Burcu Esmersoy: Kupa kızının yeni hayatı
MODA

Burcu Esmersoy: Kupa kızının yeni hayatı

Zaten biliyorsunuz: Burcu çok âşık, Burcu artık evli, yeni hayatına hazır.

GÜNCELLEME TARİHİ: 2 Temmuz 2018

Öncekinden başka duygular, kısalmış saçlar, taşan bir kalp, eşi Berk Suyabatmaz ile önlerinde uzanan kocaman bir dünya ile o, şimdi yaşamının ikinci bölümünde. Bu yazı New York'tan, çekim ise hemen ardından gittiği Monte-Carlo'dan; Burcu Esmersoy'dan hepimize sevgilerle.

Işık Cansu Canayak
Fotoğraflar EMRE GÜVEN
Moda editörü MERT ASLAN

Bundan bir sene kadar önceydi sanırım. Rüyamda Burcu'nun kel ve yakışıklı bir adamla, eski opera binalarına benzeyen bir yerde evlendiğini gördüm. Düğüne ben de katılıyordum,sürekli eski Türkçe şarkılar çalıyordu ve gecenin sonunda Burcu beni sahneye çağırıyordu, ona sürekli sorular soruyordum. Aralıksız gülüyorduk. Uyandığımda şaşkındım -rüyaları da epey çıkan biriyimdir- ama yok dedim, bu da çıkacak değil ya. Çünkü hepsini bırak, Burcu zaten bir daha evlenmeyecek ki... Öyle anlatmadı mı Harper's Bazaar için birkaç yıl önce yaptığımız röportajda. "Evlenmem" demişti; "Zor bir şey çünkü evlilik. Bir kez yaşadım, gördüm. Bundan sonra evlenirsem ancak teknik bir nedenden dolayı olur. Diyelim adam yabancıdır, başka bir ülkede yaşamamız için legal bir adım gerekiyordur, öyle şeyler için."

Sonra ne oldu? Öngöremediğimiz 'hayat' denen o şey oldu. Burcu biriyle tanıştı. Daha doğrusu, zaten tanıdığı bir adamı yeniden tanıdı. Ve onlardan doğan bu aşk, her ikisini de yeniliğe, yeni bir hayat ihtimaline, birlikte yaşlanabilmeye, her şeyi birlikte yapmanın tarifsiz tamlığına, hep gördükleri manzarayı başka türlü görme cesaretine ikna etti. Burcu ve Berk'in gözlerindeki filtreler kalktı, renkler parlaklaştı, hayatın anlamı berraklaştı. Ve bir gün bir de baktım ki, rüyam tastamam çıkıvermiş.

25 kişi civarı bir gruptuk New York, Little Rascal'da. Yemek dokuzda başlayacaktı ama çoğumuz sekiz gibi oradaydık. Üç, dört masanın birleştirildiği uzun bir masa, birkaç da bistro, hepsi bu. Nolita'da bir barda değil de arkadaşımızın evinde gibiydik. O kadar küçük, sade, samimi. Burcu'yu tanıyanlar ne demek istediğimi hemen anlayacaktır: Saçları gibi güneşe benzeyen yaldızlı bir enerjiyle hep yüksektir Burcu. Sıcak, yakın, güler yüzlü. İçinde bir darbeyle milyarlarca zerreye ayrılmış kayalar da olsa, o gün her şey zor da gelse zayıf düşmeye teslim olmaz. Çekindiğinden değil, yerine göre davranmayı bildiğinden yapar bunu. Demek istediğim şu ki; Burcu şikayet etmez, yorulmaz, hep gülümser. Ama o gece, barın köşesindeki bankta telefonuna bakarken yanına yaklaşıp, "Şekerim!" dediğim an kafasını kaldırıp bana bakan Burcu'nun ne yüzündeki ışıltıyı, ne mutluluğun çok üstünde bir yerde gezen kalbini tam anlatabilirim. Çoktan hak edilmiş, tam zamanında gelmiş bir aşk demek böyle bir ışıltı getiriyormuş peşinden. "Gel" dedi, "otur yanıma, anlat hadi." Burcu böyledir işte, o gün onun günü de olsa önce seni sorar. "O kadar güzelsin ki!" dedim. "O kadar mutluyum ki" dedi, "benim yerimde kim olsa güzel olurdu."

