İdil Tabanca ile Odunpazarı Modern Müzesi üzerine
MODA

İdil Tabanca ile Odunpazarı Modern Müzesi üzerine

Önümüzdeki ay Eskişehir’de kapılarını açacak olan Odunpazarı Modern Müze’nin kreatif direktörü İdil Tabanca ile projeyi, ayrıca sanat ve moda zevkleri üzerine konuştuk.

GÜNCELLEME TARİHİ: 10 Haziran 2019

Güneş Uysalefe

İdil Tabanca ile geçtiğimiz yıl İstanbul'daki aile evinde buluştuğumuzda, onun için bir dönem kapanmış, bir yenisi başlamıştı. New York'ta kurduğu ilham verici Bullett dergisine son verme kararı almış, Selda Bağcan üzerine araştırmalar yapmakta, bir belgesel ve başka projeler için Anadolu'yu turlamaktaydı. O zamanki röportajımızda moda ve yayıncılıkta zorunlu hale gelen "politically correct" üsluptan duyduğu rahatsızlığı paylaşmış, zamanının ötesinde işlerin peşine düşmüştü ve işte, yaratıcılığına kimsenin dizgin vuramayacağı yeni bir görevle bu kez kendisi çıkageldi. Polimeks Holding Yönetim Kurulu Başkanı olan babası, koleksiyoner Erol Tabanca'nın kurduğu Odunpazarı Modern Müze Haziran ayında Haldun Dostoğlu küratörlüğündeki ilk sergisiyle açılıyor ve İdil Tabanca bu müzenin kreatif direktörü. Hikayeyi kendisinden dinliyoruz.

Geçtiğimiz yıl buluştuğumuzda Anadolu'yu geziyor, bir belgesel üzerinde çalışıyordun. OMM projesine nasıl dahil oldun? Bize bu oluşumda aldığın görevden bahseder misin?
OMM, babamın çok uzun süreden beri kurduğu bir hayaldi. Mimar olmasının da etkisiyle sanata, sanatçıya, el emeğine karşı müthiş bir saygı, tutku ve ilgisi var. Küçüklüğümde gerçekten sevdiği ve kendisi ile konuşan eserleri almasıyla masumca başlayan koleksiyonerlik hikayesi zaman geçtikçe daha stratejik ve profesyonel bir tutum ile devam etti. Ofiste ve evde yer kalmayınca, bu önemli koleksiyonu insanlarla paylaşma fikri ortaya çıktı. Biz ailecek Eskişehirliyiz, babam hele koyu Eskişehirli. Hâlâ Eskişehirspor'u tutar ve her zaman doğup büyüdüğü bu şehre yatırım yapma isteği olmuştur. Bu sebeple müze fikri onun sanat ve Eskişehir tutkusunu bir araya getirerek, oradaki genç ve sanatsever insanlara hizmet etmek, lokal halkı modern sanat ile buluşturmak adına harmanlanmış bir gönül projesi haline geldi. Benim dahil olmama gelince; Anadolu'da global nitelikte ve sanat ekseninde bir proje olması ve ailemin yadigarı olması benim için çekici etkenlerdi. Ben de babam gibi uzun süredir yurtdışında çalışıyordum ve Türkiye'de yeni nesle yönelik bir proje yapmak ve bu platformu İstanbul dışında, bu tip projelerin ulaşmadığı bir konumda kurmak beni çok heyecanlandırdı. Projenin kreatif direktörü olarak oluşumun tüm yaratıcı kollarını ben üstleniyorum.

Bu müzenin Türkiye'nin başka herhangi bir yerinde değil, Eskişehir'de kurulması manidar. Mimarisini Kengo Kuma'ya emanet etmeye nasıl karar verdiniz, kendisi nasıl bir brief ve ilhamla projeye hazırlandı?
Bahsettiğim gibi projenin İstanbul'da olmaması işin en can alıcı kısımlarından biri. Bilbao ya da Marfa da kendi halinde küçük şehirler olarak bilinirlerdi ama artık Bilbao Frank Gehry'nin Guggenheim Müzesi sayesinde tanınıyor, Marfa ise oradaki sanat yatırımı sayesinde "Sanatın Vahası" olarak ün kazandı. Biz de Eskişehir'i müze sayesinde bir destinasyon haline getirmek istiyoruz. Mimari tasarımının Kengo Kuma and Associates'e verilmesinin bir sebebi bu çünkü binanın ikonik olması bizim için çok önemliydi. Başka bir sebep ise Kengo Kuma and Associates'in sürdürülebilir mimarinin öncülerinden olması. Farkındalık, özellikle çevresel farkındalık bu müzenin oluşumunda büyük rol oynuyor. Hem yapısında hem içeriklerinde bu çevreci tutum görülebilecek. Müzenin yapımında kullanılan ağaçların hepsi sürdürülebilirlik sertifikasına sahip ormanlardan geliyor ve ömrünü doldurmuş ağaçlar. Kengo Kuma and Associates, çevresine zarar vermeden değer katan yapılar inşa ediyor ve bu bizim için çok önemli.

