İğne mi, çuvaldız mı?
MODA HABER

İğne mi, çuvaldız mı?

İnsanları gözlemlemek çok keyifli… Hobim benim bu… Seviyorum insanları uzaktan izlemeyi…

GÜNCELLEME TARİHİ: 11 Mart 2013

Erkekleri gözlemlemek çok zevkli değil; yani sürpriz çıkmıyor erkeklerden… Yani elbette uzaktan incelemeyi bırakıp, detaylı bir analize girecek olursak; sürprizler yaşarız ama uzaktan bakmak, dinlemek filan heyecanlı değil erkekleri… Kadınları gözlemlemek ise Alice'in Harikalar Diyarı'nda, çaydanlık olmak gibi bir durum… Öylesine değişik ve fantastik yani…

Diğer hobim ise insanları eleştirmek… Aslında bu, hobi değil… Tam zamanlı bir iş benim için… Kurduğum 10 cümlenin sekiz tanesi istisnasız olarak, eleştiri cümlesi oluyor. Söz konusu olan eleştirmek olduğu zaman, kendimi durduramama durumu oluşuyor bende… Kendi kendime "Pınar, artık eleştirme her şeyi ve herkesi; itici olmaya başlıyorsun" şeklinde ikazlarda bulunduğum halde bir türlü söz geçiremiyorum kendime… Sözümü dinletemediğim tek insanın, ben olması ayrıca bir üzüntü kaynağı ama şu anki konumuzun bununla alakası yok… Kendimle ve kendimin söz dinlememezliği ile ilgili eleştirimi başka bir yazıda yazarım… Şimdi aklım, başka yerde…

Gözlemlediğim ağırlıklı canlı türü kadınken ve ben de bir müzmin eleştirmenken; kadınları ne kadar çok eleştirdiğimi tahmin edersiniz sanırım…

Belgesel niteliğinde bir yazı aslında bu… Kadınları gözlemlemek, anlamaya çalışmak durduğunuz yerde yapabileceğiniz bir iş değildir. Kadınları gözlemlemek için farklı yerlere girip, çıkmanız ve onlarla, farklı ortamlarda çeşitli vakitler geçirmeniz gerekir…

Mesela kuaförler bunun için doğal ortamlardır… Kadınların davranış biçimlerini görürsünüz bir kuaförde… Kadınların, kadınlara ve kuaförde çalışanlara nasıl davrandıklarına şahitlik edersiniz… Farklı kadın tipleri vardır… Mesela; benim en çok nefret ettiğim kadın tipi, çalışanlara kötü davranan kadın tipidir… Müşteri olmanın doğasında yer alan "haklılık" hakkını elde etmiş olmaları, kendilerini "Kuaför Salonu'nun Tanrısı" olarak görmelerine sebep olur. Niyeyse buna inanırlar gerçekten… 10 yaşındaki çırak çocuğa kötü davranarak, manikürlerini yapan kızı ezerek, kuaför salonunun dışındaki sıfatsızlıklarının acısını onlardan çıkartmaya çalışırlar… Yan koltuklarında oturan belanın ben olduğumu bilmeyen 2,3 tanesine, gerçek hayattaki "yerlerini" hatırlatmışlığım var şimdiye kadar ama ben de tek başıma her yere yetişemem ki!.. Hanımlar, belki de sizin çocuklarınızdan küçük çocukları ezerek gücünüzü ispatlamıyorsunuz; aksine bende ve benim gibi düşünen insanlarda "Acınası canlılar" olduğunuz yönünde hisler uyandırıyorsunuz… O kadar yani!.. Sizin kuaförde paranızla satın aldığınız hizmet, sadece o an yaptırttığınız işlem… Ve elbette hizmet sektöründe, müşteri olarak hak ettiğiniz saygı ve ilgiyi göreceksiniz ama konuşmanıza ve vücut dilinize dikkat edin… Siz, orada çalışan insanların, insanlıklarıyla, duygularıyla, umutlarıyla oynayamazsınız… Hayır, yani sizi ağzı açık bir halde dinleyen "17 yaşındaki genç bir kıza" aldığınız pahalı çantanın hikâyesini anlatınca nasıl bir tatmin yaşıyorsunuz, anlamıyorum ki!.. Önce kendiniz bir hazmetseniz o çantayı keşke biraz… Ya da 12 yaşındaki küçük çırak çocuğu azarlayınca ne oluyor? Sanmıyorum ki, kendi çocuğunuzla o ses tonuyla konuşabilesiniz… Ama pardon; sizinki çocuk, başkasınınki değil, değil mi sizin için?..

