New York'ta yaz takvimi
MODA HABER

New York'ta yaz takvimi

Bryant Park’ı haftada bir ücretsiz açık hava sinemasına dönüştüren film festivali, açık hava müzik festivalleri, muhteşem Manhattan manzarası eşliğinde serinleten esintileriyle çatı barlar, The Met’in terası, Whitney Müzesi’nin teras cafe’si... Yazın sana

GÜNCELLEME TARİHİ: 3 Ağustos 2019

Ayşe Sarıoğlu

Whitney Biennial
Bugün sanatta neler olup bittiğini öğrenmek isteyen herkes için kaçırılmayacak bir etkinlik. Küratörler Jane Panetta ve Rujeko Hockley, geçen yıldan beri, en önemli ve ilgili çalışmaları araştırmak üzere sanatçıları ziyaret ediyorlar. Resim, heykel, enstalasyon, film ve video, fotoğraf, performans ve ses alanlarında çalışan 75 sanatçının yer aldığı 2019 bienali, çağdaş sanatın nabzını tutuyor. Müzenin kurucusu Gertrude Vanderbilt Whitney'in ilk kez 1932'de tanıttığı bienal, Amerikan sanatındaki son gelişmeleri gösteren en uzun süreli sergi. Bireysel ve kolektif çalışmaları çok farklı ortamlarda bir araya getiren etkinlikte sunulan çalışmaların çoğu sosyopolitik kaygılarla dolu olsa da, kümülatif etki açık uçlu ve umutlu. Bienal boyunca kilit konular ve yaklaşımlar ortaya çıkıyor: Şimdiyi veya geleceği yeniden canlandırmak için tarihin incelenmesi; ırk, cinsiyet ve eşitlik hakkında derin bir değerlendirme; vücudun kırılganlığının keşfedilmesi... Toplumla ilgili endişeler, işlerin içeriğinde ve sosyal angajmanında, ayrıca sanatçıların dünyaya yön verme biçimlerinde ortaya çıkıyor. Sanatçıların çoğu, gerek heykellerde, gerek yoğun olarak işlenmiş resimlerde ya da döküm işlerde materyallerin fizikselliğini vurguluyorlar. Dijitali ve ilgili kaygıyı reddeden, kişiselleştirilmiş, özgün çalışmaların öne çıktığı işler sunuluyor. 22 Eylül'e kadar görülebilir.

Simone Leigh, Brick House
High Line'daki Brick House, sanatçının Mimarinin Anatomisi serisindeki ilk anıtsal eseri. Simone Leigh, Batı Afrika ve Amerika'nın güneyi gibi farklı bölgelerden mimari formları insan vücuduyla birleştirerek, devam eden heykel serileri oluşturuyor. Siyahi bir kadının 16 metrelik bronz büstü olan Brick House'da; kadının eteklerini kilden evi olarak, formlarını birleştiren bir gövde ile sunuyor. Heykelin başı, her biri deniz kabuğuyla biten, mısır tarlası örgülerinden oluşan bir afro ile taçlandırılmış. Tuğladan yapılmış bir evin gücünü, dayanıklılığını ve bütünlüğünü simgeleyen heykel, eski sanayi dönemi tuğla binaları yerine dikilen cam ve çelik kulelerin arasından yükselerek, mimari ve insani ölçeklerin sürekli pazarlıkta olduğu yerlere tezat oluşturuyor. Leigh'in 10. Cadde'de yükselen güçlü siyahi kadın figürü, etrafımızdaki mimariyi ve gelenekleri, değerleri, öncelikleri ve toplumu bir bütün olarak düşünmemizi sağlıyor. Kesişme pratiğinde Leigh; beden, toplum ve mimarlığın birbirini nasıl bilgilendirdiği ve ortaya çıkardığı değer üzerine odaklanıyor. Eylül 2020'ye kadar High Line'da görülebilir.

Mark Manders, Tilted Head
Mark Manders'ın Tilted Head'i bir kurgu eseri. Gündelik nesnelerle birleştirilmiş, pişirilmemiş kil görünümünde ancak tamamen döküm bronzdan yapılmış. Yüzeyini örten çatlaklar organik bir kurutma ve çürüme sürecini temsil ediyor fakat metalden yapıldığından bu görüntü sabit. Sanatçının stüdyosunda yarım kalmış bir iş görünümünde. Devasa büyüklüğü ve halka açık konumu büyük bir anıtın havasını vermiyor. Gözleri kapalı, çift cinsiyetli figürün maske benzeri özellikleri, ölmüş ifadesi taşıyor. Kafanın bitmemiş tarafı sanki bir tahta ile döşenmiş ve halat ile tutturulmuş gibi. Hemen arkasında yer alan, hafifçe küçültülmüş sandalyeler ve bavul, formsuz bir malzemeden meydana geliyor ve heykelin büyüklüğünün farkına varmamızı sağlıyor. Ölçeklerdeki bu değişimler, açıklanamayan nesneler ve bronzun yarattığı etki kişinin algısını değiştiriyor ve hayal gücünü tetikliyor. 1968 Hollanda doğumlu Manders, kariyeri boyunca insan figürü ile ilgilendi, özellikle de kimi zaman vücuttan ayrılan ve farklı unsurlarla yan yana duran kafadan etkilendi. Tilted Head ile bu kez temsil ve soyutlama, dinginlik ve kopma, yaşam ve ölüm arasında şiirsel bir boşluğa sahip olan insan formunun zorlu bir kurgusunu sunuyor. 1 Eylül'e kadar Doris C. Freedman Plaza, Central Park'ta görülebilir.

