Ya olursa...
MODA HABER

Ya olursa...

GÜNCELLEME TARİHİ: 5 Nisan 2011

Canım sıkılıyor! İçim sıkılıyor! Ruhum daraldı!

Yeter mi? Hayır!

Canım acıyor, canım… Çığlık çığlığa bağırmak istiyorum…Gözlerim şişene kadar ağlamam lazım…

Çok mu depresif buldunuz? Daha değil!

Bahar yorgunluğundan mı uyuyup, duruyorum sanıyorsunuz? Değil!

Geceleri sabah olmasın istiyorum; gündüzleri de ya akşam olursa diye korkuyorum… Zaman geçmesin istiyorum… Nefes alamıyorum, olmuyor! Takılıyor göğsümle boğazım arasında bir yerde…

Daha da karartabilirim tabloyu…

Hatta ta konuşmaya başladığımdan beri ağzımdan düşürmediğim en adi küfürlerle de süsleyip öyle de koyabilirim ortaya her şeyi! Ya da biraz sakinleşmeyi deneyip, akıllı uslu bir insan gibi tane tane de anlatabilirim derdimi! Dinleyene!!!

10-9-8-7-6-5-4-3-2-1

10'dan geriye sayıldı ve göstermelik olarak sakinleşildi…

Artık konuşabilirim!

Aslında sakinleşince düşündüm de bu benim derdim değil! Ya da ben sadece kendi derdime öfkeli değilim. Ben, artık sevginin, aşkın, ilişkilerin yalan olmasına öfkeliyim. Kızgınım, kırgınım! Kimin kime âşık olduğu da önemli değil! Kadının erkeğe; erkeğin kadına; kadının kadına ya da erkeğin erkeğe aşk ve sevgi hissetmesi önemli benim için. Cinsiyetler ikinci planda!

Yıllarca başka başka hikâyeler yaşarsınız. Her seferinde bir umutla başlarsınız ya da umudunuz yoksa bile ''ya olursa'' diyerek adım atarsınız. Bazen bırakıp, giden siz olursunuz, bazense siz olduğunuz yerde kalakalırsınız o sizi bırakıp, giderken. Çoğu zaman ne gitmek ne de kalmak etkilemez sizi. Doğruyu bulamadığınızı düşünürsünüz. Her şeye boş verirsiniz. Tüketmemek için derine inmeden yaşanılacak olanları tercih edersiniz. Doğru insan karşınıza çıktığında hala içinizde sevgi kalmış olsun diye bunu tercih edersiniz. ''Kırılmıyorum, üzülmüyorum, güçlüyüm'' demeye başlarsınız belli bir zaman sonra. Çünkü ayrılıklar sizi etkilememiştir hiç. Hep böyle devam edecek sanırsınız.

Ama bir gün karşınıza biri çıkar. Gördüğünüz anda gidişinin sizi yıkacağını hissedeceğiniz biri çıkar hem de. Anlamazlıktan gelirsiniz önce. Hatta dalga geçmeye bile yeltenirsiniz hayatınıza girmesin diye ya da korktuğunuz şekilde girmesin diye… Hiç ciddiye almıyormuş gibi yaparsınız. Ona karşı değildir bu; oyun kendinize karşıdır. Kendinizi ikna etmeye çalışırsınız.

Siz kaçtıkça; o belki farkında olmadan belki de o da bir oyunun içinde olduğundan size, sizi büyüleyecek bir-iki kelime söyler. O kelimeler hafızanıza kazınırlar. Bu kelimeleri hayatınızın sonuna kadar unutmayacağınızı duyduğunuz anda anlarsınız. Oynadığınız oyundan çıkmaya başlamışsınızdır artık.
Tenini tanırsınız o sırada. O tenin diğerlerinden farklı olduğunu ilk anda hissedersiniz. Oyunu bırakıp gitme vakti diye düşünürsünüz korkudan ama merakınız ağır basar ve kalırsınız. Oyun bitmiştir artık.
Teslim olursunuz hayatınıza girmekte sakınca görmeyen kişiye ve siz de onu hayatınıza almakta sakınca görmemişsinizdir zaten.

