Leona Erziak ayakkabı tasarımcılarını anlattı
MODA

Leona Erziak ayakkabı tasarımcılarını anlattı

Leona Erziak’la New York’taki evinde, Marakeş kökenleriyle şekil alan ayakkabı tasarımlarından güzellik rutinine pozitif yaşam tarzını konuştuk.

GÜNCELLEME TARİHİ: 2 Mayıs 2019

Güneş Uysalefe
Fotoğraflar Sinem Yazıcı

Bir zamanlar emlak işindeymişsiniz; eviniz sizce sahibi hakkında neler söylemekte?
Işık en temel etken ve bence burası güneş ışığı alan geniş açık alanıyla benim özgürlüğüme düşkün, sanat eserleri, kitaplar ve müzikle beslenen biri olduğumu gösteriyor.

New York'ta tasarımcı olmak nasıl bir deneyim?
New York'un kelimelerle anlatılamayacak kadar canlı bir enerjisi var. Dünyanın her yerinden yaratıcılığı ve hayalleri olanlar buraya gelir. Böylesine farklı yetenekler ve etkilerle gelen insanlarla karşılaşabilme fırsatı burada yaşamayı çok özel ve ilham verici hale getiriyor. Hatta bana biraz Paris'in savaş sonrası dönemini hatırlatıyor. Pek çok sanatçıya göre burası uyanışlar yaşayanların şehridir. Özellikle yaratıcı biriyseniz ilham verici kişilerle çevrili olmanız önemli. New York'lular hayalleri olan, çalışkan kişiler; onları bu kadar çok sevmemin sebeplerinden biri de bu. Madalyonun öteki yüzü ise şu; burada başarılı olabilmek için son derece alçakgönüllü ve ayakları yere basan biri olmalısınız. New York büyük bir metropol ve tıpkı diğer vahşi kent ormanları gibi size hiçbir şey vermiyor, eğer ayaklarınız yere basmıyorsa kaybolabilirsiniz.

Markanı Lena Erziak'ın ardındaki hikaye nedir?
Bu, terzi annesinden kumaş çalıp, o artık kumaş parçalarıyla bebeklerine elbiseler diken bir kızın hikayesi. Annemin üzerimdeki müthiş etkisi hâlâ devam ediyor. Bize detay duygusunu öğreten odur. Kaliteyi fark etmeyi ve zevkli seçimler yapmayı da ondan öğrendik. Ben aynı zamanda büyük bir ayakkabı koleksiyoneriyim ve günün birinde kendi ayakkabı seçkimi yaratma hayalimi gerçeğe dönüştürmem kaçınılmazdı.

Ayakkabılarınız Faslı kökeninizle NewYork'ta tasarlanıyor, İtalya'da üretiliyor. Sizce bu kültür mozaiği bir arada nasıl ilerliyor? Markanın tarzını nasıl tanımlarsınız?
Atölyemiz New York Tribeca'da ve ben de burada yaşıyorum ama tasarımlarımı dünyanın her yerinde çiziyorum, örneğin Bali'de oğlumla tatildeyken sahilde, Fransa'da bir trende, Brüksel'de annemin mutfağında, Marakeş'de aile evimizde ya da herhangi bir yerdeki küçük bir otel odasında... Ne zaman ilham gelse yanımdan hiç ayırmadığım defterime bir şeyler çizerim. Kendimi dünya vatandaşı olarak tanımlıyorum. Ben Fas'ta dünyaya gelmiş, Brüksel'de büyümüş, daha sonra Paris'e taşınmış bir Belçikalıyım. Londra, İtalya ve Afrika'da yaşadım ve şimdi New York evim oldu. Bu benim ailemin hikayesi. Göçmen bir ailenin çocuğuyum. Büyükbabam da 30 yıl boyunca İstanbul'da yaşamış. Tüm bu deneyimler beni açıkfikirli yaptı ve etrafımdaki hiçbir şeye önyargıyla yaklaşmamama yaradı. Şüphesiz, bunun tasarımlarım üzerindeki etkisi de büyüktür. Tıpkı bir sünger gibi seyahatlerimden, sanatttan, mimariden, vintage parçalardan aldığım esinleri içime çekiyorum. Arkadaşlarım ve kız kardeşim de tasarımlarımın yaratım sürecinde ilham perileri olarak önemli rollere sahipler. Markamın seksi, sofistike ve feminen olduğunu söyleyebilirim.

İlkbahar/Yaz 2019 koleksiyonunuzdan bahseder misiniz?
Sezon koleksiyonumun başlıca ilham kaynağı Degas ve onun meşhur balerinleri ama sadece bu kadar değil. Ayrıca Edwardian döneminin ipeği çok modern bir dokunuşla harmanlayan fiyonklarından ve hafif, feminen, güçlü parçalarından da esinlendim.

