Taksim- Gayrettepe
MODA HABER

Taksim- Gayrettepe

Taksim’de yürürken, solumdan geçen EMO’nun koluma çarpışına çok sinirlenmiştim. Aslında koluma çarpışına değil, koluma çarptığını farkına bile varmamasına sinirlenmiştim. Aslında zaten sinirliydim.

GÜNCELLEME TARİHİ: 6 Ekim 2011

Ben zaten tam zamanlı bir sinirliyim şu aralar ve haftada 10 saat iznim var sakin olmak için; o zamanlarımın da kime denk geleceği belli olmuyor hiç!
O anki sinirimin, yani EMO'dan önceki sinirimin niye başladığını hatırlamıyorum şu anda ama muhakkak önemli bir nedenim vardır.
Sakinleşmem gerektiğini düşündüğüm için, Gayrettepe'de oturan bir arkadaşıma gitmeye karar vermiştim. Biraz sohbet eder, rahatlardım.

Taksi durdurdum bir tane ve bindim.
Bindiğim anda aynadan taksi şoförü arkadaşla göz göze geldik. O kısacık an içinde anladım ki o da sinirliydi. Üstelik o saniye fark ettiğim kadarıyla o da tıpkı benim gibi kronik bir sinirliydi. Ek iş olarak taksicilik yapıyordu. Birbirimizi bir- iki saniye kadar tarttıktan sonra ben:

''Gayrettepe'ye gideceğiz'' dedim… Gözlerini devirdi. Şakaklarımın attığını hissettim. Ben, sinirli halden daha sinirli hale geçerken şakaklarım atar benim, genetik ve açıklanamayan bir durumdur bu!

Neyse…
Anlaşılmaz bir şeyler mırıldandı Asabi Bey ve ben de daha anlaşılmaz başka bir şey mırıldandım. Yine bakıştık aynadan…
Aslında mantıklı olan o an taksiden inip, bu yolculuğu başlamadan bitirmekti ama lanet olsun ki hayatım boyunca yarım kalan hiçbir şeyden hoşlanmadığım için yapamadım, inemedim…

''Nişantaşı'ndan gidip, Fulya'dan inip, Ihlamur'dan Ortaklar'a çıkalım'' dedim… Çünkü o saatte gidilebilecek en mantıklı, en boş güzergah oydu.

Aynadan bana bakıp, yine anlaşılmaz bir şeyler mırıldandı ve sıkışık trafiğe rağmen gereksiz bir hız yapma çabası içine girdi. O arada aynadan bana yine, benden nefret etmeye ne kadar yakın olduğuna dair bir bakış fırlattı.

Elbette sıkışık trafik bu gereksiz gösteriye izin vermediği için durdu bir süre sonra ve yaptığı saçma gösterinin ezikliğini farkında mıyım diye yine baktı bana aynadan. Ben de genelde karşımdakinin sinirimi bozmak için kullandığım en kıl gülümseyişimle karşıladım bakışını.

Bir süre sessiz, sedasız devam ettik…
Nişantaşı'na dönmemiz gereken yere geldiğimizde benden intikamını almak için yönünü ani bir hareketle Şişli'ye çevirmeye karar verdi.

''Nişantaşı'ndan gidelim'' demiştim.
''Burası daha iyi'' dedi.
''Sen bu saatte Şişli, Mecidiyeköy yolunun daha uygun olduğuna inanabiliyor musun?'' dedim
''Evet'' dedi
Ancak o yola girdiğimiz anda pis bir trafiğin içine düştüğümüzü ikimiz de anladık ama dönüş yoktu artık.


''Ben dedim sana Nişantaşı'ndan gidelim diye, geç kalacağım senin yüzünden'' dedim
''Senin dediğin yol daha beterdir'' dedi.
ir süre nefret dolu bir sessizlik içinde ilerledik. Yaklaşık beş dakika geçtikten sonra
''Ben, diğer yolun daha boş olduğuna eminim'' dedim
Aynadan bana baktı ve ''Sanmıyorum'' dedi.
Beş dakika daha geçti ve ben ''Bomboş yol dururken şu saçma trafikte sıkışıp, kaldık'' dedim.
Aynadan her an birbirimizin boğazına yapışabileceğimize dair artık klasikleşen bakışlarımızı birbirine kilitledikten sonra; o yola bakmaya, bense dışarıyı seyretmeye başladık.

