C: Hayır. Bence moda her yerde kökleri olan global bir şey. Biz Latinler'in rengi hep daha fazla kullandığı söylenir ancak renkler evrensel olduğuna göre bu doğru değil. Dünyada rengin olmadığı tek bir yer bile yok. Moda uluslararası ve küresel olmalı. Nereye gidersen git, orada iyi görünmelisin.

S: Yaptığınız veya yapmadığınız herhangi bir şeyden dolayı pişmanlık duyuyor musunuz?
C: Hayır. Hayatımı en baştan yaşayacak olsam yine aynı şekilde yaşar, hiçbir şeyi değiştirmezdim. Bir röportajda bana ölsem ve yeniden dirilsem kim veya ne olarak dünyaya geri gelmek isteyeceğimi sormuşlardı. "Carolina Herrera olarak" dedim, başka bir şey değil.