Çiçeği burnunda mücevher markası: Monapetra
MODA

Çiçeği burnunda mücevher markası: Monapetra

Arkeoloji müzelerinde ayaklarınız sizi doğrudan antik çağ mücevherlerinin sergilendiği alana götürüyorsa, Begüm Özbaş Kısakürek ve İris Süloş Özbaş’ın kurduğu çiçeği burnunda mücevher markası Monapetra’yı çok seveceksiniz.

GÜNCELLEME TARİHİ: 9 Temmuz 2019

Çimen Uzsoy G.
Portre fotoğrafı Kutup Dalgakıran

Öncelikle nasıl bir araya geldiniz ve Monapetra markası nasıl doğdu?
Begüm Özbaş Kısakürek:
İris'le birlikte İzmir'den bugüne gelen bir hikayemiz var. Lise yıllarında başlayan arkadaşlığımız üniversite döneminde pekişti, mezuniyetten sonra da sıkı bir dostluğa dönüştü. Aynı bölümdeydik; görsel sanatlar ve iletişim eğitimi alıyorduk. Tasarım gözümüz ve sanata bakış açımız her zaman birbiriyle örtüşüyordu. Geriye dönüp baktığımızda, Monapetra'nın temellerini daha o dönemlerde atmaya başladığımızı net bir şekilde görebiliyorum.

İris Süloş Özbaş: Ben, Begüm'le tanışıklığımızın aslında kendimizi bilmediğimiz dönemlerde başladığını düşünüyorum. Çeşme'de aynı sokakta oturan, aynı havayı soluyan, aynı kumsaldan denize giren çocuklardık biz. Sabahları kumdan kaleler yapar, akşamüzerleri bisikletle dolaşır, geceleri açık hava sinemasında çekirdek çitletirdik. Begüm lisede benim bir üst sınıfımdaydı. Arkadaşlığımızın sıkı bir dostluğa dönüşeceğinden doğal olarak ikimizin de haberi yoktu o günlerde. Üniversitede bir derste yanıma oturmasıyla hayatım değişti. Önce çok iyi dost olduk, derken kardeş kadar yakınlaştık ve yavaş yavaş hayal etmeye başladık.

Monapetra isminin hikayesi nedir?
B.Ö.K:
Markamıza isim arayışımız uzun bir süreçti. Tasarımlarımızın gücünü, kişinin geçmişinden ve köklerinden aldık. Aynı zamanda modern bir duruşu da yansıtmak istedik. Mona'nın bir anlamı kadın. Petra ise Yunanca'da Petros'tan geliyor, taş demek. Birleştiğinde kadına ait bir taş, kadınsal bir taş anlamını alıyor.

İ.S.Ö: Bir yandan da Mona Petra kayalıkları diye bir bölge var Kırklareli'nde. Gerçekten etkileyici ve huzur veren bir yer olması bu ismi severek kullanmamıza vesile oldu.

Hangi materyalleri kullanıyorsunuz?
İ.S.Ö:
Ürünlerimizin hepsi 14 ayar altın üzeri 22 ayar altın kaplama. Altın kullanmamızın nedeni, ürünlerin geçici değil, tasarımları gibi kalıcı olmasını istememiz. Monapetra takanların, bunları çocuklarına da geçirmelerini isteriz. 22 ayar kaplama yapmamızın nedeni ise ürünlerin antik ve ham görüntüsünü korumak. Siyah malzemelerin bir kısmı 925 ayar gümüş. Zümrüt, yakut, safir, pırlanta, aquamarin gibi değerli taşlar da kullanıyoruz. Bu taşların topraktan çıktığı andan itibaren taşıdıkları ve yaydıkları enerji ilgimizi çekiyor. Aynı zamanda elle çizilmiş renkli camlarımız ve pişmiş topraklarımız mevcut. Bu taşlar el yapımı olduğundan, eşlerini bulmak çok zor.

Şu anki koleksiyonunuzdan bahsedelim; hepsi sezonluk mu, yoksa daimi koleksiyonunuzda olacak parçalar da var mı?
İ.S.Ö:
İlk koleksiyonumuz Kök'e sürekli yeni ürünler ekleniyor. Bu koleksiyonda eskiden kalma yüzüklerin kalıpları alınıyor, farklı taşlarla birleştirilerek yeniden tasarlanıyor ve hemen hepsi el yapımı. Senin Koleksiyonun dediğimiz, hem yüzük hem kolye olan tasarımımızın üzerine kişinin kendi istediği, kendini en iyi ifade ettiği sözcükler yazılıyor. Kendi sikkelerimizi yaratıp, üzerlerine mozaikten oluşan hayvanlarımızı bastık; her birinin köşesinde kendini temsil eden gezegenleriyle birlikte. Kendi damgalarımızdan kolye yaptık, altında göz ve dudak olan; ifade özgürlüğünü ve görmekle bakmak arasındaki farkın vurgusunu yapmak için. En eğlendiğimiz koleksiyonlardan biri Yap-Boz oldu. El aletlerinin bir şeyleri yapıp bozma gücü bu koleksiyonu genişletme heyecanımızı artırdı. Kahve Çekirdeği koleksiyonu ise aslında Hitit zamanından kalan antik bir parçadan doğdu fakat biz bu parçayı farklı tasarımlarla tekrar yorumladık. Mozaik ve Ters Kalp koleksiyonlarımız da yine Monapetra'nın DNA'sını taşıyan ürünlerden oluşuyor. Bu koleksiyonların hepsi kalıcı; zamanla eklemeler yapıp genişleteceğiz.