Simge Çıtak’ı paylaşmak zorunda kaldım!
MODA HABER

Simge Çıtak’ı paylaşmak zorunda kaldım!

GÜNCELLEME TARİHİ: 30 Mayıs 2011

Ağzıma atmak üzere olduğum çiğ köfte havada asılı kaldı bir anda… Tamam, sihirli bir şekilde ve kendiliğinden kalmadı havada. Ben tutuyordum onu zaten ama elimle çiğ köfte beraberce durakladılar ağzıma çok yakın bir noktada. Yaklaşık 5-6 saniye donmuş halde kaldık ve sonra ''bunu da yutayım sonrasında dururum''dedim kendi kendime ve yuttum…

Baştan anlatayım aslında… Böyle başlayınca çiğ köfteyle aramda derin bir aşk ya da bitmeyecek bir husumet varmış gibi oldu…
Bundan yaklaşık 9-10 ay önceydi…

Bir kitabın tanıtım kokteyline davet edilmiştim. Biz yazarlar, birbirimizin kitaplarının tanıtım kokteyllerine muhakkak gideriz. Yaptığımız işin maddi anlamda çok büyük bir geri dönüşü olmadığını düşünecek olursak da; bu tip kokteyller envai çeşit yiyecek ve alkolle kaynaşmamız için ideal oluyor haliyle… Bu arada meslektaşlarımızı da görmüş oluyoruz, o ayrı!

Neyse…

Kokteyle gittim… Son derece entelektüel bir ortamda hep beraber sıkılırken ve içkilerimizi yudumlarken, gözüme son derece sevimli bir kadın takıldı. İnsanları görür görmez tanımak ve ne iş yaptıklarını bile anlamak gibi üstün bir özelliğim(!) olduğu için o sevimli kadının, benim tarzımda kitaplar yazan bir kadın olduğunu tahmin ettim. Ya da belki de bankacı filandır diye düşündüm!

Herkes, ellerinde şarap kadehleri ile mini mini kanepeleri kemirdiği bir anda, aniden salona koca koca tepsilerin içinde çiğ köfteler girmeye başladı… Tamam, kabul ediyorum; son derece ''kitsch'' bir durumdu ama açlıktan bayılmak üzere olduğumuz için önce kibar kibar, sonrasında da gayet vahşi bir şekilde çiğ köftelere saldırdık… Önümden her tepsi geçişinde üçer, beşer ağzıma atmaktan yorulunca salonun en dibindeki masaya bırakılan büyük tepsiye yanaşıp, hepsini tek başıma yemenin daha doğru olacağına karar verdim… Gayet sinsi bir şekilde yanaştım ve yemeye başladım. İşte, tam o sırada o sevimli kadın da yanıma geldi ve benim kadar hızlı hatta hırslı bir şekilde o da yemeye katıldı… Haliyle konuşmaya başladık… Gerçi konuşurken de birbirimizi kollayıp, birbirimizden eksik çiğ köfte yememeye çalıştık ama yine de konuşabildik…

O bana sordu kim ve ne olduğumu… Anlattım…

Ben anlatırken o benden daha çok yedi –ki hala bunu fark etmediğimi sanır, neyse… Sonra da ben sordum… ''Sen kimsin?'' diye… ''Beslenme uzmanıyım ben'' dedi… Çiğ köftem o anda havada kaldı zaten… İçimden ''Tanrım, şimdi bu bana şarapla çiğ köfte yemenin ne kadar zararlı olduğunu filan anlatır mı acaba'' dedim… Kadehimi ileri ittim ve dilimle yalayarak dişlerimi temizledim… Yemeyi de bıraktım… Sakinleştim… Sakinleşirken de ''meslek tahmin etme'' konusundaki bilmişliğimi takdir ettim, içimden…