Bir başka kadın türü için de yine kuaför salonundan örnek vereyim… Demiştim zaten daha önce kuaför salonları maden gibidirler bu konuda…
Diğer kadın tipi ise inceleyen kadın tipidir. İncelerler onlar. Salona girdiğiniz anda aynadan sizi kesmeye başlarlar ve sürekli bakarlar. Hatta sizin fark etmediğinizi sanarak, kuaförde çalışanlara sizinle ilgili sorular sorarlar… Neyi merak ediyorsunuz acaba? Genelde uzun süre bakan kadınlara aniden dönüp "Bir şey mi söyleyeceksiniz?" diye sorarım gülümseyerek ama dediğim gibi sürekli buna da adayamam kendimi… Mesela geçtiğimiz yaz bir gün, üstümde mini bir elbiseyle kuaföre girdiğimde, yan yana oturan iki kadından biri diğerine dönüp "Ben olsam hayatta giymem o elbiseyi" demişti burun kıvırarak… Çok merak ediyorum; o hanımefendi, o anda dönüp "Sizin toplam boyunuz benim bacak boyum kadarken, giymeyin zaten bu elbiseyi" dediğimde, kendini nasıl hissetti acaba? Bir düşünseniz keşke ağzınızı açmadan önce ve alabileceğiniz cevapların sizi yaralayabileceğini bir anlasanız… Mahalle baskısından şikâyet eden kadınların, diğer tüm insanlardan daha beter bir tavırla baskı oluşturmalarına anlam veremiyorum ben… Bir kadının, diğer bir kadını saatlerce incelemesi ve kadının duyabileceği mesafede olduğu halde onunla ilgili konuşması anlaşılabilir bir durum değildir… Kime ne kimin ne giydiğinden; kime ne kimin ne yaptığından… Herkes, kendi boyasıyla, fönüyle ilgilensin lütfen!.. Sanırım buradaki güven, hakkında konuşulan ya da incelenen kadının, kibarlık yapıp, duymazdan geleceği yönünde gelişen düşünceden kaynaklanıyor… Eee, ya benim gibi bir deliye denk gelirseniz ne olacak?.. Temkinli olmak lazım!..

Mağazalarda çalışan satış temsilcilerine "Sen" diye hitap eden ve çalışanlara "Köle" gibi davranan kadınları, merakla inceliyorum hep… Alacağınız altı üstü 50 liralık kazak, Hanımlar ve içimizden birilerinin o satış işini yapması gerekiyor… O bir meslek yani ve diğer meslek sahiplerine davrandığınız gibi davranmanız gerekiyor… 40 beden oluşunuzun sorumlu, o satışı yapmaya çalışan genç arkadaş değil… Acısını ondan çıkartmaya çalışmayın…
Yeri geldiğinde "Biz kadınlar çok duygusal ve hassas varlıklarız" demeyi çok iyi bildiğimiz halde hassas olmayı ve hassasiyeti unutma hızımız beni her defasında şaşırtıyor…
Kendi ilişkilerimizde "Aşk söz konusu olunca her şey normaldir" düşüncemiz, başkalarının ilişkisi söz konusu olunca nereye gidiyor acaba?.. Aşk ve aşkın getirdiği saçmalıklar, sadece kendi ilişkilerimizde mi geçerli size göre?..

Aldatılan bir kız arkadaşımızı acımadan "Aptal" diye eleştirirken; biz aldatıldığımızda aynı aptallık nasıl yıldırım hızıyla "Aşktan körleşmiş gözlere" dönüyor, anlayamıyorum ben…
Hakkımızda konuşulduğunda, nasıl yaralandığımızı unutup; başkaları hakkında limitsiz konuşma özgürlüğüne sahip olmamız biraz ikiyüzlülük gibi geliyor bana…
İyi niyetli konuşmalar vardır bir de: Kocası tarafından aldatılan bir arkadaşımız için çok üzülürüz ve üzüntüyü başkalarıyla konuşarak dağıtmaya çalışırız… Yapmayın, lütfen! Kimse inanmaz buna! Bu kadar özel bir konuda, dediğiniz kadar üzgünseniz susmayı deneyin bence… Arkadaşınıza bir hançer de sizin vurmanıza ve olayı dallandırıp, budaklandırmanıza gerek yok! Susun sadece! İlişkiler özeldir ve siz dâhil kimseyi ilgilendirmez!

Daha çok konu var yazılabilecek… Sınırsız… Ama tüm malzemeyi tek yazıda tüketmek istemiyorum…
Özetle; biraz hassasiyet ve empati yapmak gerekiyor sanırım… "Ben olsaydım onun yerinde…" diyebildiğimiz anda daha farklı hissetmeye ve yaşamaya başlayacağımıza eminim…
Sevgilerimle…