Mutlusunuzdur. Nihayet âşık olmuşsunuzdur ve o da size değer veriyordur. Elbette veriyordur yoksa hiçbir sevgi kelimesi ucuz değildir ki durduk yere kullanılsın diye düşünürsünüz. Zaten siz mantığınızı oyun çemberinin içinde bırakıp çıkmışsınızdır gerçek hayata. Mantık yanınızda değildir.

Çok uzun zaman geçmesi gerekmez ilk şaşkınlığı yaşamak için. Çok kısa bir süre sonra o, nerede diye düşünürsünüz. Fiziksel olarak nerede olduğunu elbette bilirsiniz. Hatta belki tam yanınızdadır o sırada ama 3 gün önceki kişi mi diye aklınız karışır. Hâlbuki tam da siz, siz olmaya yeni karar vermişken onun başkası olduğunu fark etmek canınızı yakar! Fakat birden aklınıza gelir ve ''belki de o da oyundan çıktı ve kendi oldu, gerçeği buydu'' dersiniz.

Kararsız kalırsınız. ''Gitmeli miyim'' dersiniz. Gerçekten gitmek isterseniz de gidersiniz.

Kalırsanız ne mi olur? Onun özel olduğunu düşünürsünüz ve o sizin için özeldir de gerçekten. Sabah uyanır uyanmaz aklınıza o geliyordur. Yediğiniz, içtiğiniz, gördüğünüz, okuduğunuz, dinlediğiniz her şeyi onunla paylaşmak istiyorsunuzdur. Zaten her şeyi paylaşabileceğiniz biri gibi durmamış mıydı en başta? ''Evet, ben onunla yaşayacağım her şeyi'' dersiniz ve mutluluğa devam edersiniz.

Ama çok kısa bir süre daha geçer ve aslında onun sizle hiçbir şey paylaşmadığını fark edersiniz. Muhakkak haklı sebeplerle paylaşma ortamını yok etmek zorunda kalmıştır. Önce isyan edersiniz ama sonra anlayışlı olmalıyım diyerek, onun zamanına ayak uydurmaya karar verirsiniz. Olduğu kadarına razı olursunuz çünkü bu duygu çabuk tüketilmemelidir, bunun üstünde emek harcanmalıdır. Başka bir tende onunla uyuduğunuz gibi uyuyamayacağınızı bildiğiniz için küçük vakitlere razı olursunuz. Sizin için sosyal bir ilişki olup, olmaması bile önemli değildir artık. Bu kararı vermeden önce de gitmeyi aklınızdan mutlaka geçirmişsinizdir ama ''aşk bu kadar kolay harcanamaz ki'' demişsinizdir.

Kalırsınız ve onun kurallarına bağlı yaşamaya başlarsınız. Onun hayat şekline bağlı olarak bir ilişki yaşayıp yine de mutlu olmaya çalışırsınız. Çünkü sizin yaptığınız fedakârlık biliniyor; onun tarafından fark ediliyor ve o da buna göre elinden geleni yapacak sanırsınız. Hâlbuki siz onun şartlarına uygun attığınız her adımda o çıtayı biraz daha yükseltmiştir. Bir türlü atlayamazsınız.

Zaman geçer; kendinizi ifade etmekte zorlanmaya başlarsınız. Bu süreç en zor olanıdır. İstenip, istenmediğinizi bile anlayamazsınız. O kadar karışır ki aklınız ve ruhunuz; saçmalamaya başlarsınız. Herkese karşı bir öfke oluşur içinizde. Ufacık bir sevgi kelimesini bile duyamamak; minnacık bir ilgiden mahrum bırakılmak; size ilk günlerde söylediği tek bir kelimesiyle aklınızı başınızdan alan kişinin, sizin ağzınızdan çıkan sevgi sözcüğüne dahi tahammül edememesi canınızı çok yakar.

''Gitmeliyim artık'' dersiniz. Gidemezsiniz. Çünkü onunla olmayı hala çok istiyorsunuzdur.
Onu o şekilde kabul edip, kalırsınız. Sevgi fedakârlıktır çünkü. Siz sevgiyi fedakârlık sanırsınız. Aklınıza onun niye bu ilişki için ufacık bir adım atmadığını düşünmek gelmez.

