Rötuşsuz, kusurlu güzelliğin peşinde bir hayat: Peter Linbergh
MODA

Rötuşsuz, kusurlu güzelliğin peşinde bir hayat: Peter Linbergh

"Kadınları, hatta tüm insanları genç ve kusursuz olma zorunluluğunun getirdiği korkudan arındırmak fotoğrafçıların sorumluluğu olmalıdır” diye yazmış 2018 yılında çıkan Shadows on the Wall isimli kitabının önsözüne ikonik fotoğrafçı Peter Lindbergh.

GÜNCELLEME TARİHİ: 14 Ekim 2019

3 Eylül günü ansızın hayata veda eden Peter Lindbergh'ü anmak için moda, sinema ve sanat dünyasından birçok isim sosyal medyada duygu dolu mesajlar yayınladı. Bu mesajların birleştiği nokta, Lindbergh'ün ne kadar samimi, dürüst ve yaratıcı bir insan olduğuyla alakalıydı.

Tüm bu sıfatlar onun fotoğrafçılığı için de rahatlıkla söylenebilirdi; objektifinin karşısında kim olursa olsun, onunla kurduğu ilişki sayesinde içindeki samimi yüzü ortaya çıkaran, rötuştan, Photoshop'tan nefret eden, bir fotoğraf karesine kocaman hikayeler sığdırabilen… Moda fotoğrafçılığına hikaye anlatma mevhumunu ilk o katmıştı. Böylece dergiler iki boyutlu, sadece kıyafet tanıtan mecralar olmaktansa heyecanla sayfaları çevrilen, oturduğunuz yerden sergi geziyormuşsunuz izlenimi veren yayınlara evrilmişti. Hem de siyah-beyaz gibi kısıtlı bir alan içinde.

Peter Lindbergh, Polonyalı bir ailenin çocuğu olarak 1944 yılında, Avrupa'da savaşın daha yeni sonu gelirken doğmuş. Aile, Almanya tarafından el konulmuş bu topraklardan daha iyi bir gelecek umudu ile Almanya, Duisburg'a göçmüş. 14 yaşında okul hayatı sonlanan Lindbergh, 60'lı yıllarda bir mağazanın vitrin düzenleme bölümünde çalışmaya başlamış. Belki de burada edindiği ilk deneyimler onu tüm fotoğraflarında yaratıcı arka planlar hazırlama konusunda ustalaştırmıştı. Bir süre sonra sanat konusunda eğitim almaya karar veren Lindbergh, Berlin Güzel Sanatlar Akademisi'ne devam etmiş. Fakat burada hocaları ile doğa resminin yapım tekniği konusunda ters düşmüş. Hayran olduğu isim, o dönem Vincent Van Gogh'muş. Böylece ressamın izini sürmek için Fransa'nın Arles kentine doğru yola çıkmış. Seyahatlerini İspanya ve Kuzey Afrika ülkeleri ile devam ettirmiş. Almanya'ya dönüşünde, Düsseldorf yakınlarındaki Krefeld'de sanat okumaya devam eden Lindbergh'ün kamera ile tanışması aslında ağabeyinin çocuklarını fotoğraflamak istemesiyle başlıyor.


Charlotte Rampling ile Cannes'da, 2011

Önce Hans Lux isimli bir fotoğrafçının yanında asistanlık yapan Lindbergh, 1973'te kendi stüdyosunu kuruyor. Fakat zamanın ruhu tüm yetenekli insanları Paris'e çağırıyor ve o da bundan muaf değil. 1978 yılında sanatın başkentine göç ediyor. Almanya'nın ünlü güncel haber dergisi Stern için çalışmaya başlayan Lindbergh'ün yolu 1980'lerde moda ile kesişiyor ve Amerikan Vogue dergisi için ilk çekimlerini yapmaya başlayan fotoğrafçı, kadınların fotoğraflarda nasıl temsil edildiği ile ilgili rahatsızlığını dönemin editörlerine iletiyor.


Carolyn Murphy ve Noah Mills ile Tiffany & Co. çekiminde, 2010

Lindbergh, erkeğin kudretinin arkasına gizlenmiş, süslü, bakımlı, son moda kıyafetler giyen ve dünyanın dertlerinden azade görünen içi boş kadın klişesini yıkmak istiyor. Aslında bu yıllar, Powersuit'lerini giyen kadınların iş yerinde hak ettikleri konumları ve gücü talep etmeye başladıkları yıllar. Lindbergh'ün moda yayınlarını da aynı çizgide güncelleme arzusu, sektör adına kuşkusuz çok faydalı olmuş.

Bir gün, yazı işlerine kadın modelleri basit birer gömlekle, makyajsız, son derece doğal, eğlenceli yüzleri ile Santa Monica Plajı'nda fotoğraflamak istediğini söylüyor. Fakat sonradan ikonikleşecek bu çekimler, dergi editörü tarafından tozlanmak üzere rafa kaldırılıyor. Lindbergh'ün doğalcı estetik anlayışı kısa süre sonra Anna Wintour'un göreve gelmesi ile bir şans daha elde ediyor ve bu defa şeytanın bacağını kırıyor.