Sırası gelmişken; yüksek topuklar mı, düz ayakkabılar mı ?
Ben kadınlar için tasarlayan bir kadınım. Kadınsı olmakla ilgili fantezim yok, aslında tüm günü yüksek topuklarla geçirmenin nasıl bir şey olduğunu da bilirim! Gerçek hayatta bizler bekar anneleriz ya da değiliz, çalışan kadınlarız, yönetici, işçi ya da ev hanımı anneleriz. Çok fazla 'şapkamız' var; sabah çocukları okula bırakıp yönetim kurulu ya da veli toplantısına yetişiyoruz, evi çekip çevirip yemek hazırlayıp, çocuklarımızın ödevlerine yardım ediyoruz. Nişanlımızla buluşuyor ya da kız arkadaşlarımızla dışarıda bir akşam geçiriyor veya bir kokteyle katılabiliyoruz.
Baş döndürücü bir ritmimiz var. Her şeye sahip olmak isteyen bir kuşağız. Çok katmanlıyız. Benim işim, tüm kadınlar için kendilerini milyon dolarlık hissettirecek parçalar yaratmak! Rahatlıktan taviz vermeden güzel, güçlü ve seksi olmalarını sağlamak. 12 santim ve üstü topukların rahatlık hissettirmek için tasarlanmadığını biliyorum. Kadınları sevdiğim ve onlara saygı duyduğum için bu kadar yüksek topuklar yapmayı reddediyorum. Topuklularla da seksi ve rahat olabiliriz ama 12 santimlik olanlarla değil. Topuklu mu, düz mü sorusuna gelecek olursak; bu tamamen ruh halimize ve neye ihtiyacımız olduğuna bağlı bir seçim. Ama ben, aksini iddia eden fikirlere rağmen düz ayakkabılarla da şık olabileceğimizi düşünüyorum. Örneğin Charlotte ve Zaza adlı tasarımlarımla göstermeye çalıştığım şey bu.

Kişisel stilinizi nasıl tanımlarsınız?
Ruh halime ve gideceğim yere göre giyinirim. Büyük bir vintage koleksiyoncusuyum. En çok mix & match yapmayı severim. Beni sıklıkla lüks markaları ya da vintage parçaları Zara veya Topshop parçalarla bir arada giyerken görebilirsiniz. Bence stil ne giydiğinizle değil, onu nasıl giydiğiniz ve üzerinizde nasıl taşıdığınızla ilgili. Hepsinden önemlisi, stil kendiniz gibi hissedebilmenizdir; jean de giyseniz, couture bir elbise de giyseniz doğal bir je ne sais quoi'ya sahip olmanızdır.

Ayakkabının kişinin tarzına uyup uymadığını nasıl anlarız?
Aksesuar tüm kıyafeti dikkat çekici hale getiren şeydir. Mücevher, atkı ve tabii ayakkabılar herhangi bir kıyafete farklılık katarlar. Giydiğinizde kendinizi rahat hissediyorsanız, o ayakkabılar size uygun demektir. Biz kadınlar çok yönlü yaratıklarız. Bir gün can alıcı bir çift topuklu ayakkabı giyerken, ertesi gün sneaker giyebilme şansımızdan hoşlanırız.

Günlük bakım ve wellness rutiniz?
Fas köklerimden dolayı bakım ve güzellikle doğal bir ilişkim var. Annem ve kız kardeşlerimle birlikte haftada bir hamama giderdik. Bu bizim ailedeki kadınların geleneğiydi. Çocukluğumla ilgili, güzel annemizin ve tüm o kadınların vücutlarına, saçlarına, hatta bizlere de sürdükleri birbirinden değişik yağlar ve ürünlerle ilgili harika hatıralarım var. Şarkı söyler, dans eder, şakalaşır ve kahkahalar atarlardı. O zamanlar bunun ne kadar büyülü bir şey olduğunu fark etmiyordum. Annem bilgisini ve geleneklerini çocuklarına da geçirdi. Annemden miras aldığım güzellik reçeteleri, güzellik rutinimin çok önemli birer parçası. Elbette sigara ya da içki kullanmadığımı da eklemeliyim.

Cildimi nemlendirmek için her gün ihtiyacıma göre argan, armut, gül ya da tatlı badem yağı gibi yağlar kullanıyorum. Haftada bir kez ölü deri tabakasından kurtulmak için tüm vücuduma peeling yapıyorum. Bunun için annemden öğrendiğim argan yağı, şeker ve portakal çiçeği yağından oluşan ev yapımı bir tarif kullanıyorum. Şimdi bunu oğluma öğretiyorum, o da çok keyif alıyor. Belki ondan da çocuklarına geçer! Güzel bir zihin ve mutluluk olmadan güzellik olacağına inanmıyorum. Her şey zihinde başlar. Sevgiyle kuşatılmış olmak kişinin hayal edebileceği en iyi güzellik rutinidir.

Yaz geliyor, seyahat planlarınız var mı?
Kamboçya ve Vietnam seyahatlerim için hazırlanacağım. Bu yaz ailem ve arkadaşlarımla Avrupa'da buluşacağız. Marakeş'te annemi ve kardeşlerimi göreceğim. Oğlumun dünyanın farklı yerlerindeki kültürleri tanımasına gayret ediyorum.

Projeleriniz?
Güzellik ve doğal ürünlere yönelik bir tutkum var. Halihazırda dünyanın farklı yerlerindeki kadın kooperatifleriyle işbirliği yaparak organik kozmetik ürünler geliştirme konusunda çalışıyorum. Kadınları ve onların mikro projelerini destekliyorum çünkü hepimizin sağlıklı ve doğal ürünler kullanabilme fırsatına kavuşabilmemizi istiyorum. Harika şeyler yapıyorlar. Bu ürünlerin tüketicileri, organik bir ürüne sahip olmakla kalmayacaklar, dünyanın herhangi bir yerindeki bir sosyal projeye de katkıda bulunmuş olacaklar. Bu konuyu ne zaman düşünsem ya da konuşsam tüylerim diken diken oluyor.