Moda adına başka bir dünya mümkün mü?
MODA

Moda adına başka bir dünya mümkün mü?

Covid-19 pandemisinden global ölçekte en çok etkilenen sektörlerin başında moda ve perakende sektörü geliyor. Moda endüstrisinin içinde bulunduğu bu derin kriz, değerler sisteminin sıfırlanacağı ve  yeni kuralların konuşulacağı yepyeni bir dönemin başlang

GÜNCELLEME TARİHİ: 9 Mayıs 2020

Gökçe Algan

Modanın basın tarafında uzun yıllar dirsek çürüten gazeteci Dana Thomas, geçtiğimiz yıl yayınlanan Fashionopolis: Hızlı Modanın Bedeli ve Kıyafetlerin Geleceği isimli kitabında hızlı modanın yalnızca gardıroplarımızı değil, aynı zamanda yaşadığımız dünyayı nasıl değiştirdiğini detaylı biçimde anlatıyor. 20 Dolar'lık bir jean'in gerçek maliyetinin izini, üretiminin gerçekleştiği Bangladeş'e kadar süren Thomas aslında bize şu soruyu soruyor: "Alıp sadece birkaç defa giydiğiniz bir kıyafetin tüm üretim süreçlerini bilseydiniz, yine de o kıyafeti alır mıydınız?"

Hızlı modanın sürdürülebilirlikle imtihanı, moda endüstrisinde son yıllarda nihayet yüksek sesle konuşulabiliyor. Bir yandan sürdürülebilirlik ilkesini DNA'sı olarak konumlandıran, üretim süreçlerinin her aşamasını şeffaflıkla paylaşan butik markalar yükselirken, diğer yandan hızlı modanın devleri sürdürülebilirliğe dair daha somut adımlar atıyor, uzun vadeli planlarını şeffaflık ilkesi çerçevesinde açıklıyor.

"Sürdürülebilirmiş gibi yapmak" içinde bulunduğumuz dijital çağda işlemezken ve maskeler hızlı bir şekilde düşerken, 2020 yılına damgasını vuran Covid-19 global ölçekte moda endüstrisinde de deprem yarattı. Business of Fashion ile McKinsey & Company'nin her sene ortak hazırladığı The State of Fashion raporuna eklenen koronavirüs güncellemesinde de vurgulandığı üzere, dünya ekonomisinde ve müşteri davranışında meydana gelen dramatik değişiklikler, moda endüstrisinin birçok noktada artık işlemeyen değerler sistemini tartışmaya açtı. Özellikle Milano ve Paris moda haftalarına darbe vuran koronavirüs korkusu ve önlemleri, uzun vadede moda haftalarının geleceğine ve sürdürülebilirliğine yönelik kaygıları gözler önüne serdi. Öte yandan neredeyse tüm dünyada markaların mağazalarını belirsiz bir süreliğine kapatması perakende sektöründe krize neden oldu ve bu kriz hızlı modanın geleceği ve sürdürülebilirliği tartışmalarına yeni bir boyut getirdi.

Tüketimin anlık olduğu, trendlerin şatafatlı podyumlarda sezondan sezona değil, kanaat önderlerinin Instagram hesaplarında günden güne değiştiği günümüzde; hızlı moda imparatorluğundan beklenen, bu talebi karşılayabilmek için ivedilikle eyleme geçmesi, hep daha fazlasını, daha çabuk üretmesiydi. Baş döndürücü bir hızla hareket eden sistem çarklarına gayri ihtiyari şekilde sokulan Covid-19 çomağı, kimilerine göre hızlı modanın sürdürülebilirlik yararına ödünler vermek zorunda kalacağı bir fırsat yaratacaktı. Evet, belki uzun vadede bu kriz artılar getirecek ama kısa vadede ne yazık ki hızlı modada bedeli, halihazırda son derece güç koşullarda üretimi gerçekleştirenler için çok daha yıkıcı oldu.

Sahne Işığından Kulisin Karanlığına: Üretim Zincirinin Soğuk Yüzü
Global perakende devleri, Covid-19 krizi derinleşirken cephenin önünde sınırlı malzeme ile mücadele veren sağlık çalışanlarını cömertçe destekledi. Kimi markalar hastanelere ventilatör bağışlarken, kimileri sağlık çalışanlarına maske, üniforma ve eldiven yardımında bulundu, elbette bu destekler sosyal medya hesaplarında bir PR çalışmasına da dönüştürüldü. Avrupa ve ABD'de mağazalar birer birer kapanmaya başladığında birçok marka çalışanlarının tüm haklarının bu zor dönemde ödeneceğini kamuoyu ile paylaştı, devletlerin Covid19 kapsamında sunduğu destekler doğrultusunda yine çalışanların haklarını koruyacak şekilde ücretli ve ücretsiz izin seçenekleri değerlendirildi. Ancak online satış kanalları açık olsa da, mağazaların ne kadar süre daha kapalı kalacağına dair öngörüleri sınırlı olan markalar, süre uzadıkça darboğazın daha da sıkıştıracağının farkındalar.