Çok eğlendik o gece. Berk, ailesi ve Burcu ile Berk'in birkaç yakın arkadaşı olarak o masada sabaha kadar bir şeyleri laf olsun diye değil, gerçekten hakkını vererek kutladık. Ertesi gün otelin lobisinde buluştuğumuzda ikimiz de en rahat kıyafetlerimiz ve biraz akşamdan kalma hallerimizle öylesine otururken, Burcu uçağa yetişmek üzere New York'tan ayrılmadan önce onu son bir kez görmeye gelmiş gibiydim. Zaten öyle de sayılırdı. Bunu, bahsettiği her şeyi bu doğal ortamın içinde okumanız için anlattım...

Konu önce parmak ve bileklerindeki dövmelerden açıldı. Yeniler eklenmişti çünkü, tek tek özet geçti. Burcu'yu dinliyordum dinlemesine ama gözüm hep bileğindeki o son dövmedeydi. "İşte, bu kupa ve maça sembolleri de Berk ile ben oluyoruz. Aynısı onda da var. O maça erkeği, ben kupa kızı. Burada yaptırdık daha yeni. İskambil kartlarını çocukluğumdan beri çok severim. Çocukken oyuncağım falan olmadığında valeyle kıza aşk yaşatırdım, oyunlar kurardım. Şansıma Berk de onları çok sevince gittik yaptırdık."

Düğün için gelen herkes aynı otelde kalıyordu. Konuştuğumuz süre boyunca kimisi yanımıza gelip oturdu, biri Burcu'yu öpüp geçti, diğeri bir espri yapıp devam etti. Sonra bu resimlerin hepsini yan yana düşününce fark ettim: Herkes uykusuz olmasına rağmen gülümseyerek geziyordu etrafta. Berk ve Burcu gece boyunca o kadar âşık ve neşelilerdi ki, her birimiz o sarmala kapılıp gitmiştik. Özellikle de Berk'in anne ve babasının Burcu'ya nasıl baktıklarını gördüğüm kare aklıma kazındı. Biraz hayranlık, biraz, "Oğlumuzu bu kadar mutlu ettiğin için teşekkür ederiz" altyazılı, sahiplenen, kol kanat geren bir anaçlık. O gün biz New York'ta kaldık, Burcu ise bu sayımızın kapağı için çekime yetişmek üzere Monte-Carlo'ya geçti. Ama uzun bir sohbetten sonra...

"Yıllar içinde Bazaar ile bir sürü çekim yaptık. Bunda can arkadaşım Mert Aslan'ın payını yadsıyamam çünkü onun görkemli, şık ve zarif stilini kendime çok yakın buluyorum. Zevklerimiz tamamen aynı. Hatta bunun bir mayo çekimi olacağını bildiğim halde bile ona moodboard'unu sorma ihtiyacı duymadım çünkü Monte- Carlo'nun müthiş coğrafyası, Bazaar'a olan güvenim, saçta İbrahim Zengin, makyajda Ali Rıza Özdemir, mayo seçimlerinde senelerdir iş ortaklığı içinde olduğum Calzedonia'yı yan yana getirince, ortaya çok iyi bir iş çıkacağından şüphe etmiyorsunuz. Yıllardır Calzedonia'nın muhteşem mekanlarda yaptığı defilelerin hepsine gidiyorum. Sezonun en iyilerini ilk orada görüyorum. Bu çekimde de defilede izlediğim ve gözüme kestirdiğim runway parçalarını giyme fırsatım oldu, o yüzden çok mutluyum. Zaten çekimde giydiğim tüm parçaları bavuluma koydum bile. Uzun yıllardır süren bir iş ortaklığının dostluğa dönüşmesi harika bir duygu. Sanırım Calzedonia ailesinin üyeleri, arkadaşlarım Marco Temponi ve Özlem Tuğmener bu kapak çekimi için benden bile daha çok heyecanlılardı ama şunu mutlaka söylemem lazım; kapak karesi, kesinlikle en çok hak eden parçanın oldu!"