Radyoda çok sevdiğim bir şarkı çalmaya başladı birden. Sakinleşmeye başlıyordum. Tam rahatlamaya başladığım anda onun da şarkıyı sevdiğini fark ettim ve huzurum kaçtı. Yeniden, hala yolda olmamızın sebebinin onun inadı olduğunu hatırladım. Sırf o anki mutluluğuna gölge düşürmek adına:
''Kanalı değiştirebilir misin?'' dedim.
Aynadan ''koltuğun altındaki levyeyi kafana vurasım var'' bakışını attıktan sonra, kanalı değiştirdi. İlk açtığı kanalda Serdar Ortaç çalıyordu. Onun da en az benim kadar nefret ettiğini anında anladığım halde o kanalda bıraktı radyoyu. Aynadan bana '' Beter ol'' bakışı attıktan sonra da sesini biraz daha yükseltti müziğin.
Aslında ikimiz de eziyet çekiyorduk Serdar Ortaç'ı o kadar yüksek sesle dinlediğimiz için ama durumu eşitlemek adına ''Biraz daha açar mısın müziğin sesini'' dedim.

Açtı…

Birden aklıma çok sevdiğim bir arkadaşımı 1-2 saniye içinde öfkeden deliye döndürmeyi başardığım bakışımı henüz kullanmadığım geldi. Eğer karşımdaki de en az benim kadar öfkeyle beslenen yapıda bir insansa, o bakışın garanti sonuç vereceğini biliyordum.


Hemen çantamdan sigaramı çıkarttım ve yaktım; aynadan da o bakışı gönderdim. Saçlarının havaya kalktığını gördüm ama tuzağa düşmedi ve sesini çıkartmamayı tercih etti. Hatta o da bir sigara yaktı.
Biraz daha gittik ve intikamını aralıksız bir şekilde, KOLBASTI çalan bir radyo kanalı açarak aldı. Ben de o tuzağa düşmedim, aksine yine sesi yükseltmesini söyledim.

Bangır, bangır müzik çalan ve inadımızdan camları açmayı reddettiğimiz için duman altı olan bir takside bir saat kadar yolculuk yaptık…
Aralarda ben ''Ortaklar'dan çıksak daha iyiydi'' dedim; O '' bu yol en iyi yol'' dedi.
Bazen de anlaşılmaz şeyler mırıldandık ikimiz de…
Nihayet arkadaşımın evinin önüne geldiğimizde ardı ardına içtiğim sigaralar yüzünden tansiyonum yerlerde geziyordu; şöyle bir baktım onun da benden farkı yoktu.
Parayı ödedim ve tam inecekken '' Her iddiasına varım, Fulya'dan insek daha kısa sürede gelirdik'' dedim.
''Hiç sanmıyorum'' dedi.
''Hadi, şimdi benim dediğim yoldan Taksim'e geri dönelim ve süre tutalım'' dedim.
''Ama trafik şu anda değişmiştir, daha boştur yollar'' dedi.
''Ne oldu, korktun mu?'' dedim.
''Ne korkacağım, ben eminim kendimden'' dedi.
O sırada telefonum çaldı! Arkadaşım arıyordu, nerede kaldığımı sormak için.
Taksiden inmeye başladım ve ''Ya sorma, inadı tuttu arkadaşın da bu saatte olabilecek en saçma yoldan getirdi beni o yüzden geciktik'' dedim ve kapıyı çarpıp, kapattıktan sonra apartmana doğru yürümeye başladım. O da fırladı arkamdan ve
''Tamam, gel dönelim Taksim'e ve süre tutalım, sen kazanırsan para verme'' diye bağırdı…
Bir an tereddüt ettim, etmesine ama bu yolculuğun sonucunda kim kazanırsa, kazansın ikimizin de deli çıkacağını anladığım için apartmana girdim ve dönüp el salladım, sinirinin daha çok bozulacağına emin olduğum bir gülümseyişle…

İstanbul'da olabilecek en kısa yol hattında yaşadığım gerginliğin izini taşıyorum henüz… Atlatamadım, eminim ki o da atlatamadı hatta belki mesleği bıraktı.
Ama emin olduğum bir şey var; son hareketi ben yaptım…