Bunun yanı sıra Eskişehir nüfusunun büyük kısmı 26 yaşın altında. Şehirde üç üniversite var ve Türkiye'nin en önemli sanat okullarından biri de burada bulunuyor. Genç ve eğitimli nüfus ciddi bir potansiyeli gösteriyor. Coğrafi olarak da Ankara gibi diğer metropollere çok yakın. İstanbul'dan trenle 2.5 saat. İç turizmin arttığı, dövizin tavana vurduğu bu dönemde müze ile Eskişehir'in yeni bir iç turizm destinasyonu haline geleceğini ümit ediyoruz.


Ferruh Başağa, Toplum ve İşbirliği, 1953, tuval üzeri yağlıboya, 200 x 300

Müzenin sürekli koleksiyonu, Erol Tabanca'nın yıllar içinde akümüle ettiği eserlerden oluşuyor, böyle bir değeri toplumla paylaşmak gurur verici olmalı. Senin koleksiyona dair izlenimlerin nedir?
Koleksiyonun yelpazesinin geniş olması çok iyi. Özellikle modern ve çağdaş Türk sanatına dair önemli sanatçılar ve eserler içerdiğinden, toplamına baktığında insanın aklında güzel bir resim oluşuyor. Genç Türk sanatçılara geniş şekilde yer veriyor olması da güzel çünkü daha dinamik ve sıcak bir algı oluşturuyor. Modern ve geniş bir seçki olduğunu hissettiriyor.

Özel olarak bir çekim hissettiğin, kişisel olarak ayrı tuttuğun eserler hangileri?
Nuri İyem'in eserleri çok güzel. Fikret Mualla'nın işlerine bayılıyorum. Komet'in eserleri beni çok etkiliyor. "Koleksiyondan ne çalarsın?" dersen, Ali Elmacı'nın birkaç eserini yürütebilirim ya da Mehmet Uygun'un!

Galeri veya fuarları gezip, bu koleksiyonu genişletmek de görevinin bir parçası mı? Koleksiyon dolaylı olarak senin de olsa, kendi adına oluşturmakta olduğun ayrı bir koleksiyon var mı? Evine konuk olsak hangi işlerle karşılaşırız ya da şu sıralar radarında hangi sanatçılar var?
Benim evimde eserleri olan sanatçılar genelde çok yetenekli ama genç ve daha ekonomik olanlar ya da arkadaş çevremden tanıdığım insanlar. Trevor Baird, Ana Kras, Garrett Pruter, Diana Rojas ve Olgaç Bozalp içlerinden bazıları. Kalıcı koleksiyona eklemek istediğimiz çok isim var ama müzenin açılış telaşındayız şu an, açılıştan sonra bu isimlere daha çok global sanatçı eklemek çalışmalarımız arasında olacak. Galeri, fuar gezip koleksiyonu büyütmek görevlerimden biri ama buna ancak açılış sonrasında ciddi anlamda vakit ayırabileceğim. Tasarım konusuna ağırlık verebileceğimizi düşünüyorum gelecekte. Bir tasarım sergisi yapma hayalimiz var. Bu sergi için birçok global ismin eserlerini getirmek istiyoruz. Bunlardan bazıları Max Lamb, Faye Toogood, Memphis Group'tan birkaç kişi, Bae Se Hwa ve Haas Brothers. Kalıcı koleksiyon dışında benim sorumlu olduğum asıl konu kalıcı koleksiyonu destekleyecek ya da ona kontrast yaratacak 3-6 aylık süreli sergiler. Dünyanın önde gelen sanatçılarını ve eserlerini Eskişehir'e getirmeyi amaçlıyoruz. Bu sergilerin temaları, kadın perspektifi, teknoloji, sürdürülebilirlik gibi güncel konular.