Korkarım çünkü ben beslenme uzmanlarından, yaşam koçlarından ve bilumum benzeri danışmanlardan… Genelleme yapmıyorum ama genelde benim karşılaştıklarım hep anamdan emdiğim sütü burnumdan getirmişlerdir… Kaçmak için bahane ararken birden bire kadının gayet neşeli bir şekilde yemeye ve neşeli neşeli konuşmaya devam ettiğini fark ettim… Beslenme ile ilgili bir kitap yazmış mesela, onu anlatıyordu… Gitmek istedikçe kaldım yanında çünkü inanılmaz bir enerjiyle, dobra dobra kurduğu cümlelerle ve en önemlisi gözlerinden akan dürüstlükle orada kalmamı sağladı… Uzun ve keyifli bir sohbet ettik… Tüm kabalığımla, salonun diğer köşesinde bulunan aşırı kilolu bir hanımı gösterip '' bu kadını kaç ayda zayıflatırsın'' diye sorduğumda, bana dönüp ''elimde sihirli değnek yok ki benim; hem kadını, metabolizmasını, yeme alışkanlığını, psikolojisini bilmeden vaatte bulunulmaz ki'' dedi… Utandım… Hâlbuki birçok beslenme uzmanının yaptığı gibi rakam verip, ahkâm kesmesini beklemiştim… Kısacası o kadın, o akşam beni çok şaşırttı…
Sonrasında da görüşmeye devam ettik… İnsan psikolojisinden çok iyi anlayan; her ne yaşanırsa yaşansın boş konuşmalara yer vermeyen; teselli etmek adına bile olsa dürüstlüğünden taviz vermeyen; dokunduğu ya da konuştuğu anda pozitif enerjisini karşısındakine yükleyen; sizinle konuşurken ''kendinizi farkına varmanızı'' sağlayan ve de gerçek dost kişiliği ile hayatımın vazgeçilmezi haline gelmesi ise 3. görüşmemizde kesinleşmişti…
Şimdi ben bu kadını çok kıskanıyorum…

Çünkü bu kadın bir kitap yazdı…

Bir beslenme kitabı yazdı… Kitap çıkmadan önce kıskanmıyordum… Çünkü klasik bir zayıflama ya da daha doğru adıyla beslenme kitabı bekliyordum… Evet, O'nun çok klişe bir iş yapmayacağını biliyordum ama böylesini de beklemiyordum…

Benzerlerinden hemen ayrılan konsepti ya da akıcı üslubu da değil kıskanma sebebim…

Benim güzel arkadaşım Simge Çıtak, çok kısa sürede, çok satanlar listesine giren kitabı ''Dikkat' Dikkat! Acil Kilo Veriyorum'' ile bana özel sandığım dostluğunu, enerjisini, dürüstlüğünü ve dobralığını herkesle paylaştı…

Ben şu anda bir çocuğun çok sevdiği bir arkadaşını, başka bir arkadaştan kıskanması gibi kıskanıyorum Simge Çıtak'ı…

Çok ama çok büyük bir başarıdır bu kadar spesifik bir konuda doğal ve yürekli bir kitap yazmak… Kitapta, salı sabahları kahve içtiğim Simge Çıtak'tan farklı bir kadın görmemek beni hem çok gururlandırdı, hem de az önce de söylediğim gibi arkadaşımı paylaşıyor olmaktan dolayı kıskandırdı… Sanki arkadaşımı okuyucularla paylaşıyormuşum gibi hissettirdi…

Ben Simge Çıtak'ı tanıma şansını elde etmiş bir insanım ve artık moralim bozuldukça herhangi bir sayfasını açıp, okuyabileceğim kitabı ile de hep yanımda… Sizler de şanslısınız çünkü pozitif tılsımını kitabına da yerleştirdi…

Sadece bir beslenme kitabı değilse aradığınız, eğer doğru şekilde zayıflarken bir dostla konuşuyormuş gibi hissetmek istiyorsanız illa ki okuyun ''Dikkat! Dikkat! Acil Kilo Veriyorum''u… Başucunuzda bulunsun mutlaka… Her okuyanı mutlaka kıskanırım ama bir ansiklopedi kadar bilgi içeren, bir romantik komedi kadar rahatlatan ve sihirli bir değnekmişçesine enerji veren bu kitaba mutlaka bir göz atın…

Ellerine, ruhuna, bilgine, emeğine sağlık Simge Çıtak…

Bir yazar olarak, çok gurur duydum meslektaşım olmandan…

Bir kadın olarak, yaza girerken bilgilerini bizlerle paylaştığın için mutlu oldum…

Bir dost olarak, senin yaşamın her alanında bu kadar net, dobra ve pozitif olduğunu görünce kendimi tebrik ettim; bu zamanda böyle bir arkadaş bulabildiğim için…

Kitabının yolu açık olsun ve sen tüm bilgilerini bizlerle paylaşmaya devam et…

NOT: Salı ve Perşembe sabahları, benimle kahve içmek ve benin aşk sorunlarımı dinlemek zorundasın hala…