Harold Ancart, SublImInal Standard
Subliminal Standard, Brooklyn'de yaşayan Belçika doğumlu sanatçı Harold Ancart'ın oluşturduğu interaktif bir alan. Sanatçı, çocukluğundan beri kendisini büyüleyen New York'un her yerde bulunan hentbol sahalarından esinlenerek, büyük ölçekli ve boyalı bir beton heykel inşa etmiş. 20. yüzyıl başlarında göçmenler tarafından Amerika'da popüler hale getirilen hentbol, en demokratik sporlar arasında ve oynamak için küçük bir top ile bir duvardan başka şey gerektirmiyor. Ancart, bu heykeli için mahkemenin geleneksel sınırlarını referans almış. Bir diğer ilham kaynağı da şehir mahkemelerinin hava koşullarının hasarlarını onarırken duvarlardaki graffitileri maskelemek için yeniden boyadığında oluşan soyut kompozisyonlar olmuş. Hentbol sahası aynı zamanda sanatçıya göre, "Kamusal alanda resim sergilemek için eşsiz bir imkan sunan özgür, çift taraflı interaktif bir oyun alanı." 1 Mart 2020'ye kadar Cadman Plaza Park'ta görülebilir.

Alicja Kwade, Para Pivot
1979 Polonya doğumlu, Berlin merkezli sanatçı Alicja Kwade'nin eseri zarif, incelikli ve son derece deneysel. Geniş bir medya yelpazesi kullanan Kwade, zamana, algıya ve bilimsel araştırmaya dayalı heykeller ve teçhizatlar yaratıyor. Şiirsel ve eleştirel zekasıyla, dünyadaki şüpheleri ortadan kaldırmak üzere, başka türlü anlaşılması mümkün olmayan ve evrende anlam taşıyan sistemleri sorguluyor. Sanatçı, The Met sergisi için Iris § B. Gerald Cantor Çatı Bahçesi'ne geçici olarak yerleştirilmiş bir alanda, minyatür bir güneş sistemi sergiliyor. Bunun için çelik ve taş malzemeler kullanarak iki heykel yaratmış. Alicja Kwade'nin Amerika'daki bir müzede gerçekleştirdiği ilk kişisel sergisi, The Met Cantor Çatı Bahçesi'nde 27 Ekim'e kadar, Brooklyn Bridge Park'ta ise 29 Eylül'e kadar görülebilir.

Siah Armajani, Bridge Over Tree
Manhattan ve Brooklyn köprüleri arasındaki Brooklyn Bridge Park'ta yer alan Bridge Over Tree, İran doğumlu Minneapolis merkezli sanatçı Siah Armajani'nın 50 yıl içindeki ufuk açıcı enstalasyonunun ilk sahnesi. İlk olarak 1970 yılında Minneapolis'teki Walker Sanat Merkezi'nde geçici bir heykel olarak gösterilen etkileyici çalışma, orta noktada tırmanan ve inen yapısıyla birlikte, yaklaşık 28 metre uzunluğunda açık, kafesli kenarlara sahip bir yürüyüş alanı, basamaklar ve kiremitli çatıdan oluşuyor. Eser, ortasında yer alan, yaprak dökmeyen ve her daim yeşil olan ağaç üzerinde yükseliyor. Bridge Over Tree; sanatçının siyasi ve şiirsel rezonanslı heykel enstalasyonları bağlamında, mimarı formlara işlevlerin yeniden yerleştirmesinin önde gelen örneklerinden biri. Vietnam Savaşı sırasında, siyasi kargaşa ve aktivizm döneminde Armajani'nin demokrasi yanlısı duruşu nedeniyle İran'dan kaçmasından sonra, Bridge Over Tree kendiliğinden siyasal bir boyut taşımaya başlamış. Sanatçıya göre köprünün üzerinden ve çevresinden yürüyen insanlar, bağlantı ve diyaloğu teşvik ediyor: "Köprü hiçbir zaman sadece iki nokta arasındaki bir geçiş yolu değildir. İnsanları, yerleri, toplulukları ve fikirleri birbirine bağlayan şiirsel bir formu temsil eder ve on yıllardır tekrarlanan bir motif olmuştur." 29 Eylül'e kadar Brooklyn Bridge Park'ta görülebilir.