Düğün gününe dönersek; New York'ta bu yıl pek bahar görmedik. Ya perişan eden sıcaklar oldu ya da kapalı, yağmurlu hava. Evlenecekleri gün için hava durumu şimşekli, yağmurlu olacak diyordu. "Pazartesi günü için gün doğumu göstermiyordu hava durumu. Yani öyle kapalı olacak ki, güneşin doğduğu görülmeyecek diyordu. Üzüldüm tabii biraz. Uyandığımda camı açmaya korktum, öyle bir karanlık vardı. Hazırlanmaya başladığımda da hiç ışık yoktu. Ama gelinliği giydiğim anda güneş çıktı. Bana mı doğdu diyelim artık, ne diyelim."

Devam edeceğiz ama önce evlenme teklifi kısmını netleştirmem gerek: "Evlenmek üzere New York'a gelmiştik, günümüz bile belliydi ama teklif falan yoktu. Umurumda da değildi aslında. Ama düğünden beş gün önce, çok sürpriz bir şekilde bana evlenme teklifi ediverdi. O kadar şaşırmışım ki evet demeyi unutmuşum!"

"Düğün günü o kadar heyecanlandım ki anlatamam. Güya soğukkanlı ve rahat biriyim. Ama iş öyle değilmiş. Makyajım yapılırken bacaklarım öyle titriyordu ki, iki ayağımı birden yere basma ihtiyacı duydum. Berk beni almak için kapıya geldiğinde tekrar titremeye başladım. Arkadaşım Polaroid kamerayı kaptığı gibi Berk'in fotoğrafını çekip getirdi, onu öyle görünce daha da heyecanlandım. Zaten sevince, onun dünyanın en güzel insanı olduğunu düşünüyorsun. Ama o an, o takım elbisenin içinde senin için hazırlanmış halini görmek, onun da seni gelinlikle görmesi, birbirinizi öyle gördüğünüz o bakışma anında tüm yeryüzü siliniyor. Hep baktığı bakıştan başka bir bakışla bakıyor sana. Sen de ona."

Hikaye nasıl başladı peki, şimdi detaylar lazım: "Bana sorsan, ben Berk'i aldım derdim. Ona sorduğunda ise iş bambaşka. O meğer on sene önce beni televizyonda bülten sunarken gördüğünde, 'Ben bu kızla evleneceğim' demiş."

Pardon, nasıl? "Tanışmamız dört sene önceydi, 10 ay önce de çıkmaya başladık. Aradan geçen zamanda sürekli bir yerlerde karşılaşıyorduk ama benimle ilgili böyle bir düşüncesi olduğunu asla sezmedim. Zaten konuşmalarımız da ortak arkadaşlarımızın olduğu masalarda selamlaşmaktan öteye gitmiyordu. Eğer 10 sene evvel kendi içinde verdiği bu kararı bilmeseydim, gerçekten ilişkiyi ben başlattım sanırdım. Oysa o da senelerdir beni hayatına çağırıyormuş."

"Bence insan istediği her şeyi elde ediyor aslında ama zamanını hayata bırakmak gerekiyor. Ben evrenin bizi tam da kavuşmamız gereken zamanda bir araya getirdiğine eminim. Dört senedir tanışıyorduk, neden o zamanlar değil de şimdi? İkimizin de bekar olduğu dönemler yine vardı. Ama öyle gelişmedi olaylar. Çünkü hazır değildik."

Ve kaçınılmaz soru: Nerede tanıştınız? "İstanbul'dan New York'a gelen uçakta. O yüzden burada evlendik. Uçaktan indiğimizde Berk ile yanımdaki arkadaşım konuşmaya başladı, tanışıyorlarmış meğer. Biz de, 'Merhaba, memnun oldum' deyip geçtik. New York'tayken birkaç kez denk geldik ama yine merhabayla kaldı."