New York'ta yaşamış, dünyayı gezme fırsatı bulmuş biri olarak bu adresin hangi müzelerden feyz aldığını, hangilerine dair idealleri paylaştığını söylerdin?
Feyz aldığımız müzeler daha modern ve yenilikçi olanlar, New Museum gibi. Dinozorlaşmış yapıları örnek almamaya çalışıyoruz. Amacımız yenilikçi, değişken, sıcak bir yapı yaratmak. Misyonlarımızdan biri, müzeler ile bağdaştırılan steril, dokunulmaz, elitist algıları yıkmak. Özellikle müze gezmenin çok alışılmış bir aktivite olmadığı Anadolu'da insanların bu alanı benimsemelerini sağlamak istiyoruz. Gerek kullandığımız dil, gerek görsellerimiz, gerek yapımız, gerek eğitim programlarımız yoluyla hedefimiz insanların müzenin içindeyken kendilerini oraya ait hissetmelerini sağlamak. Bunu yapan çok az müze var.

Müze ve ilk sergi Haldun Dostoğlu küratörlüğünde açılıyor. Bize nasıl bir tema içinde OMM ile tanışacağımızdan bahseder misin?
Açılış sergisi, Vuslat ana başlığı altında umut, oyun, ışık-gölge gibi 10 farklı tema sunuyor. İlk sergimizde sadece Türkiyeli sanatçıların eserlerinden oluşan bir seçkiye yer veriyoruz. Ayrıca Japon sanatçı Chiikunsai IV Tanabe'nin de bambu çubuklarla yapacağı bir enstalasyon açılış sergimize paralel olarak OMM'da yer alacak. Müzenin mimari tasarımıyla mükemmel uyuma sahip, şaşırtıcı bir eser olacak.


Bedri Rahmi Eyüboğlu, İsimsiz, 1956, tuval üzeri yağlıboya karışık teknik, 60 x 128

Buradaki kreatif direktörlüğünün yanı sıra başka projelerle de bir yandan üretmeye devam edeceğine eminim. Bizimle kısa ve uzun vade planlarını paylaşır mısın?
Yaz sonuna kadar müze işleri yüzünden bir hayli yoğunum, o yüzden yer almak istediğim projeler gelse bile ilgilenecek vaktim olmuyor. Müze açılışını atlattıktan sonra diğer projelere yönelmeyi düşünüyorum yavaş yavaş. Müzenin iki adet dükkanı var ve bu dükkanlarda hem lokal hem global tasarımcıların ürünleri yer alıyor. Birçok sanatçı ile işbirliği yapıyoruz, yani müze için ürün tasarlıyorlar. Bir yandan da lokal Eskişehirli sanatçılara ve öğrencilere ürün tasarlatıp, onlarla işbirlikleri yapıyoruz. Bu zaten başlı başına bir yan proje gibi. Aslında dergide yaptığım işten çok farklı değil; yetenekli sanatçılar bulup, onları destek ve görünürlük sağlayacak şekilde bünyemize alıp, bir tür "community" oluşturuyorum.

Bullett dergisinde etkileyici işlere imza attın, modaya bakış açında nasıl bir evrilme söz konusu? Şu sıralar beğenini kazanan yetenekler arasında kimleri sayardın?
Aslında dediğim gibi yaptığım iş çok farklı değil, sadece yelpaze genişledi ve modadan sanata kaydı. Tasarım yelpazem giyimle sınırlı değil artık ama sanatın moda ile çakıştığı çok nokta oluyor. Sonia Delaunay gibi sanat ile giyimi birleştiren veya Claude Chaun gibi modayı sanat çerçevesinde cinsiyet algılarını sorgulamak amacıyla kullanan ikonik isimler o yüzden daha çok radarımda.

Modaya dair bir serginin küratörü olarak OMM'da karşımıza çıkma ihtimalin nedir?
Olabilir tabii, neden olmasın? Şimdilik üzerinde çalıştığım bir sürpriz var moda ve müze ile alakalı. Müzenin üniformalarını çok yetenekli bir tasarımcı yorumluyor. Açılışta çalışanların üzerindeki formalar özel tasarım olacak. Sırf onları görmek için bile Eskişehir'e gelmeye değecek diyebilirim.