Sahne ışıklarının önünde sağlık sektörüne destek olan, perakende çalışanlarının haklarını koruyan isimler, ne yazık ki işin kulisinde, yani üretim ayağında aynı dayanışmayı sergilemiyorlar. Bangladeş Tekstil Üretici ve İhracatçıları Birliği (BGMEA) verilerine göre ülkede yaklaşık 977 milyon parçaya tekabül eden 3,15 milyar Dolar'lık ihracat ürünü siparişi ertelendi ya da iptal edildi.

Dünya Ekonomik Forumu, Covid-19'un Bangladeş'te milyonlarca insanın yaşamını tehdit edebilecek bir insani krize yol açabileceği yönünde uyarıda bulundu. Çin'den sonra dünyanın ikinci büyük tekstil üretim ülkesi olan Bangladeş'teki işçilerin çoğu kadın ve ailelerinin geçimini sosyal haklardan yoksun biçimde, düşük maaşlar karşılığında sağlıyorlar. Siparişlerin iptal edildiği noktada ise perakende çalışanlarından farklı olarak ücretli izin, tazminat gibi hakları yok. Penn State Center for Global Workers Rights'ın araştırma raporuna göre ülkede en az 1 milyon tekstil işçisi kovuldu ya da belirsiz bir süreliğine uzaklaştırıldı.

Rakamlar tüm gerçeği gözler önüne seriyor: Siparişlerini iptal eden markaların yüzde 72,1'i tedarikçinin önceden satın almış olduğu kumaş ve diğer materyallerin bedelini ödemeyi reddederken; yüzde 91,3'ü üretim maliyetini de ödemeyeceğini bildiriyor. Bunun sonucu olarak fabrikaların yüzde 58'i tüm operasyonlarını durdurmuş durumda. Markaların yüzde 98,1'i işsiz kalan işçilerin maaşlarının bir kısmına destek olmayı da kabul etmiyor.

Hızlı Moda Frene Basarken
Moda endüstrisinde bir yandan moda haftalarının geleceği hararetle tartışılırken, diğer yandan hızlı modanın hayatımızdaki yeri hiç olmadığı kadar şiddetli biçimde sorgulanıyor. 1,5 aydır evlerine kapanan biz tüketiciler, sırf o influencer'ın üzerinde gördük diye sahip olmak istediğimiz meyve desenli trikoya gerçekten ihtiyacımız olup olmadığını belki de ilk defa düşünüyoruz. Tasarımcı Mehtap Elaidi, Moda Tasarımcıları Derneği'nin sosyal medya hesabında, "İnsanların akıllı alışverişe yöneleceğini düşünüyorum" diyor ve ekliyor: "Altına değer örülmemiş hızlı moda markalarının değerlerini kaybedeceklerine inanıyorum."

Uzun yıllardır tabir-i caizse kanla örülen (çalıştıkları fabrikaların maliyeti iyice kısmak için taşeron çözümler geliştirmelerinden ötürü markaların dahi bir noktadan sonra kontrolü yitirdiği) karanlık bir tedarik zincirinin en sonunda, insanlık dışı koşullarda her türlü güvenceden yoksun çalışan, kimi zaman çalışırken hayatını kaybeden (Rana Plaza faciasını hatırlayalım) işçiler var. Sürdürülebilir moda aktivisti ve gazeteci Aja Barber, Covid19'un yol açtığı kriz vesilesiyle hızlı moda markalarının içinde bulundukları sistemi yeniden değerlendirmelerini ve tüm üretim süreçlerini etik kurallar ve insan hakları temelinde şekillendirmelerini temenni ederek, "Pandemiyi iyi bir PR fırsatına çevirmek yetmiyor, tekstil işçilerini de gündeme getirelim" diyor. Angelo Flaccavento'nun Business of Fashion için kaleme aldığı makalesinde de belirttiği gibi, pandemi sona erdiğinde, küçük üreticilerin, zanaat ürünü parçaların, etik üretim yapan firmaların yükselişine ve hızlı modanın sürdürülebilirliği içselleştirdiği bir yeni sisteme tanık olabilecek miyiz, bunu hep birlikte göreceğiz.