Cartier panternin ilhamı: Jeanne Toussaint
MODA

Cartier panternin ilhamı: Jeanne Toussaint

Jeanne Toussaint, Cartier markasının ikonik sembolünün ilham kaynağı kendisi de vahşi bir kedi kadar asil ve güçlü olan bir kadın.

GÜNCELLEME TARİHİ: 18 Şubat 2019

Cartier'nin ünlü panter figürünün yaratıcısı olan "La Pantheré" olarak tanınan Jeanne Toussaint 1918 yılında marka için çalışmaya başlıyor ve zaman içinde kreatif direktörlük pozisyonuna yükselerek 1970 yılındaki emekliliğine kadar devam ediyor. Sonraki yıllarda bir baronun eşi olarak yaşadığı şatafatlı hayata karşın hiç kimse - Cartier markasının kendi arşivcileri bile- kendisinin gençlik yılları hakkında pek bir bilgi sahibi değil. Hikayenin üzerinde ağız birliği sağlanan versiyonuna göre, Toussaint işçi sınıfı bir aileye doğuyor ve kız kardeşi ile 13 yaşında Paris'e taşınarak, mücevherci Louis Cartier'nin de yardımı ile dönemin Belle Epoque sosyal çevresi içine asimile oluyor.

Toussaint ve Coco Chanel arasındaki paralellikler çarpıcı. Neredeyse aynı jenerasyondan olan bu iki kadın, sosyete basamaklarının en üst kısımlarına kadar tırmanmayı beceriyorlar ve arkadaş oluyorlar. Mücevherin Coco Chanel'i diye tasvir edilen ve tarzıyla 'gout Toussaint' (Toussaint zevki) olarak anılan Toussaint, Paris'te döneminin en efsanevi isimlerinden biri olarak öne çıkıyor. Öyle ki, 1954 tarihli kitabı The Glass of Fashion ile konusunda bilirkişi kabul edilen Cecil Beaton; Toussaint'e ayırdığı bölümde tasarımcıyı 'karakteristik burnu, duygusallığını vurgulayan enfes güzellikteki ağzı ve 20'ler tarzı küt kesim, chinchilla kedisi gibi alaca saçları ile kuş kadar minyon bir kadın' diye tanımlıyor.

Hayatı boyunca Toussaint kendini oldukça özgün bir tarzda ifade ediyor. Gündüzleri sadece lacivert renk giyen tasarımcı, geceleri ise aksesuar kullanımına kattığı nevi şahsına münhasır tavır ve gösteriş ile tanınıyordu. Christobal Balenciaga ile bir akşam yemeğine kırmızı ipek pijama ve kırmızı taşlarla süslü topuklu botlar ile katılıyor. Toussaint'in giyim tarzı, özgünlüğün ve cüretkarlığın bir potada eridiği eşsiz bir vizyonu yansıtıyor.

Jeanne Toussaint, kendi döneminde Cartier markasına daha cesur renkler ve formlar ile damgasını vuruyor. Sarı altın, platinum ile yer değiştiriyor, montürler daha belirginleşiyor ve yarı değerli taşlar popülerleşiyor. Taşlar artık önceden kesilmiş olarak getirilmektense, kendi atölyelerinde kesiliyordu. Panterler gece çantalarında geziniyor, bileklere sarmalanıyor, çenelerinde nadir taşlar taşıyordu.

Panterin gelişiminde Windsor Düşesi'nin de önemli bir payı var. Cartier, 20. yüzyılın ilk 30 yılında, kraliyet ailesinden 15 defa sipariş alıyor. İngiltere'nin taç giyme töreninde Louis Cartier tasarımı platinum ve elmas bir taç takılıyor ve bunun yan şartı olarak tüm davetlilerin Cartier baş aksesuarlarıyla katılması garantileniyor. Böylece Toussaint'in tasarımları da 1930'lu yıllarda çok büyük talep görüyor. 1946 yılında Wallis Simpson'ın mücevherleri Sunningdale, Berkshire'da camdan giren bir hırsız tarafından çalınınca Kral 8. Edward, Cartier'den düşesle birlikte çalışarak muadillerini tasarlamasını rica ediyor. Simpson ve Toussaint o dönem halihazırda yakınlar ve ikisinin de panterlere tutkusu büyük.


Cartier'nin sadık müşterilerinden biri olan Windsor Düşesi yakasında bulunan panter broşuyla 1949 yılında çekilen bu fotoğrafta dük ile birlikte görülüyor.

Simpson, bir tanesi irice zümrütlü, diğeri küre şeklinde safir taşlı, üzerlerinde kükreyen panterleri ile iki tane broş sipariş veriyor. Bu 'kediler', Cartier'in genelde tasvir ettiği uysal 'kediler'e göre oldukça hükümran, yırtıcı ve acımasız görünüyorlar.

Toussaint'in panterlere olan düşkünlüğü, iki büyük savaş arası dönemde Paris'i pençesine alan kedi ırkına büyük ilginin yansıması gibi. Mesela Sarah Bernhardt sıklıkla evcil çitası ile tiyatroya gidiyor o dönem. Egzantrik, İtalyan mirasyedi Markiz Luisa Casati kürk manto yerine çıplak vücuduna canlı bir yılan sararak, bir çita eşliğinde geziniyor… Toussaint'in kendisi kaplan kürkü giyiyor. Diana Vreeland DV isimli anı kitabında Josephine Baker'ı sinemadan çitası ile çıkarken gördüğünden bahsediyor. "Sokağın ortasında kocaman, gümüş ve beyaz renkte bir Rolls-Royce onu bekliyordu. Şoför kapısını açtı ve Baker tasmayı elinden bıraktı. Çita sıçradı ve bir adımda Rolls'un arka koltuğundaydı, Josephine de hemen arkasında…" Paris'in vahşi kedilere olan bu hevesi o dönem Cartier tarafından elmaslar, safirler, zümrütler ve onikslerle ölümsüzleştiriliyor.

Yıllar boyunca, Barbara Hutton'dan Rihanna'ya, sayısız ünlü Cartier Panteri'nin büyüsüne kapılıyor. Günümüzde de Toussaint'in açtığı yol, yeni tasarımlarla "Panthere de Cartier" koleksiyonunda gelişerek devam ediyor. Bugünün daha sadeleşmiş, modernize tasvirine rağmen panter motifi güçlü kadınların devrini sembolize etmeye devam ediyor. Ve onu taşıyan birçok önemli kişiliğe rağmen, çok azı onu tasarlayan kadın kadar gizemli olabildi.