Doğru zaman şöyle bir şey sanırım: Dört sene önce Burcu yine Burcu, Berk yine Berk'ti. Ama içlerinde bir şeyler şimdikinden farklıydı. Yani konu zamandan öte, kişilerin kendi tekâmüllerinde geldikleri yer. O yer gelip çatınca da malum, şimşekler çakıyor, ışıklar saçılıyor ve doğrulaşıyor her şey. "O yıllarda ikimiz de bambaşka hallerdeymişiz. Ben mesela deliler gibi, nefessiz çalışıyordum. Özel hayatımı hiç umursamıyordum. O da öyleymiş. Çok çalışıp seyahat ettiği bir dönemmiş. Demek ki o zaman birlikte olsak birbirimizi hırpalayabilirmişiz. Oysa şimdi emeklilik hayatındayız. Dinlenme dönemimize denk geldik. Birbirine âşık, evli iki seyahat arkadaşı yıllarımızı yaşayacağız beraber."

"Farklı mı uyandın düğünün ertesi sabahı?" diye soruyorum. "Evet, değişik hissediyorum. İlişkide olmak gibi değil, daha güvenli, daha tam bir duygu. Hem hiçbir şey değişmemiş, hem her şey değişmiş gibi." Ve tesadüfler… "Hani aynı şehirde bile olsan arkadaşlarını uzun zaman bir türlü göremediğin olur ya. Çok ilginç, biz Berk'le, üstelik yurtdışında sürekli denk gelip duruyorduk. İş için Los Angeles'a gidiyordum, o da orada oluyordu. Kalabalık yemeğe gidiyorduk, o da masada oturuyordu. Şeyma (Subaşı) Miami'ye davet etti beni, gittiğimiz sushi restoranında Berk'le karşılaştık falan. En son geçen yaz Mykonos'a Şeyma'nın bekarlığa vedasına gittiğimde yine karşılaştık. İşte, o anda bir şey oldu. Daha öncekilerden farklı bir şey hissettim. Berk'in bakışından anladım desem değil, vücut dili desem değil, karşılaştığımız ilk anda ondan bana geçen enerji beni bir anda uyandırdı diyeyim. Aramızda bir şeyin yanıp söndüğünü ilk kez o an sezdim. Sonra, 'Berk dünya tatlısı bir adam. Onun sıcaklığını yanlış anlıyorsundur, anlam çıkarma Burcu' dedim. Öyle kaldı yine konu." Bunları, sonunu bilmeme rağmen bilmiyormuş gibi dinliyorum. "Mykonos seyahati Temmuz'daydı. Sonraki iki ay boyunca ara ara aklıma gelip durdu bu olay. Derken dayanamayıp mesaj attım. 'Acaba bu sezdiğim şey gerçek olabilir mi?' dedim. O da başladı anlatmaya."

Mesaj mı, yoksa telefonda mı konuşuyorlardı? "Mesajımdan sonra hemen aradı zaten, telefondaydık. Ailesiyle birlikte Ayvalık'ta yazlıktaydı. Konuşmamız bittikten sonra İstanbul'a geldi, birbirimize sarıldık ve ilişkimiz böylece başladı."

"Hani, 'Bir daha evlenmeyeceğim' diyordum ya, o şöyle bir durum: Güçlü kadınlar olsak da hepimizin bir yuvaya, korunmaya ihtiyacı var. Bu çok temel bir duygu. Hem vermek hem almak istediğin bir şefkat oluyor içinde. İsteyen her kadının bence bir kere evlenmesi gerek. İşte, daha önce evlendiğim için o konuda bir biçimde hevesimi almıştım. Ama o, gelinlik giydim, arkadaşlarımla dans ettim, düğünümü yaşadım gibi bir hevesti. Bir de kuşak olarak bizler çok bireyseliz. Anne babalarımız gibi değiliz. Onlar 'ben' olmayı bilmeden 'biz' olmuşlar, öyle geçmiş hayatları. Biz ise, 'ben, ben, ben' diye yaşıyoruz. İki tane 'ben'i aynı evin içine koyup, hadi şimdi 'biz' olun' diyorsun. Kimse için kolay değil. Biz de dillendirmesek de benzer şeyleri düşünen iki insan olarak bu yaşımıza kadar gelmiştik."