Lindbergh'ün objektifinden Natalia Vodianova

Kısa süre içinde Harper's Bazaar'la da çalışmaya başlayan Lindbergh; Naomi Campbell, Linda Evangelista, Tatjana Patitz, Christy Turlington ve Cindy Crawford ile New York'un arka sokaklarında yaptığı TheWild Ones isimli çekimle 1990'ların süpermodel fenomeninin yaratılmasına katkıda bulunuyor. Bu kareler sayesinde ünlü modeller sadece birer askı gibi durmaktansa makyajsız yüzlerindeki dünyevi ifadelerle moda dünyasının önemli personaları haline geliyorlar. Daha sonraki yıllarda onları kendi markalarına imza atarken, sanat projelerinde, müzik videolarında ve filmlerde göreceğiz.


Images of Women II kitabının Berlin'deki imza gününde, 2015

Lindbergh yıllar içinde Calvin Klein, Dior, Armani, Donna Karan, Prada ve Louis Vuitton gibi moda endüstrisinin en tepe noktalarında duran markalara birçok kampanya çekti. Bu projelerin neredeyse hepsi alışılagelenden uzak, kadının gücünü öne çıkaran, ürünü değil, insan faktörünü fokusuna alan, güçlü hikayelerle zenginleştirilmiş siyah-beyaz kareler içeriyordu. Özellikle Rosemary McGrotha ile 1992 yılında Donna Karan markası için yapılan reklam çekimi bir kadın başkanı yemin töreninde göstermesiyle unutulmaz bir kare ki, bugün bile Amerika maalesef o noktaya gelemedi.


Harper's Bazaar Kasım 1996 kapağında Kate Moss

Lindbergh fotoğraflarının bir başka ayırt edici yanı da arka plan seçimleri olmuştur. Çocukluğu Nordrhein-Wetfallen'ın en vahşi sanayileşmiş bölgesi olan Ruhrgebiet'teki Duisburg'da geçen Lindbergh, bu konudan bahsederken, "O kadar çirkin bir yerdi ki, önünde her şey güzel kalırdı" diyor. Güzel kadınlar ile ham, endüstriyel mekanların tezatından doğan estetik de sonraki yıllarda birçok meslektaşı tarafından taklit edilen öncü imzalarından biri oldu.


Efsanevi fotoğrafçının gözünden Monica Belluci

Lindbergh aynı zamanda Pirelli markasının ünlü takvimi için üç kez çalıştığı tek fotoğrafçı olarak da ünlenmiş bir isim. O her zamanki ezber bozan tarzı ile bu takvimlere ilk defa oyuncuların poz vermesinin önünü açan kişi aynı zamanda. 1996 yılında ilk çekimini kurala uygun olarak modellerle yapan Lindbergh, 2002 yılında Julia Stiles, Selma Blair ve Jamie King gibi isimlerin aralarında bulunduğu bir grup aktrise set arkasını andıran bir atmosferde en yalın halleri ile poz verdirmişti. Bu aslında onun rötuşsuz dünyasını global üne taşıyan en önemli adımlardan biriydi. 2017 yılında tekrar Pirelli kapısını çaldığında, sonunda tüm dünyanın estetik gözü öz güzelliğe doğru kaymaya başlamıştı. Bu noktada Lindbergh birkaç adım daha ileri gitti ve aralarında Helen Mirren ile Charlotte Rampling gibi isimlerin de bulunduğu sinema dünyasının olgun yüzlerini fotoğrafladı. Çünkü "ageism" yine görsel endüstrilerin en büyük sorunlarından biri olmuştu. Lindbergh'ün tüm bu makyajsız çekimleri içinde kuşkusuz en ünlü olanları Kate Moss'a aittir.


Isabella Rossellini ile, 1996

Peter Lindbergh, objektifinin asıl kahramanı olan kadınları hiçbir zaman azımsamadı, bir figür ya da obje olarak görmedi. Aksine, her zaman onlara kendi içlerinden gelen doğal gücün ucu bucağı olmadığını gösterdi.


Paris Gagosian Gallery'deki kişisel sergisinde, 2014

İnsanları Photoshop samimiyetsizliğinin sarmalından kurtarıp, kurduğu yakınlıkla gardlarını indirmelerini sağladı. Biz de hayranı olduğumuz, filmlerde her türlü kahramanlığa imza atan Hollywood yıldızlarının, podyumların kusursuz kraliçelerinin tıpkı bizler gibi kusurlarıyla güzel insanlar olduklarını gördük. Belki birçok genç kızın kendi ile barışmasına aracılık etti bu sayede. V&A, MoMa ve Centre Pompidou gibi önemli çağdaş müzelerin daimi koleksiyonlarında eserleri bulunan Peter Lindbergh, özgün yeteneği ile moda endüstrisinin görsel hafızasını şekillendiren önemli isimlerden biri olarak her zaman övgüyle anılacak.