Zaman geçer; lütuf olarak verilen anları beklersiniz. O kadar değerlidir ki o insan sizin için; hiç önemli değildir ne kadar ve nasıl yaşandığı. Kendinizi o kadar kaptırmışsınızdır ki; sevişmelerinizin bile değiştiğini çok geç fark edersiniz. Siz onunla sevişiyorsunuzdur, o ise sizinle seks yapıyordur artık. Ama bunu fark ettiğinizde bile üstünde durmazsınız. O yanınızda olsun yeterlidir sizin için.

Kısacık bir sohbet; sabah yanında uyanmak; belki ikinize ait bir sorunda yanınızda olup elinizi tutması; okuduğu bir kitaptan bahsetmesi bile yetecektir size zaten; başka bir şey yapmasına gerek yoktur onun. Zaten siz ondan bir gelecek beklemiyorsunuzdur; sadece kısa zamanlarda yanınızda alıp, vereceği nefeslere razısınızdır. Ama razı olduğunuzu bile yapmaz! İstemediğinden mi yapmaz; tarzı mı odur; başka sorunları mı vardır bilemezsiniz ve o yüzden de dönüp, gidemezsiniz.

Onunla bir şey paylaşmak uğruna siz olmaktan çıktığınız hareketler yapmaya başlarsınız –ki sesini nefesini hissedebilesiniz ama bu kez de saçmalayan insan olmuş olursunuz.

Ama artık bir şeyler farklı olmaya başlamıştır. Daha kolay öfkelenen bir insan olmuşsunuzdur mesela. Arada bir öfke kontrolünü bırakırsınız ve her şeyi göze aldığınızı sanıp, derdinizi ortaya koyarsınız. Tükürdüğünüzü en geç 24 saat sonra yalayacağınızı bile bile bunu yaparsınız. Hâlbuki siz gitmeyeceğinizi, ondan vazgeçmeyeceğinizi zaten çok iyi biliyorsunuzdur. Ama bu ona karşı oynanan bir oyun değildir. Sadece kendinizi kurtarmak için yaptığınız bir girişimdir o kadar. İçten gelmeyen bir girişim. Başarısız olmaya da mahkûmdur bu yüzden!

Sonra sessiz ve sakin bir döneme girersiniz kaybetme korkusunu yaşadığınız için…

Gitmek isterseniz, gidersiniz. Kimse gitme demez zaten size. Çok istiyorsanız da zaten gitmelisiniz ama siz gitmeyi hiç istemezsiniz o tende uyumaya henüz doymadığınız için. O gülüşten ayrılmaya henüz hazır olmadığınız için.

Belki de çok umutsuz bir durumda değilsinizdir. Belki de kendi düzensizliği içinde bir düzen kurmuş bir ilişkidir sizinki ama her insan gibi kim olduğunuzu duyma ihtiyacınız ağır bastığı için huzursuzluğunuz sürekli nüksediyordur.

Gitmek istiyorsanız gidin! Çünkü çok zordur bunu yaşamak. Her geçen anda daha fazla canınız acır ama ufacık bir hareketle o can acısının geçeceğinden eminseniz de deneyin. Yıllar sonra o teni çok özleyecekseniz gitmeyin, vazgeçmeyin.

Gidilmesi gerektiğini düşünüyorsanız gidin; siz zaten daha önce de bir sürü insandan gitmediniz mi? Ama bu kişi diğerlerinden farklı olduğu için canınız daha fazla yanmıyor mu zaten sizin? Demek ki diğerlerinden gittiğiniz kadar kolay gitmemelisiniz ondan.

Eğer kalmak istiyorsanız kalın, zaten gitmek sadece ve sadece sizin elinizde; istediğinizde dönüp gitme şansınız her zaman var! Ama giderseniz geri dönme şansınız olmayabilir…

Sahip çıkmak gerekiyor. Ondan beklemeden sahip çıkmak gerekiyor. Bu duygular kolay yakalanmıyor. Bir kez elimize geçtilerse bırakmadan önce direnmek gerekiyor.

Gitmek istiyorsanız gidin ama ben olsam son ana kadar onu doya doya yaşardım...