En heyecanlı yerindeyiz! "İlişkimizin daha ilk haftasında birbirimizden çocuk istediğimizi fark ettik. Hatırlarsan ben çocuk da isteyen biri değildim ama demek ki bu ancak o adamı bulduğumda bana gelecek bir duyguymuş. Şu an 43 yaşındayım ve anne olma duygusu beni fena vuruyor. Zaten aşığız, çocuk da istiyoruz, o zaman neden evlenmeyelim dedik."

"Hayat deneyimi yüksek, geçmişinde değerli ilişkiler yaşamış bir kadınsın. Bu yaşadığının nesi farklı hepsinden?" diyorum. "Burcu olarak ben, 'ben' kelimesinin dibiyim çünkü büyüme şeklim beni, 'Hayatta tek başımayım, yaslanabileceğim kimsem yok, güçlü olmalıyım' düşüncesine tutunmak zorunda bıraktı. Aslında bir aile ortamı görüp, 15 yaşında o tablo elimden alınsaydı daha zor olabilirdi. Aile görmediğim için ailesizliğin ne olduğunu da anlamadım. Çok küçük yaşta böyle evrildiğim için hayatta kalabildim. Hasarlar kalmaz mı, kalıyor tabii. Çok sert tepkiler verebiliyorum hâlâ. Hızlı karar alıyorum, bir şeyi çok çabuk kestirip atıyorum. Herhalde diyorum ki, 'Hayat zor, daha fazla zorlaştıracak hiçbir şeye gerek yok.' Ama şimdi Berk'in ailesi ile yeni bir ailem oldu, ne kadar tatlı insanlar olduklarını gördün. Hayatımda her anlamda yeni bir bölüm açıldı. Çok şanslıyım."

"Demem o ki, o koruma kalkanı içinde bir erkeğin ona yüzde yüz güvenmemi sağlaması çok zordu. Bu büyük bir riskti benim için. Ama Berk'te başka bir şey oldu. Diyelim bu adımı atmam için 10 madde lazımken, önceki ilişkilerimde yarısını buluyordum. Onda hepsi vardı. Daha önce de âşık oldum ama bu başka türlü bir sevgi. Bu, hayatının sonuna kadar o kişiyle birlikte olma isteği."

Emeklilik konusuna dönersek; "Az önce konuştuk ya, insan ne istediğine dikkat etmeli diye, bu da onlardan biri." Nasıl yani, emekliliğimize de mi karışıyor evren? "Çalışmaya ilk başladığımda, 23 sene önce bir emeklilik hesabı açtırmıştım. 42 yaşında tamamlanacaktı, sonra bana aylık maaş vereceklerdi. Ama ben bunu çoktan unutup gitmiştim. Meğer ta o zamanlar kafamda bir karar vermişim, 42'de emekli olacağım diye. Geçen sene dedim ki, bana bu kadarı yetti. Kafa olarak emekliye ayrıldım. Bir de baktım ki zaten 42 yaşındayım! Bilmeden o gün için gerekli koşulları hazırlamışım. İnanılmaz, değil mi?"

"İki sene önce mi buluşmuştuk?" diyorum. "Öyle bir şey" diyor. "Baksana her şey şimdi ne kadar farklı. Belki bir dahaki röportajımızda yanımda çocuklarım olur. Numerolojiye inanıyorum. Konuyla ilgili danıştığım biri, 84 yaşıma kadar yaşayacağımı söylemişti. Buna göre hayatımın tam olarak ilk yarısı geride kaldı. 42'ye kadar böyle yaşadım, kalan 42 ise şimdi yeni hayatım oluyor."

Nasıldı ilk 42? "Bir sürü başarı ve başarısızlıkla dolu. Ama bugünden bakınca her şey ikinci 42 senem için hazırlık süreciymiş gibi görünüyor şimdi." Ve artık maça erkeği yanında, ışıltısı baki; kupa kızının yeni hayatı gerçekten de şimdilerde başlıyor.